Aynı suda iki defa yıkanılamaz, demişti Heraklitos,   iki bin beş yüz yıl önce.

Sağcılarından hiçbir aşama ya da fayda beklemesek de siyasetin ve siyasetçilerin, Heraklitos’un bu sözünü pek seven hatta değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir lâkırdısını dillerine pelesenk eden sol siyasetten ve solun siyasetçilerinden, aşama / aşamalar ve halk için,  hayat için faydalar beklemek gerekmez mi.

Bir birlerine, diyalektik dersi verirken,  su yüz derecede kaynama noktasına varır ve buharlaşma başlar diyenlerden bir fraksiyonun çaydanlığa su koyup da ateş üstüne koydukları ilk tarih 1971, bir diğer fraksiyon ise 1976 yılında koymuştu çayı gaz ocağına. Bunca yıl geçti su çoktan buhar oldu, ateş üstünde unutulan çaydanlık sıcaktan eridi bitti.

Eee sonra.

Aynı suda iki defa yıkanılmaz ise, kırk elli yılda söylem ve eylem değişmez mi.

Federasyon suyunda elli yılı aşkın bir süreden beridir hem yıkanıyorsunuz ve hem de federasyon çaydanlığını 1977 doruk antlaşması ateşinde unutmuşsunuz,  hatta SSCB 1973 yılında yanılmıyorsam Gromiko ya da Kossigin’in ağzından Kıbrıs sorununun çözümü için federasyon da düşünülebilir dediğinde, AKEL ve Yunanistan Komunist partisi tarafından nasıl şiddet ve hiddetle protesto edildiklerini de çaydanlıktaki aynı suda unutmuş olmalısınız ki, defalarca kere defalarca Rum komşularımız tarafından yakılıp kül edilmiş çaydanlığı ve içindeki suyu arayıp duruyorsunuz.

Kemale ermekte acele etmeyin ve lakin siz tembellenirken,  başlangıcında küçücük olan sorunlar kâbus dağları olmuş yutuyor hayatı.

Küçücükten başlamaya ne dersiniz, küçük bir cezve içerisinde iki fincanlık su koyalım yakalım altını. 

Mesela : KKTC patates tarımını ve sorunlarını planlama ve pazarlanmasını, üretim ve tüketim planlaması üzerinde kafa yorsanız da hazreti patates üç beş tl kilosu fiyatla satılması gereken zamanlarda 30 tl kilosuna satılmasa ya da evlerdeki, okullardaki, hastane ve pastanelerdeki çeşmelerden içilebilir kalitede su akıtılması için neler yapılmalıdıra kafa yorup, sizin partililer tarafından yönetilen belediyeler sınırları içinde yaşayan insanlar çeşmelerinden akan suyu içebilseler,  nasıl bir hizmet vermiş olunacağına dair hiçbir fikriniz ve iddianız yok mu.

Ha evet biliyorum, Kıbrıs sorununu çözmek gibi büyük bir sorun ile cebelleşmek dururken, içme suyu diye küçücük sorunlar size göre değil amma velâkin küçük, küçücük sorunları bile çözülememiş bir hayat akıp geçiyor ve katlanarak devasa sorunlar halinde boğuyor insanlığımızı.

Aynı suda iki defa yıkanılmaz hakikati kadar hakikattir aynı sorunların nesiller boyu sürüp gidiyor olması da.

Toplu yaşamanın kuralları ve dinamikleri, doğanın kuralları ve dinamikleri ile aynı değildir, tabiat suyu / suları her an yeniler değiştirir ve fakat topluluk / halk devlet olarak içinde savrulduğumuz sorunlar kendiliğinden aşılmaz.

Sorunları aşmak adına örgütlenmiştiniz, örgütlenmenizin üstünden elli ve kırk yıl geçti, aşılan tek bir sorun yok. Niye yok.

Eksiklik, suç ve hatta ayıp sorunlarda mı yoksa sizde,  örgütlerinizde ve aklınızı esir ettiğiniz ezberlerinizde mi