Saksafon eğitimi için birçok yolu deneyen Alper Karabacak’ın yolu Mızaka-i Hümayun yani askeri bandodan geçti.      

Asker-i Mızaka Okulu’nda  enstürman seçme haklarının olmadığının bunun üzerine “bir hocamız, “senin el dudak yapın klarnete çok uydun sen klarnet çal” dedi. Ben de ağlamaya başladım. Ardından benim ağladığımı gören başka bir öğretmen yanıma geldi. Kulakları çınlasın Adnan hocamız, yanıma geldi. “Sen saksafoncu mu olmak istiyorsun” dedi. Bende “evet” dedim. “Tamam ama çalışmazsan seni döverim” dedi. “Tamam” dedim. Saksafonla tanışmam bu şekilde oldu” diyerek müzik yolculuğunu bizlere anlatan Alper Karabacak “herhalde dünyaya tekrardan gelsem yine saksafon çalmayı tercih ederim” diyerek müziğe olan hayranlığını her defasında dile getirdi. 

Müziği öğrenmek için birçok yol kat etmek gerektiğini söyleyen Alper Karabacak “ aslında ne kadar çabalarsak çabalayalım müziğin çok ufak bir noktasındayız” dedi.


Alper Karabacak (Müzisyen):

Soru: Öncelikle sizi tanıyabilir miyim?

Alper Karabacak: 38 yaşındayım. Yozgat’ta doğdum. Uzun yıllar Ankara’da yaşadım. Manisa geçmişim var. Müzik anlamında kendimi Ege’de buldum diyebilirim. Daha sonra yolum Kıbrıs’a düştü. Şuan da Kıbrıs’ta yaşıyorum. Müzisyenim ve ayrıca dalış eğitmenliği yapıyorum. Müzik öğretmenliği yapıyorum, saksafon çalıyorum. Yaklaşık bir yıldır  tenor saksafon çalıyorum.

Soru: Saksafonla tanışma hikayeniz  nasıl oldu?

Alper Karabacak: Aslında biliyorsunuz ki saksafon senfoni orkestrası çalgısı değildir. Özellikle bizim dönemimizde 1996 yılında benim müziğe başladığım zamanlarda herhangi bir konservatuarda saksafon eğitimi bulunmamaktaydı. Bunun eğitimini veren bir kurum vardı. O da Mızıka-i Hümayun diye bilinir. Askeri Mızıka Okulu’nda bando subay ve astsubayları yetiştiren okuldur. Benimde saksafonla tanışmam 1997 yılında orada başladı. Silahlı Kuvvetler geçmişim var. 2013 yılında hizmetimi tamamlayıp sonrasında istifa edip farklı bir hayat yürütmeyi tercih ettim. 

Saksafonla tanışmam orada oldu. Küçükken yine müzik dinliyorum, ortaokul zamanlarda ve saksafon o dönemde dikkatimi çekmeye başladı. Müzik dinlerken saksafon sesini duyduğumda saksafonu hayal ederim. Daha sonra okula gittiğimde enstürman seçme hakkımız oldu. Bir hocamız, “senin el dudak yapın klarnete çok uydun sen klarnet çal” dedi. Ben de ağlamaya başladım. Ardından benim ağladığımı gören başka bir öğretmen yanıma geldi. Kulakları çınlasın Adnan hocamız, yanıma geldi. “Sen saksafoncu mu olmak istiyorsun” dedi. Bende “evet” dedim. “Tamam ama çalışmazsan seni döverim” dedi. “Tamam” dedim. Saksafonla tanışmam bu şekilde oldu. İyi ki de tanışmışım. Herhalde dünyaya tekrardan gelsem yine saksafon çalmayı tercih ederim. 

Soru: Müzikle ilk uğraşmaya başladığınız da aileniz nasıl bir tepki verdi?

Alper Karabacak: Şöyle ki, babam ut çalıyor. Çocukluğum sürekli evde enstürmanların içinde geçti. Gitardan, klavyeden, bağlamadan, akordiyondan tutun birçok enstürmanın arasında babam bu işi kendi kendine öğrendi. Kendi kendine bir notayı oturup çözümlemeyi kimseden ders almadan öğrenmiş.  Bu yüzden, müzikle uğraşacak olmam ailemin hoşuna gitti. 

Soru: Sahne aldığınız zaman ne tür müzikler icra ediyorsunuz? Etkilendiğiniz sanatçılar kimlerdir?

Alper Karabacak: Esasında saksafon dediğimiz zaman Jazz müzik geliyor. Tabi ki her saksafoncu gibi jazz müziğini bende çok seviyorum. Özellikle şu müziği çok seviyorum ya da şu müziği seviyorum diye ayırmıyorum. Ben her tarz müzik dinlemeyi, her tarz müzikten bir şeyler almayı kendime amaç belirledim. Gerekirse pop müzikte olur, gerekirse Jazz müzikte olur, Latin de olabilir. Her müzikten bir şey koymayı ve bunca yıldır peç çok müzik tarzını dinleyip kulağa hoş gelen müziklerle ilgili çalışmalar yaptım. Bununda faydasını bir çok faydasını gördüm. Jazz, Latin orkestralarında yer aldım. Klasik müziği çok severim. Hacettepe Senfoni Orkestrası’nda görev aldım. Kıbrıs’ta 2012, 2013 yılında Bellapais’te festivalde görev aldım. Dolayısıyla alanım çok geniş yani her tarz müzikten uğraştım.

