33 Yıldır müzikle içi içe olan ve aynı zamanda da Grup SOS’in solistliğini yapan Muhittin Yangın ile müzik hakkında sohbet ettik. 

Muhittin Yangın, “olumlu eleştiriler aldığımız kadar, olumsuz eleştiriler de aldık. Hem bu taraftan hem de öbür taraftan tepki aldığımız da oldu. Halbuki müziğin dili, dini ve ırkı yoktur. İnsanlara bunu aşılamak lazım. Tüm bu yorumlara rağmen biz hiçbir zaman yılmadık ve yolumuza devam ettik. Her zaman da barış yolunda çalmaya devam edeceğiz…” dedi. 

Soru: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Muhittin Yangın: 1974 savaşından sonra Kuzey Kıbrıs’a geldik. Güzelyurt’a yerleştik. Şuan da Boğaz’da oturuyorum. Grup SOS’in kurucusuyum. Bayrak Radyo Televizyon Kurumunda Müzik Gezegeni ve Mikrofon Sizde isminde iki program yapıyorum. Müziğe olan ilgimi, merakımı fark eden annem ve rahmetli babam o yıllarda çok pahalı olan bir bateri seti almak istediğimi söylediğimde beni geri çevirmeyip bana en iyisini aldılar. O yıllarda aileler çocuklarının okuyup öğretmen ya da doktor olmalarını istiyordu. Aileler çocuklarının müzisyen olmalarına pek sıcak bakmıyorlardı ancak hala hayatta olan annem ve rahmetli babam müzik yapma isteğimi hiçbir zaman reddetmemiş hatta bana destek olmuşlardır. Bu hayatımda en önemli bir dönemdi…

Ayrıca 33 yıllık evliliğim boyunca eşim Bilge Yangın ve daha sonra dünyamıza katılan kızım Fatoş her zaman bana destek oldular.

Soru: Müzik hayatınıza ilk nasıl başladınız?

Muhittin Yangın: Müzik hayatıma 1987 yılında SOS Grubunda davul çalarak başladım. 1987’de Liseyi daha yeni bitirmiş bir gençken; Kamil Atik, Mehmet Özçelik, Mehmet Zeyin ve ben Muhittin yangın grup SOS’i oluşturduk. 1987 yılından beri yani yaklaşık 33 yıldır aynı şekilde devam ediyoruz. Tabi ben bir dönem Avusturalya’da yaşadım. O dönemde Grup SOS’e ara verdim. Şuan hala Grup SOS’in bir üyesi olarak devam ediyorum. Gruba davulcu olarak girdim ve solist olarak devam ediyorum. 


Soru: Müzik gruplarında grup olmak çok zor bir durumdur. Bunun örnekleri fazlasıyla karşımıza çıkmıştır. Siz grup olarak hiçbir zaman birbirinizden ayrılmadınız. Bunun bir sırrı var mı?

Muhittin Yangın: Aslında sır değil de şöyle bir durum var. Grubumuz 90lı yıllarda bir başarı yakaladı. Herkesin ilgi gösterdiği bir grup olduk. Bu neyi getirir? Bu birlikteliğin bozulmaması gerektiğini getirir. Çünkü ortada bir başarı var. Herkesin kazandığı bir kazanç var. O yüzden ufak tefek anlaşmazlıklar, farklı düşünceler olsa bile bu gibi durumları anlayışla karşıladık. En büyük kavgaları bile sonradan barışa çevirebildik. Başarısız bir grup olsaydık belki çoktan dağılırdık. Bunun sırrına bir isim koymak gerekirse buna “başarı” diyebiliriz. 

Soru: Grup ismi nasıl ortaya çıktı?

Muhittin Yangın: Grup ismi bir İnternational düşüncesiyle ortaya çıktı. SOS’in açılımı şudur; Save Our Soul (canımızı kurtarın). Bir imdat çağrısıdır aslında. Grubu kurma amacımız herkese yardımcı olmak isteğimizden kaynaklı kuruldu. Grubu ilk kurduğumuzda yardım konserlerine, yardıma muhtaç olan inşalar için sahnede aldık. Amacımız insanlara yardım oldu. Tüm kesimden insanlara hitap ediyor ve  o yüzden de ismimizin İnternational olmasına karar verdik. 

Soru: Ne tür müzikler yapıyorsunuz?

Muhittin Yangın: Yola çıkarken daha çok 80li yıllarda alternatif Rock yapıyorduk. O yıllarda Türkçe repertuarımız yoktu. Iron Maiden, Deep Puple, Ganzın Rozız gibi grupların parçalarını çalıyorduk. Sonradan piyasaya dahil olabilmek için  “piyasa müziği” dediğimiz tarzı çalmaya çalışıyoruz. SOS müzik gurubu aslında Rock müzik yapma amacıyla kurulmuş bir gruptur. Günümüze geldiğimizde amacından sapmış bir durumda piyasanın grubu olduk. Çünkü piyasaya da kalmak zorundaysanız.

Soru: Sahneleriniz oldukça keyifli. Konser sonrasında insanların size geri dönüşleri nasıl oluyor?

Muhittin Yangın: Konser sonunda insanların bizimle irtibata geçip, konser hakkındaki yorumlarını duymak bizleri oldukça mutlu ediyor. Bu durum bizlerin moral ve motivasyonu açısından paha biçilemez bir durumdur. Size bir trilyon para teklif etseler belki de bu kadar mutlu olamazsınız. Bu güne kadar hep olumlu durumlarla karşılaştık. İlerleyen yıllarda olumsuz davranışlarla karşılaşacak mıyız, onu bilmiyorum. Şimdiye kadar hep olumlu geri dönüşler oldu. 

