İngiltere ile (Kıbrıslılar’ın bakış açısıyla söylemek gerekirse Londra ile), çocukluğumdan başlayarak iç içe yaşadım. 

İngiltere’den bir gelişinde getirdiği santur dolayısıyla “Sandur” olarak bilinen  Hüseyin Dayım, daha 18 yaşındayken İngiltere’ye yerleşen ilk Kıbrıslı Türklerdendir. İngiltere yolculuğu için 10 Kasım 1938’de Lârnaka’dan gemiye binecekti. Atatürk’ün ölüm haberi gelince o gün gemi kalkmadı ve yolculuğu ertesi gün başlayabildi. Bundan dolayı İngiltere’ye gidiş tarihi aile içinde hiç unutulmadı, hep söylendi. Yaşamı başlı başına bir romandır. Ondan dolayıdır ki çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda Londra’nın konuşulmadığı gün yok gibiydi.

1940 sonlarından başlayarak, köyümden Londra’ya, kitlesel denebilecek bir akın yaşandı. Elbette ada bağlamında da yaşandı bu kitlesel gidişler! Günümüzdeki “İngiltere’de Kıbrıs’tan çok Kıbrıs Türkü var” diye dillendirilen ve “üç yüz bin” olarak varsayılan sayı bu akının  sonucudur. İngiltere’de -büyük olasılıkla- Kıbrıs’takilerden çok yakınım var. İki yaz (1960 ve 1961), üniversite tatillerimi, çalışarak Londra’da geçirdim. Sonradan da oğlum Orkun’un tedavisi ile sayısını unuttuğum ve bazıları aylar süren gidişlerim oldu oraya!

            Ortaokuldan başlayarak yaz tatillerini çalışarak geçiren, ekonomik bakımdan güçsüz bir ailenin çocuğuydum. 1958’de Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde başlayan üniversite yaşamımda da  bu durum süregitti.

İngiltere’ye giden Mehmet Amcam’ın oğlu İsmail’le, yaş farkına karşın, aramızda özel bir ilişki doğmuştu. İngiltere’ye gitmeden çalıştığı Lefkoşa’daki İstiklal gazetesini bana posta ile ulaştırmasından başlamıştı bu özel ilişkimiz! Ankara’ya gidince mektuplaşmaya başladık. Yaz tatillerinde çalışmak benim için hem alışkanlık olmuştu, hem de çalışmaya gereksinimim vardı. Önce ben mi yazdım yoksa o mu beni yönlendirmişti anımsamıyorum, yaz tatilinde Londra’ya gidip çalışmam söz konusu oldu ve öyle de oldu: İki yaz tatilini (1959 ve 1960 yazları) oraya gidip çalıştım. Yani yaklaşık altı ay Londra’da yaşadım.

“Kader ağlarını örmüştü” diye bir söylem var ya! Londra da benim kaderim oldu sanki: Sonraki yıllarda da doğuştan engelli oğlumun tedavisi amacıyla yıllarca, bazan aylarca süren gidiş gelişlerim oldu oraya!  

Demek istediğim şudur ki, Londra’yı; oradaki Kıbrıslıların yaşam biçimini, sorunlarını  iyi bilirim. Son günlerde yeniden güncelleşen ve “Evkaf’ın su meselesi”ne ya da yılan hikâyesine benzeyen yurt dışında yaşayan yurttaşların seçme - seçilme hakkı konusu da, 1990 öncesindeki aktif siyasal yaşamımda çok uğraştığım bir konuydu. 1990 öncesindeki aktif siyasal yaşamımda konu hep beni uğraştırdı. Hatta bu konuda ilk kez özel bir parti bildirgesi hazırlanmasında etkim oldu. Dahası 2014’te çıkan “Kıbrıs Türk Halk’nın Siyaset Kurumu Üzerine Deneme” adlı kitabımda bu konuda, geniş bir bölüm de vardır.  Yakın bir tarihte, 8 Şubat 2020 günkü Vatan’da, bu sayfada çıkan yazımda da konu buydu.

