Bizim terasın damında doğdu. Kumruların, serçelerin mekan tutuğu bir yer. Onlar yavruladık sonra, hep içime inanılmaz bir sevinç oluşur, çoğu uçarlar giderler, birçoğunu tanımam bile, ancak onlar bizim damın hergünkü misafirleridir. karşımızdaki mandırada kuzuların yemini paylaşırlar, tavuklarla, horozlarla, sohbet edercesine dolaşırlar dururlar. Köyümüzün o güzel manzarasının tablosuna canlılık katarlar
Bugün yine terasın güneşinde, koltuğumda otur urken, yeni arkadaşım serçenin nağmaleri arasında, Vatan’ın bulmacasını çözmeye çalışırdım. Birden hanım geldi, gazeteyi elimden aldı, bırak ben çözeceğim dedi... Gülümsedim, tıpkı haberleri, değerli yazarlarının yazıları gibi, tiryakisi olduk Vatan ın. Makaleler çoğu zaman benim birebir düşüncelerimle öylesine örtüşüyor ki, benim yazı yazmama hacet kalmıyor... İşte ben bundan gurur duyuyorum. Siyasetin en son haberlerinden tutunda, Kıbrısın eski hayatının unutulmaz simaları, hatıraları, bilimsel yazılar, hergün yayınlanıyor. Vatan ın ayrıcalığı, muteber yazarlarının katkılarından kaynaklanan bir ayrıcalıktır. Genç dinamik kadrosu çok etkin bir çizgi yakalamış ve gururla, yayıncılıklarını sürdürüyor.
Serçeme biraz susam atım. Cik cik cik deyincede hemen uçarak ayaklarımın ucuna geldi. Ziyafetine dalı verdi. Biraz sonra susamış olacak ki, fincana koyduğum sudan kana kana içmeye başladı. Zevkle onu seyrederken, sizlerle onu tanıştırmayı düşündüm Yeni arkadaşım bana huzur veriyor, bana nağmeler söylüyor. O kadar içten ki, güya sevincinin tezahüratı. Boğazı siyah, kanatları gri, daha henüz gelişmiş bir gagası var ama yaşam isteği, hayata tutunma azmi, arkadaş edinme sevdası onu benim sevdalım yaptı...
Burası onun Vatanı doğup büyümekte olduğu yer. Arkadaşlarının olduğu bir mekan, nağmeler söylediği, daldan dala konduğu, yeşil bayırlar arasında gezindiği, mavi gökyüzünde dolaşırken mutlu mesut bahtiyar olduğu bir yer.
Bugün onun en mutlu günü, bir arkadaşı ile geldiler... Karşı damda benden 5 metre uzakta, öpüştüler, öpüştüler... Onları seyretim bir ara, sonra içeri girdim, biraz sonra pencereden baktığımda, fincandan beraberce su içiyorlardı. O kadar sevindim ki, arkadaşlarım iki tane olmuştu...

Yıllarca doğup büyüdüğm VATAN ımdan uzakta, akraba, arkadaş hasreti ile yaşadım, ne beraber içtenlikle şarkı söyleyebildiğim bir arkadaş edinebildim, nede Vatanımdaki arkadaşlarım gibi, herşeyimi sorusuz sualsiz emniyet edebileceğim birileri ile tanıştım. Beraber MÜCAHİTLİK ettiğimiz canımızı bile birbirimize emanet ettiğimiz arkadaşlarım artık teker, teker bu Dünyadan göçüp gidiyor, galibada en acısı yalnız kalmakmış.
Bir zamanlar bizim köyün kahveleri cıvıl cıvıl dolup taşardı, Lokantaları, meyhaneleri, kebabçıları köyün neşesi, canlılığı idi. O zamanlar bizim sokakta her evde 8-10 çocuk yaşar, herkes ovaya giderdi. Ekip biçerler, ektiklerinden biçtiklerinden birbirlerine verirler, takas ederlerdi.çoçuklar harmanlarda oynarlar onların cıvıltısı köyün neşesi idi. Mehmet’ hadi gel eve, akşam oldu’ diye , kapıdan çıkpta bağıran Annemin sesi hala kulaklarımda. Oyuna doymazdık, ertesi günü bekler, hep harmanlarda buluşur top oynardık. Bazan körebe, bazan saklambaç, bazan da lingiri oynardık.
Köy kahvesine Muallim bey geldiği zaman herkes ayağa kalkar ‘ Hoş geldin Hocam, buyur oturun’ diye yer gösterirdi. Kahvedeki herkes birer lokum ısmarlar, Muallim beyin cebleri lokum dolardı. Köye bir yabancı gelse ayni muameleyi görür hürmetle karşılanır, misafir edilir bir ihtiyacı varsa görülürdü.
Bizim cefakar Kadife hayatımda gördüğüm en muhlis eşekti. Üzerine binen çoçukları güya hep zevkle taşırdı, nekadar yük yükleseniz gıkını çıkarmazdı. Birde Asi vardı, eşeğin en huysuzu, hem ısırır, hem teperdi. Babamdan başka kimse binemezdi üzerine. Güçlü kuvvetli, aşırı yük taşır ama yanına kimseyi yanaştırmazdı. Babamdan o kadar çok dayak yemesine rağmen, hiç huyundan vazgeçmedi... Birçok insanın eşeği bile yoktu köyde, ama mesut bahtiyardılar.
Şimdilere bakıyorumda, her evde 2-3 araba, köylünün altında traktörler, her çeşit tarım araçları ancak büyük bir huzursuzluk, bıtkınlık hakim. Artık kahvehaneler nerde ise bomboş, ne meyhane ne eski lokantalar kaldı, nede her evde 8-10 tane çocuk. Harmanlar hep işgal edildi, evler, mandıralar yapıldı. Hormonsuz, ilaçsız üretim yok artık, herşey ilaçlı... Çocuklar Internetin önünden kalkmıyor, sanal dünyada yaşıyor. Artık Muallimlerin ayağına kalkmayı bırakın bir yana, kız istese bile vermekte tereddüt ediliyor.
Yeni çağın getirdikleri, sanal ve robotlaşmaya yüz tutmuş bir dünyada DOĞAL yaşamı çok arayacağız. Benim arkadaşlar geldi artık müsade... Haa sahi birinin adını Doğal, birinin adını Sanal koydum. Onlar mesut bahtiyar yaşasınlar, bende onları seve seve seyredeyim.
Sağlıcakla Kalın.