Eskiden, Girne kapısından Sarayönüne giderken Işık kitap evine değil de sola dönecek olsaydınız tam köşe başında Deniz kırtasiye vardı. Plaza olması 1974 den çok sonra.

Deniz kırtasiye, en çok Tropen penna ( dolma kalem ) ile rağbet görürdü, ortaokul lise öğrencileri ve memurlar arasında, memur sayımız ise ben deyim 100 siz deyin 125, saylı yani.

Hatırlıyor musunuz Deniz kırtasiyenin o dükkanını.

Naim Adiloğlu kliniğini nasıl hatırlıyacaksınız ki. Deniz kırtasiye bile şüpheli. Tam karşısındaydı Deniz kırtasiyenin Adiloğlu kliniği ve nerden bileceksiniz ki, 1963 rum saldırılarının, yani 2. Enosis kalkışmasının başlattığı çatışmalarda ilk Türk Genel Hastahanesi konumundaydı Dr Naim Adiloğlu’nun kliniği.

Anneler, her sokaktaki annler, çocuklarını örgütlemişti, örgütün, örgütlemenin ne olduğunu bilmeden, kapı kapı dolaşılacak ve yatak çarşafı, yastık, yastık yüzü istenecek,  çatışma hastahanesine dönüştürülen klinik için.

Çocuklar şilte karyola taşıyamadığı için, onu annler yapmış, çocuklara da çarşaf yastık temini kalmıştı.

21 aralık günü evden çıkan babalar, abiler,dayılar, amcalar, enişteler kaç gün oldu gelmemişi, ne yer ne içerlerdi ve haberler çok çok kötüydü.

Tahtakale terk edilmiş, Kaymaklı düşmüş, Çağlayan apar topar boşaltılmış, hisar üstleri lefkoşanın sınır mevzileri olmuştu.

Babalar abiler, sağ mıydılar sağlam mı, yaralanmışlar mı bilmiyorduk, yaralılar taşınıyordu Adiloğlu kliniğine, kim olduklarını bilmeden marazlanıyorduk.

Tekke bahçesi diye bildiğimiz yer şehitlik oluvermişti. Siperden evine bir daha dönemiyecek abile,r babalar, dayılar, amcalar namazsız, selasız gömülüyordu, anneler, neneler, ablalar, teyze halalar ağlıyordu her gömülene kuruyuncaya kadar göz pınarları.

Acıydı çok acı….

Girne kapısında Şahin sineması vardı, daha eskilerde Ford garajı olan, işte o sinema salonu ve Atatürk ilkokulu göçmen kampı haline getirilmişti, Kaymaklı’dan göç edenlerin bir kısmı Hamit Mandrez’e, bir kısmı da Lekoşa sur içine sığınmıştı, göç edenler sinema salonunda , okul salonunda sıtır ediliyordu.

Ve şehitler,şehit haberleri geliyordu.

Salahi Şevket şehit olmuş  deniyordu.

Başka kimler bilmiyorduk, ve Tekke bahçesi artık bir daha oyun alanımız olmıyacaktı.

(Çok sonra saygısız bir hükümet orayı dükkanistan yaptı, ne ayıp, ne vefasızlık)

Gömüyorduk şehitleri ve acılarımızı.

Toprağa ve kalbimize.

Ve şimdi kaldırıp başını oyun konsolundan, mangal başından soruyor aydan dün gelmiş entel beyler, beyzadeler,

Niye DNA  testi yapmadan gömdünüz diye.

A benim şeker beyzadem, Tekke Bahçesinde DNA labaratuarı vardı da siz ne güzel okudunuz ezberinizi fonlanarak