Maraş, ameliyat masasında unutulan bir hasta gibi bütün viraneliğine ve azametine rağmen dünyanın ve bütün Kıbrıs halkının gözü önünde orada duruyor.  Türk idaresi Maraş’ın %3.5’luk bir dilimini askeri bölgeden çıkarınca kızılca kıyamet koptu. 

“Aman efendim, Türkler Maraş’ı açıyorlar.  Aman efendim Maraş’ın eski sakinlerinin hakları yeniyor” denmeye başladı.

Kızılca kıyameti koparanlar, Rumlarla birlikte ona çanak tutan arkacılardır...

Halbuki geçmişte KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş kaç kez teklif etmişti Rumlara Maraş’a karşılık ambargoların kaldırılmasını.  Kaç kez “Ercan Havaalanını dünyaya açınız, size Maraş’ı verelim” dememiş miydi? Kaldı ki 1979’da Maraş’ın açılımına ve Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin ilk adım, Denktaş’la Spiros Kiprianu tarafından atılmıştı.

Herşeye rağmen Türk tarafı, Maraş’ın tek taraflı olarak açılması yönüne gitmedi.   Bu da iyi niyet göstergesiydi.

Onun dışında pek çok kez Maraş için Rumlara yapılan teklifler, hep geri çevrilmiştir.

Yani hep olumsuz, hep olumsuz...

Zaman zaman Maraş’ın komple olarak açılması gündeme gelince orada bir keşif yapılmıştı.  Tam olarak rakamı hatırlamıyorum ama, çok çok büyük bir meblağ tuttuğu kesindi.

Hani eski insanlar derler ya...

“Eskiyi tamir edeceğinize, yeni bir bina yapın” diye.

Maraş da öyle bir şey. 

Maraş’la ilgili geçmişte çok yoğun çalışmalarım olması hasebiyle kentin fiziki dokusunu ve son görüntüsünü çok iyi biliyorum.  O bağlamda kolay değildir Maraş’ın bir anda açılıp, bu ölü kente hayat verilmesi.

Türk tarafının açıklamaları çok mantıklı ve yerindedir.  UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu’nun şu açıklaması da gerçekleri yansıtıyor.

“Türk tarafının Maraş’la ilgili kararı, AİHM kararlarına da, 550 sayılı karara da uygundur.  Sadece Maraş, KKTC toprağıdır ve ara bölge değildir.  Bu bağlamda BM kontrolüne verilemez.”

Bundan sonra Maraş’ın BM kontrolüne verilmesi kesinlikle düşünülemez.  Zaten küçük küçük Maraş’a can verilmeye başlanıyor.  Hatta Maraş’la ilgili Türk yatırımcılardan talepler gelmeye başladı.

Yine vurgu yapıyorum...  Şayet Rumlar olaya duygusal değil de mantıkla yaklaşırlarsa, hem Kıbrıs sorunu çözülür, hem de Maraş sorunu.

Maraş’ın açılımı ile de eski mülk sahiplerinden de talepler gelmeye başladı.  Bundan sonra adada savaş olacağına pek ihtimal vermiyorum, şayet Rumlar bir çılgınlık yapmazlarsa.  O bakımdan eski mal sahipleri kendi eski mülklerine gelip KKTC coğrafyasında ve devletin kuralları altında yaşamayı kabul ederlerse, şimdiden kendilerine o teminatı verebiliriz, saçlarının tek bir teline zarar gelmeyeceğine dair.

Bir de şunu düşünüyorum...

Maraş sorunu Kıbrıs sorununun çözümünde anahtar olabilir mi?

Neden olmasın?

Hani mal canın yongasıdır deriz ya, malını mülkünü Maraş’ta bırakan insanlar kendi öz mallarına dönmek isterlerse, bu yeni bir açılım ve yeni bir hayattır demektir.  Ben eminim...  Kendini bile sessiz ama mantık sahibi büyük bir Rum kitlesi vardır, Rum siyasilerini eleştiren.  O Rum siyasilerin hataları yüzünden bu insanlar bütün mallarından olmadılar mı?  Kıbrıs’ın ve Maraş’ın bu hallere gelmesi Rumların saçma ENOSİS hayalleri yüzünden değil mi? 

