Geçen Cumaki yazıma konualdığım Drousitis’in son kitabındaki değerlendirmeler içerisinde Rum tarafının 1974-1977 yılları arasındaki politik gerginliklere ışık tutan kısımlar da var.
Druositis’e göre 1974’ün hemen ardından krizin yönetimi bağlamında o günkü yöneticiler arasında iki politik eğilim belirmişti.
Bunlardan bir tanesi Kleridis’e aitti.
Klerides kendi gerçekciliği içerisinde o günkü şartlarda olaydan pragmatik bir çıkış arıyordu.
İkincisi ise Makarios’unki idi.
Makarios uzlaşmaz mücadelesini sürdürmekte fayda görüyordu.
Klerides’e göre zaman Rum tarafının aleyhine çalışacaktı.
Bu nedenle de süratla bir çözüme gidilmeliydi.
Bu görüşü o yıllarda Makarios tarafından benimsenemezdi.
Yıllarım savaşçı lideri bir çırpıda teslim şartlarını kabul eder görünemezdi.
Gerçekten de Klerides’in bu “süratli uzlaşı politikası” kendisi için pahalıya mal olmuştu.
Makarios ise “uzlaşmaz kavga” yolunu sürdürecek, özellikle de Amerika nezdinde ve onun yardımı ile kaybedilenleri geri almak düşüncesinde idi.
Rum tarafındaki bu iki politik eğilim üç yıl süre ile çatışarak devam etti.
Ve üç yıl sonunda Makarios Klerides’in sözüne gelerek Rum tarafının politikasında bir uzlaşmaya varıldı.
1977 ve 1979 Doruk Anlaşmaları da Klerides’in uzlaşı politikasının bir sonucu olarak imzalanıverdi.
Evet olayı Klerides ta başından görmüş ve önerilerini ta baştan ortaya koymuştu.
Gel gör ki Makarios’un yıla gelmesi geç oldu.
Ve Ağustos 1974’de ölümü ile de resmi politika halini alan Klerides- Makarios uzlaşmasının sonunu Makarios getiremedi.
Yazara göre Makarios Rusya yanlısı değildi.
Uzlaşmazlığa ve AKEL olan ilişkileri bir nevi Amerikayı devreye sokma çabaları idi.
Bu çabalar kısmen de sonuç verdi.

1974’ün hemen ertesinde Kıbrıs’a Amerikan yardımları adeta yağdı.
Rum toplumunun yeniden ayağa kalkması için Amerika’nın maddi yardımları sayesinde oldu.
Bu maddi yardımları da Amerika’nın Rum halkının gönlünü almaktan ziyade, bir barış ve çözüm yolunu açmak için yapıldı.
Dolayısı ile 1974’de Kıbrıs’ın başına gelenleri Amerika’y bağlamak yanlış olsa gerek.
***
Bütün bu sürede bir de AKEL’in durumuna bakmak önemlidir.
AKEL tüm bu sürede Rusya’dan yana hatta Rusya’nın emrinde çalıştı.
1977’de Clifford inisiyatifi ile başlayan ve 1978’de ABD-İngiltere- Kanada planı olarak şekillenen çözüm önerisinde AKEL’in tavrı tam da Rusya’nın emrinde olduğunun bir kanıtıdır.
Plan için o zamanın AKEL sekreterinin ağzından planın partisince olumlu bulunduğu ve bu inisiyatifin bir çözüme yol açacağına inandıkları söylenmişti.
Sekreterin bu sözlerinden hemen sonra Rusya’nın Lefkoşa Büyükelçisi AKEL Sekreterini ve politbüro üyelerini bir yemeğe davet etmiş ve sözkonusu plan için Rusya’nın görüşleri parti yetkililerine bildirilmişti.
Yemekten birkaç gün sonra ise AKEL planı tümü ile reddetmişti.
***
Evet, bunlar Drousotis’in yazdıkları.
Yalnız şu AKEL ayni davranışı 2004 referandumu için de yapmıştı.
Önce Annan Planına evet diyeceklerini söylemişler oylamaya bir hafta kala da Rusyanın baskısı ile “hayır” kullanacaklarını açıklamışlardı.
AKEL’in bu adanın geleceği bağlamında ve de Rum toplumunun içine düştüğü zor durumlar için günahları büyüktür.
Rum tarafının içine düştüğü son ekonomik kriz bile AKEL’in marifetidir.