Son günlerde hava sıcaklıkları yukarıya doğru tırmanış gösterse de, sonbahar mevsimini,  özellikle sabah esintilerinin hafif üşütücülüğünü  daha fazla hisseder olduk. Ağaçların yaprakları sarardı, kahverengiye çaldı, onları uçuşturacak şiddetli rüzgarlar henüz gelmediyse de, birer birer düşmeye başladılar.
Şairler için edebiyatçılar için sonbahar mevsiminin duyguları çoğunlukla hüzün taşırlar, ayrılık temaları bu mevsimle daha çok özleştirilir. Ressamların tuvallerinde de uçuşan sarı-kahve yapraklar , rüzgardan eğilen ağaçlar gelecek olan daha soğuk havaları, daha da soğuyacak bir havayı çağrıştırır.
Halbuki ülkemiz ve kuzey yarım kürede okulların, üniversitelerin yeni bir akademik yıla başlama ayıdır, aylarıdır sonbahar mevsimi. Yani yeni bir başlangıç ayıdır. Doğa bahar ve yaz aylarının yorgunluğunu üzerinden atıp, tatlı bir kış uykusuna, yağmur umutlarıyla yatmaya hazırlanırken, bilgi ve ilim, sanat yuvalarında zihinler açılır, yeni bilgi ve beceri tohumları taze beyinlere ekilmeye çalışılır.
Yaz bizler ne yaparız. İnsanlar da yavaş yavaş değişmekte olan yeni iklim koşullarına hassas bir önsezi ile hazırlanmaya başlar. Satın alınan özellikle yeni ayakkabı ve giysiler seçilirken, mevsimlik diye tanımlanan, ılıman tutan seçimler yapılır. Bu alış verişler Ekim ayına sarkarsa, gelecek olan kış mevsimi da duyumsanarak, sıcak tutacak nitelikler aranır, giyim-kuşamın doku özelliklerinde.
Bir de unutulmadan söz edilmesi gereken, büyüklerin bile bu hazırlık-koşuşturma aylarında, geçmiş yaşanmış duygularının derin nostaljisini yaşamalarıdır. Kısaca ağaçlar meyvelerini, yapraklarını döker, yeni bir hazırlığa başlarken, doğanın bir parçası olan insanlar da, kendileri ve yakınları için daha bir koşuşturmaya, hazırlığa başlar. Ve aslında yaşanmakta olan bir uğraş döneminin sona erip, bir yenisine hazırlanmaktır.
Bu nedenle bir hüzün mevsimi olsa da hazan (sonbahar), duygularımızın  bize oynadığı oynayacağı oyunlara inat, yaşama; bir yeni tat, bir başka yeni renk, farklı bir lezzet katarak, o’na dokunacağız koklayacağız.
Sahip olduğumuz beş temel duygunun ötesine de geçme çabalarımız da hep devam edecek. Hayaller kurarak,  düşünerek, yazarak, çizerek, renklerle, seslerle, hareketlerle zorlanacaktır beş duygunun öteleri, bilim adına, sanat adına.
Günümüz teknoloji dünyasının bizlere sunmakta olduğu çağdaş olanakları da kullanarak çok daha fazla duyumsadığımız ve hatta kanıksadığımız  küresel varlığımız ve kimiliklerimizin dünyalılığında, sanal açılımlarımızı çok daha deneyimli ve üretken ve de yararlı yapabilmenin telaşlarını da ne kadar duyuyoruz bu koşuşturma mevsiminde? Bir defa sanal dünyaların esiri olup da konuşacağımız konular sözler, sanal dünyaların rüzgarlarına kapılıp da aramızda kahreden bir sessizlik yaratmamalıdır.
Olgun, genç, yaşlı, çocuk demeden herkesi sarmalına alan akıllı aynalardan başımızı kaldırıp, beynimizi de gözlerimizi de azad edip dinlendirebilmeliyiz. Gözümüzün ışığına, beynimizin yaratıcı kıvrımlarına yazık etmeden, sanal doyumlarımızı kontrol etmemiz olasıdır diyor uzmanlar.
Bu nedenle özellikle aile büyüklerinin, daha aktif ve etkin olarak gençlerin ve küçüklerin sanal mevsimlerde solup kopan yapraklara dönmemeleri için, daha dikkatli olmalarının sağlanmasında, eğitim bakanlığımızın da önemli katkılarda bulunabileceğini söylemek istiyorum sadece. Medya-okur yazarlığı derslerinden en az bir tanesine veliler de davet edilerek bu sağlanabilir.
Sonuçta mevsimlere, koşullara akıllı uyum sağladığımız gibi, uyum sağlamayı öğrendiğimiz gibi, çağdaş medya ortamlarına kazasız belasız uyum sağlamayı, bu ortamlardan en faz yararlanabilmeyi de öğrenebilmeliyiz. Çoluk, çocuk hep beraber. Üstelik bu işin yazı ,kışı mevsimi de yok.