Ambalaj çağını yaşıyoruz desek yeridir.

Bir lâf tutturmuş gidiyor emperyal söylem.

Marka, marka değeri ve markalaşmak...diye başladılar mı hangi mangalda kül kalabilir ki, başlayanların havasından gazından?

Benim ilk hatırladığım marka "Surf'"markasıdır ve bu marka meselesi o denli korkunç bir şeydir ki; 5 yaşımdan 18 yaşıma kadar tüm çamaşır tozlarına "sörf" derdik. Anneciğim yollardı bakkal Nuri Dayı'ya "sörf" alayım diye, Soysal'ın annesi de öyle ve Mehibe abla ile tüm Küçük Medrese anneleri de "sörf" kullanırdı, hatta Türk, Rum bütün kadınlar. Dixan sonraki iştir.

Ve zaten traş bıçağının adının, indimizde jilet olarak kalması da "Gillette" markasından başka jiletin bulunmamasındandır!

Bir gün Özal hazretleri dünyanın en değerli arsası demişti İstanbul şehrine, ki bu tabiata ihanettir hayata ve Sinan'a, İistanbul’a, bütün İstanbul canlılarına.

O gün bu gündür iflahını kestiler İstanbul'un.

Dünyanın uzak bir yerinde, o yere yakışan Manhattan var iken kalktı görgüsüz mirasyedi hovardaları Manhattan diktiler İstanbul'un böğrüne.

O hançer aldı İstanbul'un canını.

Cansızdır İstanbul artık. Sulukule'si olmayan bir İstanbul İstanbul değildir artık. Belki istanbuleyşn'dır, belki de Washington'un berbat bir varoşu, bilmem bilemem ama İstanbul değildir o bakerler ihale fesatçıları semti.

Ve Girne’de Acapulco, Riveria,

Ve Arasta, arasta olmaktan çıktı barastamarka oldu, piç etti vakıflar soytarılıkla Samanbahça’yı

Marka demiştik.

Oha diyerek devam ediyorum.

Tam 870 milyon poundluk bir takım olduğu açıklandı Manchester City takımının.

Oha ve çüşşş.

870 milyon pound Afrika'nın mahkum edildiği açlık ve kuraklık sorununu temelli çözebilecek bir fiyattır.

Oyun değeri olarak sıfırlanan futbol ticaret olarak akla ziyan bir fiyata ulaşmış ve ulaşırken de kendine özgü tarihini çöp sepetine atmıştır.

Marka değerini yükseltelim diye söze başlayanlar eğer traş bıçağından, buzdolabından, pantolon gömlekten ayakkabıdan değil de kurumlardan, örgütlerden partilerden sendikalardan devletten milletten bahsediyorsa, onlara verilecek yanıt "sus lütfen sus" olmalıdır.

İnsan ve tarih, coğrafya, adalet, vicdan, merhamet eşya değildir, alınıp satılamaz.

Markacılar her şeyi ve tabii ki kendilerini de alınıp satılacak eşya olarak görme modasının markalarıdır.