***

                Yeni bir coğrafyada, çok değişik bir kültürle, yeni bir yaşam biçimiyle  karşılaşan, üçüncü dördüncü kuşaklara ulaşan yani artık o coğrafyanın insanları olan İngiltere’deki Kıbrıs  Türkleri’nin, nam-ı diğerle “Londres”lerin, kültürel farklılaşmaya uğraması kadar doğal bir sonuç olamaz.  Bu bağlamda giderken götürdükleri Kıbrıs Ağzı’nın (bazı bilim insanlarına göre Kıbrıs Ağızları’nın) değişime uğraması, -belki de- değişik bir ağza dönüşmesi de doğal bir sonuçtur. Bu konularda bilimsel çalışmalar oldu mu, bilmiyorum ama yapılmamışsa yapılmalıdır.

Kıbrıs Türk Edebiyatı Tarihi (1571 – 2017) hazırlanırken, İngiltere  (Londres) ve diğer ülkeler bağlantılı edebiyatçılar da ele alındı. Ne nitelik ne de nicelik bağlamında, İngiltere’de kendine özgü bir İngiltere Türk Edebiyatı doğduğu söylenemez ancak böyle bir edebiyatın doğmayacağı da söylenemez.

***

         Sosyal medyada dolaşan (Artun Lurucinalı - 23 Şubat 2020, Londra) imzalı ve “Londralıdan Gıbrıslıya...” başlığı taşıyan şiiri okuyunca bu yazdıklarımı anımsadım. Londres Ağzıyla yazılan o şiire “bayıldım.” İroniği de çok güçlü bir şiir!

Kıbrıs Ağzı konusunda hiç beğenmediğim ve kızdığım şey, ağzın mizah/güldürü unsuru olarak kullanılmasıdır. Bu ağzın “bozuk Türkçe” olmasına da çok kızarım, çünkü Kıbrıs Ağzı bozuk bir Türkçe değil, “değişik bir Türkçe’dir.

Sözünü ettiğim şiir başka bir şeydir. Kıbrıs Ağzı ile İngilizce harmanlanarak, abartılı bir söylemle yaratıldı ama insanı rahatsız eden bir yönü yoktur. Tersine abartılı söylem, güncel olan Dış Kıbrıslı Türkler’in sorunlarını çok güzel, gerçekçi ve açık biçimde dile getirir.

Yazarı Artun Lurucinalı’yı içtenlikle, candan kutlarım.

Gelin o şiiri bu sayfada da birlikte okuyalım:

Londralıdan Gıbrıslıya...

Ey my Cypriot gardaş, listen to me bir dagga
Everything I try to say, söyleme it’s tu-gagga
Ben senden bir parçayım, I am Gıbrız’a hasda
I want benim da olsun, a bit of salt bu tasda...

***

Whatever we try to say, gazel okuma dersin
Ondan ahkâm kesme der, barabono edersin
What’s the problem of bir oy, every birkaç senede
Never mind the idiots, good olacak bilesin...

***

Not only the right to vote, seçilmek da isderik
Biz sizden çok fazlayık, don’t think sounds hysteric
Experience we have lots, çok goltuk isdemeyik
Just give us some key points, süper iş edeceyik...

***

Moustache altı gülmeyin, joke değil ki yaparık
Our sterlin potential, gabarıkdır gabarık
Bir investment yaparsak Gıbrıs’ın north kısmına
Ambargo tanamayık, to all the World satarık...

***

Hade bakan Başbakan, enough’dır talk yapdınız
Whoever geldi bura, işgembeden addınız
Talk is cheap’dir be usdam, about time yapınız
Really fed up olduk, lie admayı brağınız...

***

Every seçim zamanı, you run bura Londra’ya
Güya da serersiniz, problems on the masaya
Sittin senedir the same, there is no farklılık
This attitude for sure, faydası yok davaya...

***

Ma biz bu Londralılar, will not give up for certain
Gararlıyık very soon, yırtacayık bu curtain
Güçümsemeyin bizi, we have power guvvatlı
Galırsınız all alone, don’t call us gabahatlı...

(Artun Lurucinalı - 23 Şubat 2020, Londra)