Sedat Peker’in Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili itirafları hem Kıbrıs, hem de Türkiye kamuoyunu ciddi şekilde etkilemeye devam ediyor.

            Sedat Peker’in kardeşi Attila Peker’in bu konuda basına yapmış olduğu iddilar, “Bilindiği sanılan ama bilinmeyen” bir gerçeğin altının kaşınmasına neden oldu.

            Zaman zaman kullandığımız bir ifade vardır.

            “Şunun altını kaşıyınca kim bilir ne gibi pislikler ve çirkinlikler çıkacak ortaya.”

            Sanırım bu benzetme, tam da Kutlu Adalı cinayetine uyuyor.

            Konu derinleştikçe, özellikle Türkiye adaleti, bu işin peşine düştü.  İyi de oldu bana göre.  Kim bu konuda suçluysa, adalet önünde yargılanmalıdır herhalde.  Doğru olan da budur.  Kutlu Adalı dosyası ne kadar kabarıktır kim bilir.  Hele son ortaya atılan iddilar dosyanın daha da kabarmasına ve bazı zanlıların yargı önüne çıkmasına neden olacak.

            Bu ve buna benzer cinayetlerde vicdan meselesi giriyor işin içine.  Ne kadar zaman sonra?  Kim bilir?  Belki bir iki veya yirmi otuz yıl sonra. 

            Attila Peker’in yıllar sonra bildiklerini, duyduklarını veya gördüklerini açıklaması gayri ihtiyari insana sordurtuyor duygular.

            “Attila Peker vicdan azabı çekmesi nedeniyle mi bu konuyu gündeme taşıdı?”

            Belki vicdanla karışık bir intikam duygusudur ona bunları söyleten.  Kim bilir...

            Gerçek olan şudur ki, sıkılan kurşunlar, özgür basına ve özgür kaleme sıkılan kurşunlardır.  Hangi yazar olursa olsun, sağcı veya solcu, sosyal demokrat veya faşist düşünce sahibi olsun, kesinlikle ölümü hak etmez ve yıpranan insanlık ve düşünce özgürlüğüdür.

            Kutlu Adalı cinayeti nasıl bir sonuca varacak doğrusu merak ediyoruz.  Özellikle Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı bu işi ele alınca, sanırım gerçek ortaya çıkacak.

            O gerçek ortaya çıkacak da, gerçek katiller hayatta mı, diye bir soru geliyor akla.

            Şayet Soner Yalçın’ın “GLADİO’NUN TÜRK TETİKÇİSİ” kitabını okumuşsanız veya yeniden okumaya başlarsanız,  Kutlu Adalı cinayetiyle de bir bağlantı kurabilirsiniz.

            O kitap, insanın nefesini kesecek kadar heyecan vericidir.  Bir yerde, yer altı dünyasının yüzünü ve hesaplaşmalarını da kavrayabilirsiniz.

            Yeniden vicdan meselesine dönecek olursak, biraz da kendi gerçeklerimize değinmek istedim.

            Malum Rumların dünya kadar masum Türkü sokaklardan toplayarak meçhul yerlerde katlettikleri ve yine onların cesetlerini meçhul toprak altına gömdükleri zaman içinde belgelendi ve herşey ortaya çıktı.

            Bazen Rumların şu uzlaşmaz tutumlarını eleştirirken şu sözler geliyor dilime:

            “Görmüyor musunuz?  Rumların acımasızlıkları tarihin sayfalarına kara bir leke olarak düşmüş ve yazılmıştır.  Hala daha olayların üzerinden 53 yıl geçmesine rağmen, toprak altından kemikler  çıkıyor.”

            Mesela Kayıp Şahıslar Komitesi’nin yoğun çalışmaları sonucunda, yüzlerce kayıp insanın kemiklerine ulaşılmıştır.

            Hiç düşündünüz mü?

            “Bu kemiklere nasıl ulaşıldı, ne zaman ulaşıldı” diye?

            Bu kemiklere ulaşmak da vicdanla bağlantılıdır.

            Zaman zaman Kayıp Şahıslar Komitesi eski Türk temsilcisi Gülden Plümer’in açıklamaları vardı.

            “Bize yapılan ihbarlar, çok gizli kalır ve ihbar eden kesinlikle deşifre edilmez” mealinde açıklamalar.

            İşte bu kelimelerin arasındaki gerçek, o kaybolan insanların cinayetine tanık olan, veya çok yakınlarından bilgi alan kişiler, cesetlerin nereye gömüldüğünü ihbar edince, kemiklere ulaşılmış.  Durduk yerde birileri neden kaybolan insanların gömülü oldukları yerleri deşifre ediyor?  Bunu düşünmek lazım.

            Ben olaya tek taraflı bakmak istemiyorum.  Yani empati yaparak vicdanı yargılıyorum.

            Türklerin kayıpları, ta 1959’lara kadar dayanıyor... 21 Aralık 1963 olaylarında Türk kayıpların sayısı bayağı artmıştı.  1963’ten 1974 Mutlu Barış Harekatı’na kadar Türk kayıpların eşleri ve çocukları, yıllarca sınırlarda eylem yaptılar, kayıpların resimlerini BM Kıbrıs Temsilcisine gösterdiler ve yüzlerce muhtıra verdiler.  Ne yazık ki gidenler geri gelmedi ve kemikleri de bulunamadı.

            1974 savaşlarında Rumların da kayıpları olunca, işte o zaman eski cinayetlerin sahipleri vicdanları ile muhasebe yapmaya başladılar.  Türk kayıplarla ilgili ihbarı yapanların, belki de kendi kayıplarına dayanmaktadır.

            Kutlu Adalı cinayeti ile Türk kayıplar konusunu kıyasladığımda, sanırım Kutlu Adalı cinayeti soyuttan somuta geçecek, bu soruşturma ve araştırmalar sonucunda.  Lakin Türk kayıpların katilleri, hep soyut olarak kalacak ve bir bilinmezler kervanında tarihin sayfalında yok olacak.

            Her cinayetin ve her kayıbın, romanlara konu olacak kadar derin ve acı verici teması vardır.  Cinayete kurban gidenlerin aileleri ile konuşunuz ve onların acılarına ortak olunuz.  Göreceksiniz ki, onların acıları küllenmiş gibi görünse de için için yanan bir ateştir, yüreklerine.