1980 Lefkoşa Doğumlu Hüseyin Altan müzikle uğraşmaya ortaokul yıllarında kurulan 20 Temmuz Lisesi Okul Bandosunda trompet çalarak başladı. 2005 yılında Kıbrıslı Rum ve Türk müzisyenlerle Almanya’da düzenlenen EUOROVISIONEN FESTIVAL’e katılmış, Savva sava ve Lia Vissi ile çalışma imkanı buldu. Blue Project kurulduğu yıllarda sound ve tarzıyla ‘coverband’ anlayışına yeni bir bakış açısı kazandıran Hüseyin Altan ile müzik geçmişini konuştuk.

Soru: Sizi tanıyabilir miyiz?
Hüseyin Altan:
1980 yılında Yeşilyurt’ta doğdum, İlköğretim, Ortaokul ve lise eğitimimi Lefkoşa’da tamamladım.  Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Gazetecilik bölümüne başladım.  Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde bir yıl eğitim aldıktan sonra DAÜ’de 1998 yılında müzik bölümünün Keman Ana Sanat performans bölümüne geçiş yaptım. 

On beş on altı yıldan beri barlarda kafelerde müzikler yaptık. Müziğe ilk başladığım yıllarda tek başıma müzik yapıyordum. Daha sonra farklı farklı orkestralarda yer aldım. 200 yılında Look Project isminde bir orkestra kurduk. Latin Rage ve Latin Rock tarzlarında müzikler yaptık. 2003 yılında Ersan Suriri, Okan Ersan, Yusuf Çerkez, Ahmet Elmas ve Tolga Erzurumlu ile birlikte Latin Ruv isminde bir orkestra kurduk.  2005 yılına kadar da bu orkestra ile müzik yaptık.

Okul bittikten sonra 2008 yılında askerliğimi yaptım. Doktor Ertem Nalbantoğlu ile birlikte bir sanat merkezi açtık. Osman Örek’in konutunu kiralayıp orada hem müzik hem de sanat eğitimleri verdik. 

Öğretmenlik geçmişim de var. Bir özel okulda yedi ay müzik öğretmenliği yaptım. On beş yıl öncesinde öğretmenlik yaptığım zamanda müziğe ilgi ve bilinç olmadığı için düz bir lisede öğretmenlik yapamayacağıma karar verdim. Kendi öğrencilerimize kendi derslerimizi verebilmek adına bir sanat merkezi açtık. Daha sonra 2003 yılında kapılar açıldığı zaman Güneyden bazı müzisyenlerle iki toplumlu bir takım projelerde çalıştım. Mesela Satirigo Tiyatrosunun ve Lefkoşa Belediye ve Devlet tiyatrolarının ortaklaşa oynadığı Lisistrata oyununda müzisyen olarak görev aldım. Avrupa ve adanın tüm şehirlerinde bu oyunun turnelerine katıldım. 

2005 yılında Kıbrıslı Rum ve Türk müzisyenlerle Almanya’da düzenlenen EUOROVISIONEN FESTIVAL’e katıldım. Savvas Savva ve Lia Vissi ile birlikte çalıştık.  Kendi bestelerimizi ve Kıbrıs halk ezgilerini farklı formatlarda düzenleyerek festivallerde yer aldık. Güzel bir projeydi. 

2013yılında Paris’te olan bir festivale gittim. Orada Jazz Manouche ve Gypsy Jazz müziğini gördüm ve çok ilgili çekti. Bir yıl kadar bu müziği araştırdım. Sonra 2013 yılının ekim ayında Ersan Suriri, Kadir Evre ve Cahit Kudrafalı’yla Ersan Suriri Gypsy Jazz Guitar adı altında Lefkoşa’da Surlariçi Festivaline katılarak ilk konserimizi yaptık.
Türkiye’de ve Avrupa’da bu tarzı yapan bir takım başka müzisyenlerle tanışma fırsatım oldu. Farkı festivallere katılma şansım oldu. Sonra burada ‘iki toplumlu’ bir orkestra oluşturduk. 
Bu geçtiğimiz üç, dört yıl içerisinde adanın tüm Üniversitelerinde müzik bölümü olan Jazz Manouche ve Gypsy Swing’i insanların anlayabileceği şekilde work shoplar ve çalıştaylar yaptık. Şuanda da 2020 yılının Eylül ayında bir festivalimiz olacak.  Bu festivale dünyaca meşhur Gypsy Jazz guitarist Lulu Rayna ile birlikte çalacağız. 

Uluslararası etkinlik planlarımız şuan da yok. Ama ada genelinde gerek iki toplumlu gerek Güneyde yapılan bir takım festivallerde yer alıyoruz. İnsanların Bu stili öğrenmesi için biraz zamana ihtiyaç var. Avrupa da bile çok fazla popüler olan bir müzik değil. Ben bu müziğin felsefesini çok seviyorum. Neşeli bir müzik, bu müziğinde bir janra haline gelmesine sebep 1910 yılında Belçika’da doğmuş olan roman yani çingene asıllı Django Reinhart sayesinde buldum. Bir adam bir karavanda yaşıyordu ve bir yangında sol el parmaklarından iki tanesini kayıp etti. Sadece iki parmağını kullanarak müzik yapmış. Aslında iki parmakla müziğe bir şekil verdi. Tamamıyla farklı akort pozisyonları, farklı solo tekniği yarattı. Orkestrasının adı da “Hot Club De France” tı. Hot Club De France isimli orkestrasına neden Hot ismini verdi? Çünkü 1930’larda Swing müziğinin icra edilmesi Hitler tarafından yasaklanmıştı. Bu insanlar bu müziği gizli bodrum katlarında çalıyorlardı. Haliyle gelen insanlarla birlikte havasız, sıcak bir ortam oluyordu. İsminin buradan alıyor. Bizde onlardan esinlenerek “ Hot Club Of Cyprus”  ismini orkestramıza verdik. Sürekli bize Hot Clup’ın anlamını soruyorlardı. Hot Clup ismi oradan geliyor. 