Soru: Yakın zamanda müzik adına planlarınız var mıdır?

Muhittin Yangın: Geçtiğimiz yıl “sevemedim kara gözlüm” adlı parçayı klip çektik. Bu ay içerisinde  “magarina bulli” adlı parçaya klip çekmeyi düşünüyoruz. Çünkü herkesin bildiği ve sevdiği bir şarkıdır. Bu parçayı kendi tarzımıza uyarladık. Herkes tarafından oldukça ilgi gören bir şarkı oldu. Festivallerde istenen parça oldu. Çünkü Kıbrıs’ a özgü kelimeler ve Kıbrıslı yemek isimlerinin parçada kullanılması insanların hoşuna gitti. 

Bizden sonraki nesle miras bırakmak adına  kendi parçalarımızdan oluşan bir albüm bırakmak istiyoruz. Kıbrıs Müzik Tarihi raflarında yer alması adına…

2004 yılında Kuzey Kıbrıs’ta bir barış süreci yaşandı. Grup SOS olarak barış sürecinde büyük bir rol üstlendik. Bu referandum mitinglerinde Grup SOS olarak yer aldık. Çünkü Grup SOS barış yanlısı ve insan haklarına duyarlı bir gruptur. Seksen bin kişilik konserlere çıktık. Kuzey Kıbrıs Türk halkı yüzde altmış beş “evet” dedi. Karşıdan yüksek bir rakamla “hayır” çıktı. 

İki toplumlu konserlere imza attık. 2004 yılında mitinglerin değişmez grubu SOS oldu. Bu da bizi ayrı bir şekilde mutlu etti. Üstüne basa basa yazılması gereken bir şeydir.  “SOS tercih edildi.” Çünkü Grup SOS hakların kardeşliğine inanan bir grup oldu. 

Soru: İki toplumlu konserler verdiğinizi söylediniz. Karşı tarafta nasıl tepkiler aldınız?

Muhittin Yangın: Olumlu eleştiriler aldığımız kadar, olumsuz eleştiriler de aldık. Milliyetçi kesimler bu tarz durumlara sıcak bakmıyorlar. Hem bu taraftan hem de öbür taraftan tepki aldığımız da oldu. Halbuki müziğin dili, dini ve ırkı yoktur. İnsanlara bunu aşılamak lazım. Tüm bu yorumlara rağmen biz hiçbir zaman yılmadık ve yolumuza devam ettik. Her zaman da barış yolunda çalmaya devam edeceğiz…

Soru: Türkiye’de birçok sahnede çıktınız. Orada ne tür müzikler yaptınız?

Muhittin Yangın: Türkiye konserlerimiz hala daha devam ediyor. Zaman zaman Ankara, İzmir, İstanbul gibi şehirlerde yapılan organizasyonlara katılıyoruz. Ancak 1996 yılında Hilmi Topaloğlu’nun başında olduğu Prestij Müzik vardı. Daha sonradan plak şirketini Mahsun Kırmızıgül’e devretti. Hilmi Topaloğlu bizi yanına çağırdı ve onula bir anlaşma yapmamızı istedi. Bizler de buradan kalkıp İstanbul’a gittik. Fakat onlar bizim müziğimizi biraz ağır Rock olarak buldular. “Düşünen Hayvan” adlı bestemiz vardı hatta onu çaldık. Bize İstanbul’da kalmamızı ve tarzımızda biraz oynama yapmak istediklerini söylediler. Biz orada kalamadık. Biliyorsunuz ki Kıbrıs insanları bu işi daha çok hobi olarak yapar. Her birimizin ayrı bir işi vardı ve çalıştığımız yerden izin alamadığımız için İstanbul’da kalamadık. Eğer ki İstanbul’da kalabilseydik; şuan Türkiye’de tanınmış bir Rock grubu olabilirdik. 

O yıllarda pop furyasından sonra Anadolu Rock bir alternatif olmaya başlamıştı. Şuan günümüzde örnekleri oldukça fazladır. Bizde bir alternatif olabilirdik. Ada psikolojisi ve adada ki rahatlığı bozmak istemediğimiz için orada yaşamak istemedik. Bu şekilde o tiren kaçtı. 

Benim 1998 yılında Avusturalya maceram oldu. Avusturalya’da bir mekanla anlaşmalı olarak o mekanda düğünler ve parti organizasyonları yapıyorduk. Altı yıl Avusturalya’da kaldım. 2000 yılında Tarkan’ın verdiği bir konserde alt grup olarak çıktık. Tarkan genelde konserlerinde alt grubu kabul etmiyor. Biz o şansa nail olduk…

Her yıl Türkiye’den hariç Londra konserlerimiz de oluyor. Hatta 2 yıl önce “Kıbrıslı Türklerin yurtdışında yüzüncü yılı” adı altında  bir festival  yapıldı. O festivale çağrılan grup olduk akabinde oradaki farklı mekanlarla anlaşma yapıp konserlere çıktık. Meğerse ki orada ki insanlar bizleri çok özlemiş. Bu yüzde konserlerimize oldukça ilgi gösterdiler. 

Londra’da “Londra Sokakları” isminde parçaya bir klip çektik. O da sosyal medyada da bayağı ilgi görüp paylaşımlar yapıldı. Çünkü 70li yıllarda Londra’ya gurbete giden insanlar bu parçayı çok dinlerdi. Bu klip hem bize hem de oradaki insanlara hatıra kaldı.
Haber: Esengül Aykaç

Editör: Mehmet Kasimoglu