Ağzınızı doldura doldura kendi geçmişinize hakaret yağdırmanız, ve yangınların ve orman yangınlarını başlar başlamaz söndürememenin tek nedeninin, Türk, Kıbrıs Türkü, KKTC olduğunu şehvetle kükreyerek barbar bağırmanız bittiyse sakinleşebildinizse eğer, aşağıdaki satırları okuyalım.

‘RİK Haber Ajansının son dakika haberine göre yangına Yunanistan'dan iki, İsrail'den üç uçak da dahil olmak üzere, havadan on dört araçla müdahale ediliyor. Karada ise 314 itfaiyeci 56 araçla yangını söndürmeye çalışıyor. Yangın şu ana kadar ağaçlara ve yabani bitki örtüsüne zarar vererek, iskan edilmiş bölgelere doğru ilerlediği ve durumun giderek kötüleştiği bildiriliyor.’’

Tırnak içindeki haber sadece dört yıl öncesine ait bir haber ve bir hafta sürerek Kıbrıs adasında yaşayan Türk, Elen, Maronit, Ermeni’lerin tümünü üzen Trodos yangını ile ilgili olarak 20 / 6 / 2016 tarihinde Kıbrıs Postası gazetesinde yayımlanmış olup, şöyle devam etmektedir.

ANASTASİADİS: "DURUM ÇOK ZOR…"

RIK Haber Ajansına açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, yangınla ilgili durumun çok zor olduğunu söyledi. Galata'daki koordinasyon merkezinde yapılan toplantıdan sonra konuşan Cumhurbaşkanı Anastasiadis, itfaiye güçlerinin yangının söndürülmesi için çok büyük çaba sarf ettiklerini ve ancak yangının ne zaman kontrol altına alınabileceğinin bilinmediğini söyledi. Anastasiadis, yangının zararının telafi edilemez olduğunu vurgulayarak, yangının söndürülmesi için mücadele eden herkesi kutladı. Cumhurbaşkanı Anastasiadis yanının söndürülmesi için gün içinde Yunanistan'dan iki Super Puma helikopterinin de geleceğini ifade etti.

ANASTASİADİS: "AKINCI BENİ ARADI, TEŞEKKÜR ETTİM…"

Anastaisadis ayrıca Mustafa Akıncı’nın kendisini telefonla arayarak, yardım teklifinde bulunduğunu söyledi. Anastasiadis bu teklifinden dolayı Akıncı'ya teşekkür ettiğini, ancak yangının söndürülmesi için Kıbrıs'ın birçok araca sahip olduğunu, ayrıca Yunanistan ve İsrail'den de uçaklar geldiğini söyledi.’

Demek ki yangın Türk’lere KKTC ye ait, sadece Türklerin başlattığı ve söndüremediği bir felaket değil ve fakat tüm dünya devletlerinin ve halklarının nerdeyse zorla içine sürüklendiği tüketim çılgınlığının ve sıcakların normal bir sonucu imiş.

Bu türden normalleşen sonuçların nedeni,   tabiatı uyum içinde yaşanacak bir yaşam alanı değil, ona karşı mücadele edilerek, geriletilecek, mağlup edilecek bir düşman olarak görme bataklığına sürüklenmiş olmamızdır.

İnsan insana dostluk ve barış içinde bir hayat kurup bunu sürdürebilmenin bir tek yolu vardır. Doğup büyünülen toprağı yurt olarak bellemek ve ayağını o topraktan, dost topraktan kaldırıp da bir başka, yabancı bir ömrü tüketmekten vaz geçmek.

Zeytin harup defne portakal limon turunç ve gabbar, ve lapsana ve ekşilice ve koyun keçi tavuk ihsan ettiyse toprağımız bize,  onun çevresinde ona saygı ve sevgi ile yaşamak varken…

Koşun koşun,  içinde tek gram et olmayan hamburgerlere koşun, koşun koşun arzu meyvesiz hayat olmaza koşun, koşun koşun dere yataklarına villa konuşlandırmaya, deniz kıyısına yüzme havuzu yapmaya, hiçbir bilgi birikimi olmayan muallimler tayfası ile digital medreselere ve aklınız yok demekten başka bir anlamı olmayan akıllı işaretlerle ve her yıl mutlaka bir önceki modelini çöpe attıran akıllı mobil cihazlarınıza koşun.

Eskimiş nesillerinizi atın atın, bill gates sizi seviyor,