Soru: Anladığım kadarıyla müzikle uğraşırken çok dolu dolu bir yaşam sürmüşsünüz.

Alper Karabacak: Şimdi müzikle mecburen dolu dolu bir hayat yaşıyorsunuz. Çünkü esasında müzik size dolu bit hayat sunuyor. Müziğin içine girince aslında hayatlarımızın ne kadar boş olduğunu görüyoruz ve bir şekilde doldurmamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü müzik sınırsız bir derya, onun içinde ne kadar doldurabilirsem diye insan çabalıyor. Müzik o kadar geniş ki ne kadar çabalarsanız çabalayın yine müziğin çok ufak bir noktasındasınızdır. 

Soru: Kuzey Kıbrıs’ta şuan ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Alper Karabacak: Kuzey Kıbrıs’ta daha önce bir albüm çalışmamız oldu ve onu çıkarttık. Bir Raggae albümüydü, yine solo albüm çalışmalarım var ve onlara devam ediyorum. Onun dışında sahne aldığım yerler var. Belki tanırsınız Ozan Orhon ile birlikte beş yıldır onunla çalışıyorum yine Ediz Onay o da eskilerden kalma bir arkadaşlığımız var. Genellikle müzik olarak 80ler de kaldım. Belki de jenerasyonumun sebebiyle özellikle 80’lerin 90’ların müziğini günümüze taşımayı daha çok seviyorum. Çünkü yeni nesle baktığımda mesela bir x şarkısını duyuyorlar ve bunun yeni yorumlanmış bir şekilde piyasaya sunuyorlar. Yorumlanan bu şarkının kime ait olduğunu bilmiyorlar. Hatta sahnede bize istek geldiğinde “o şarkı istediğiniz sanatçının değil ki” diyorum. Bende dolayışla müziğin güzel olduğu dönemler diyelim yani 80’ler ve 90’ları sahneye taşımayı seviyorum. O dönemin şarkılarını icra etmekten hoşlanıyorum. 

Soru: Bu şekilde sahnede icra ettiğiniz müzikle, o müziği ortaya getiren sanatçıları da unutturmamış oluyorsunuz?

Alper Karabacak: Evet, bunu gerçekten çok istiyorum. İnsanların x şarkıyı kaver yapanı değil de x şarkıyı ortaya çıkaran kişileri bilsin istiyorum. Bana göre o işin mutfağından, hazırlanışından, her şeyin içinde olan bir sanatçının etkisini azaltmış oluyorsunuz. Karşı değilim ama o şarkının asıl sahibinin bilinmesi gerekiyor. 

Soru: X bir şarkıyı bir kişi kaverladı daha sonrasında bu x şarkının sahibini insanlara nasıl anlatması gerekir. 

Alper Karabacak: Aslında bunun çözümü çok zor. Çünkü eskiden bizler emeğe çok daha saygı gösterirdik. Neden? Günümüzdeki gibi bilgiye bu kadar kolay ulaşamıyorduk. Yeni bir albüm çıktığında gidip onu alırdık. Şimdiki nesil tabi ki bu durumu bilmiyorlar. O dönemde aldığım kasetleri wolkman’e  takardım. Sonrasında başa sardır dinle, yani o şarkıları sürekli başa sarıp dinlerdim. Bu sayede müziğin içine daha iyi girdiğimi, her dinlediğimide şarkının içindeki farkı bir enstürmanı dinlediğimi fark ediyordum. Bunu çocuk yaşta anladım. Şimdi günümüze geldiğimizde teknoloji çok gelişti, parmaklarımızın ucunda istediğimiz bilgiye, istediğimiz sanatçıya çok kolay bir şekilde ulaşabiliyoruz. Dolayısıyla tüketmekte, ulaşabildiğimiz kadar kolay oluyor. Eskiden ulaşmak zordur dolayısıyla bir kıymeti ama vardı, şimdi ulaşmak çok kolay ve kıymeti kalmadı. Bence bütün sebep bu ve yeni nesilde de bu böyle devam edecek. Sürekli tüketim toplumu halinde yeni bir şeyler çıkacak, çok kısa bir süre devam edecek ondan sonra da unutulup gidecek. İnsanlar gerekli değeri veremeyecek. 

Soru: Sahnede çaldığınız şarkılarla insanları bir nevi zamanda yolculuk yaptırıyorsunuz?

Alper Karabacak: Ozan Orhon ile birlikte sahnede 90’lar da olan şarkıları çalıyoruz. Sadece Ozan Orhon şarkılarını çalmıyoruz. Ozan Orhon sahnesinde de çok başarılı ve geçmişte çaldığı bütün sanatçıların şarkılarından, eserlerinden araya bir şeyler katıyoruz. İnsanlar genellikle beğeniyor ve tekrardan ö günlere gitmiş olmak gayet keyif verici, yine aynı zamanda Aydın abimiz var. O da eski bir üstadımız, bende şansım gereği hep benden büyülerle çalıştım. O da yerli ve yabancı olarak 80’ler ve 90’lar müziğinin hastasıdır. Onunla yaptığımız sahnelerde de hep eski şarkıları çalıyoruz. Gelen insanlar da bu tarz müzikleri dinlemek için geliyorlar. Bizimde çok keyif olarak yaptığımız müzik tarzı haline geliyor. 
Haber: Esengül Aykaç
Fotoğraf: Burak Bayrak

Editör: Mehmet Kasimoglu