O zaman Rumlara şöyle seslenmek lazım.

“Edo ENOSİS!  Alın size ENOSİS!”

Şayet Maraş’ta hareketlenme başlarsa, herhalde TMK’ye de hayli iş düşecektir.  Zaman zaman Mal tazmin Komisyonu binasının önünden geçerken bazı Rumları orada görebiliyoruz.  İşte o anlamda malın can yongası olduğunu söylüyoruz.

Maraş meselesi gündeme gelince bir de fotoğrafın diğer yüzü geliyor gözlerimin önüne.

O fotoğraf bize, Maraş’ın çok büyük bir kısmının Vakıf malı olduğu görüntüsünü veriyor.

Malum İngilizler adaya gelince birçok Vakıf malını kiliseye ve Rumlara peşkeş çekmiş, hatta onlara koçanlamıştır.  Kim kimin malını alabilir ki?

Bırakın adada savaş sonrasında meydana gelen fiziki bölünme ile Nüfus Mübadele Anlaşmasıyla kuzeydeki Rumlar güneye, güneydeki Türkler de kuzeye geçmişler ve kendilerine yeni bir hayat kurmuşlardır.  Maraş bambaşka bir statü içinde.

Rumların iki eşit, egemen devlet anlaşmasına yanaşmaması, sanırım Maraş’ın da şeklini ve kullanım özelliklerini de değiştirecektir.

Rumlar tam on bir yıl bizi gettolara kapattı ve tabir yerindeyse bu on bir yılda anamızı ağlattılar. Niçin?  Çünkü güç o dönemde Rumların elindeydi. 

Rumlar BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 kararlarına sırtlarını dayayarak yapmadıkları katliam ve çirkinlik kalmamıştır.  Bunlara bir de referandumda Rumların “hayır”larına karşılık tek taraflı olarak AB’ye alınmaları, onlara uzlaşmama ve Kıbrıs sorununu sürüncemede bırakma stratejilerini verdi.

Rumların kıçına batan rahatlık, 15 Temmuz darbesi ile kendini gösterdi ve 20 Temmuz 1974’te Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlük hakları ile ada ikiye bölündü.

“Ayşe”nin tatile çıktığı gün, bütün Maraş boşaltılmıştı.

Üstüne üstlük Türk askeri Maraş’a dayandığında, Türk sınırına yakın bölgedeki çok katklı otelin çatısındaki uçaksavarlar Türk uçaklarına ateş etmeye başlayınca, Türk jetleri o binayı jilet gibi yırtmış ve oradaki uçaksavarları susturmuştu.  Yıllarca o yırtık bina, bütün dünyanın gözleri önünde “savaşın izleri” olarak kaldı.

O zaman soruyorum şu balligarilere.

“Madem bu kadar cesurdunuz, neden Maraş’ı koruyamadınız?”

Koruyamadılar, çünkü 11 yıllık hegemonyaları Maraş’ın korunmasına yetmemişti.  Sizin gücünüz, sadece silahsız ve korumasız masum analara, zavallı kundaktaki çocuklara, yataklarında yatan yaşlı insanlara ve evlerinden toplayıp çukurlarda katlettiğiniz insanlara yetti. Bir diğer deyişle şimdiki duruma açıklık getirelim.

“Arkadaş kılıç kimdeyse Süleyman O’dur.”

Şimdi kılıç Türklerin elinde olduğuna göre, Süleyman onlardır.

Gerçek değil mi?  Maraş’ın büyük bir kısmı Vakıf Malı olması bir yana, bu ölü kent tamamen KKTC topraklarının bir parçasıdır ve bu toğraklarda egemen olan da KKTC idaresidir.

Haydi açılıma devam...  Şu %3.5’luk  bölgeyi önce adam edelim, sonra karış karış, damar damar diğer bölgelere geçelim.  Bırakın Rumlar hop kalksınlar hop otursunlar.  Bırakın arkalarına aldıkları büyük güçlerle bizimle oynamaya devam etsinler.  Gerçek olan odur ki, Maraş bizim avuçlarımızda büyük yatırımların en önemli ekonomik potansiyeli durumuna gelecek.  Turizm, KKTC’de daha bir anlam kazanacak.

Kısacası Maraş açılımı, kaybolan hakların belgesidir.