Bu müziği icra edebilmek için bir dinleyiciye ihtiyacımız var. Zaten ada genelinde Jazz dinleyicisi, bu müzikle ilgilenen insanların sayısı çok az ve bu Gypsy Jazz daha farklı bir müzik olunca ilgilenen insanların sayısı daha da az oluyor. Çaldığımız her etkinlik ve her konserde yavaş yavaş tanıtarak devam etmeye çalışıyoruz. 

Güneyde yaşayan Fransız bir grup var. Onlara daha fazla hitap ettiği için onlar etkinliklerimize devamlı geliyorlar. Tabi ki ilgi duyan Kıbrıslı Rumlar da var. Genel olarak daha fazla yabancılardan talep geliyor. 

Soru: Güney'e gidip oradaki müzisyenlerle birlikte etkinlikler yaptığınızdan bahsettiniz. Bir nevi siyasi olarak bir kopukluk olsa da siz orada müzik sizi bir şekilde birleştirmiş. 

Hüseyin Altan: Müzik dilinin evrensel olması, bizim aramızdaki sınırın ötesinde dil, kültür gibi farklı bariyerlerde var. Ama müzik gibi bir platformda birleştiğimiz zaman konuşmaya ihtiyaç kalmıyor.  Müziği icra ederek iletişim kuruyoruz. Burada da ben bunun büyük bir öneminin olduğunu düşünüyorum. İki toplu festivaller haricinde de artık Güneyde bizim müziğimizi dinlemek isteyip etkinlik ayarlayan bir takım mekanlar ve konser salonları var. O insanlarda bu Türk, İngiliz, Rum’dur diye düşünmüyorlar. Beğendikleri müzikleri gelip burada da çalsınlar mantığı var. Bu bağlamda ırkçı bir söyleme 15 yıldır hiç rastlamadım. 

Soru: Ledra Art müzik okulu hakkında bilgi alabilir miyim?
Hüseyin Altan:
Ertem Nalbantoğlu ile ortaklığımız var. Okulun bize maddi bir getirisi yoktu. Kızılay, S.O.S çocuk köyü, gençlik evi gibi farklı yerlerden çocuklara kurslar verdik. Aynı zamanda birçok gencin portfolyosunu İngiltere, Almanya ve Avrupa’nın farkı yerlerindeki müzik okullarına çocuklar gönderdik. Şuan orayı devir ediyorum. Hem yoruldum hem de vaktim olmadığından dolayı genç Çellist bir arkadaşım olan Gülsen Mutlu’ya devir ediyorum. Bu yüzden okulla ilgili çok bir şey söyleyemeyeceğim.

Soru: İnsanlardan müziğinize bakış açısı nasıl?
Hüseyin Altan:
Genel olarak insanların algıladığı bir pop müzik anlayışı var. Ben şu müzik iyi ya da kötüdür demek istemiyorum. Güzel icra edilen her müzik güzeldir. Herkesin müzik zevki farklıdır. 
Adamız küçük bir yer olduğu için burada sürekli karşılaştığım bir durum var. 15 yıl önce çaldığım müziği şuan gelip geçmişte çaldığım müziği çalmamı istiyorlar. Elimizden geldiğince kırmak istemeyiz. Ama bu aradaki gelişmeyi insanlar bazen görmezden geliyor.
Karşılaştığım bir olayı anlatmak istiyorum. Ralli sporuyla uğraşan bir arkadaşım bir mekana geldi. Hiç alakası olmayan bir müzik istedi. Şuan istediği şarkıyı çalmadığımı söyledi. Kendisi de bana şakayla karışık “ ne yani siz oldunuz mu” dedi. Ben de onu üzerine “ sen ralliye devam ediyorsun değil mi? On yıl önce ralliye katıldığın araba neydi?” diye sordum. “eski bir çeşit araba ismi söyledi.” Şu an hangi arabayı sürdüğünü sordum. Modern bir araba ismi verdi. Bunun üzerine “beni düşün on yıl önce farklı müzikle uğraşıyordum şuan ise farklı” dedi. Bu şekilde kendisine anlatınca arkadaşım bana hak verdi. 
Benim müzisyen olabilmem için şartlar değişikti. Çocukluk arkadaşlarım Mehmet Kasımoğlu, Andaç Tekiner, İbrahim Bilal…
Ben okulun arka bahçesinde gitar çalardım. Onlarda beni dinlerdi. O dönemde beni yönlendiren insanların yüzde sekseni dinleyiciydi. Acar Akalın, Ersan Suriri, Okan Ersan bu inanlar müzikal olarak bir yerlere gelebilmem için bana çok yardımcı oldu. Onlara da buradan teşekkür ediyorum.
Haber ve Fotoğraf: Esengül Aykaç
VATAN ÖZEL

Editör: Mehmet Kasimoglu