Günlük hayatımızın akışında ne kadar bunalıyoruz...  Özellikle son zamanlardaki zam furyaları, dövizin tırmanışı ve fakirleşen insanlar...  İşte o anlamda bugünkü yazımın başlığını “Memleket Manzaraları” koydum bir motivasyon için.
Şu dünya ne kadar değişkendir.  İnsanoğlu günlük yaşantısını sürdürürken, mutlaka kendine göre bir dünya kurar.  O kurduğu dünyada iki cephe oluşur.
    Bunlardan birisi “Ben hayatımı yaşayım, ötesinden bana ne”dir.
    Diğeri de “Mutlaka olumsuzlukları acımasızca eleştirme özelliği”dir.
    Şu birinci başlığın içine neler neler sığdıramayız ki...
    Bakıyorum günlük gazete manşetlerine, politikacılar birbirlerini yiyorlar.  Bir başka manşette ise uyuşturucu ve suçlular...
    Ondan ötesi de gece hayatına doymayan insanların ünlü şarkıcı ve şovmenlerin eğlencelerinde sabahlara kadar eğlenmeleridir.
    Galiba en iyisini de onlar yaparlar.  İsterse dünya yansın misali bir davaranış içinde o manzaraları görebiliriz.
    Sanatın evrenselliğinde, içinde yaşadığımız tiyatro dönemi, insanları motive etse de, gerçek hayatla, sahnede izlediklerinden elbette dersler çıkarmaktadırlar.
    Denizler mi?
    Güneş mi?
    Kum mu?
    İşte bunun adı da turizmdir.  Memleket manzaralarından bir kareyi de bu bölüme ayırmak istedim.
    Galiba insanın en mutlu olduğu ve acılarını ve kederlerini unuttuğu zaman, o masmavi sulardaki çırpınışlarıdır. Bir yerde “bakir rüyalar” da diyebiliriz denizde geçen zamanlarımıza.
    Siz hiç gün ağarımında yürüyüşe çıktınız mı?
    Şayet günün ağardığı ve havanın buram buram nemli toprak koktuğu zamanlarda pek çok insanın köpek dolaştırdığını görürsünüz.  Yani hayvan sevgisi.  O görüntüde ne kadar çok sevgi görüntüsü olsa da, köpeklerin her adımda bir yerlere işedikleri veya pisledikleri ayrı bir eleştiri konusudur bana göre.
    “Kalkınma”yla “çöküntü” iki farklı ama zıt anlamlar taşısa da, şu inşaat sektörüne bakıyorum.  Millet “Battık, fakirleştik, işin içinden çıkamıyoruz” diyor da, yine de mantar gibi apartmanlar yükseliyor.
    Ekonomi dengeler üzerine kurulmuştur.  Televizyon kanallarındaki veya gazete sayfalarındaki ekonomik gelişmelere ve dalgalanmalara bakınız, milletin gözü dört tane, sırf dünya piyasalarını izlemek ve kendi rantlarını yakalamak için.
    Ekonomik dalgalanmalar bütün dünyanın başında...
    Mesela geçmişte olduğu gibi, şimdi de ABD Başkanı Trump gece yatıp sabah kalktığında, dünya piyasalarını etkileyecek ve doları tırmandıracak bir beyanat verdi mi, hoppp... herşey tepe taklak.  Ne oldu?  İşte ekonomi budur.  Tıpkı domino taşları gibi.  Domino taşlarını ard arda dizer ve ve sonra da birbiri üzerine devirirsiniz ya... İşte ekonomi öyle birşey.  Yani bu da memleket ve dünya manzaralarının bir parçası.
    Kanser mi?
    Evet kanser!
    Şu mendebur hastalığa yakalanan insanların çarşaf çarşaf resimleri ve ölüm haberleri yayınlanıyor gazetelerde.  Hatta, “Bütün sevdiklerimiz gitti buralardan” diyoruz zaman zaman.  Tıpkı o şiirimin mısralarındaki gibi...
    Sanırım en acı tablo ülkemizdeki kanser vakalarının tablosudur.  Şu küçücük ülkemizdeki kanser vakaları, herhalde nüfusumuzla orantılı değildir.  Bu sadece bizim başımızda değil elbette.  Bütün dünyanın başındadır da, neden hala tıp bunun çaresini bulamadı, o da ayrı bir mesele.  Yani memleket ve dünya manzaralarının en acı görüntüsü...
    Eğitimin çağdaş yapı içindeki biçimlenmesi ve gencecik beyinlerin okul sıralarına oturmaları, bize yeni umutlar veriyor.  O umutlardır bizi geleceğe taşıyacak olanlar.
    Atatürk ne demişti?
    “Gelecek, yeni nesillerin omuzlarında yükselecek?”
    Ne kadar doğru bir söz...
    Zaman zaman bazı biyografik kitapları okurken, şu anda içinde yaşadığımız dünya ile, yüz yıl öncesinin eğitim farklılıklarını görebiliyor ve “Neler yaşamış şu eski insanlar” deriz.
    Arap harfleri ile ve din esaslarına dayalı eğitim ne kadar zordu geçmişte...  Halbuki şimdi bilgisayar çağında ve teknolojinin en üst düzeyinde genç beyinler neler üretmiyorlar ki...
    Yani kısacası memleket ve dünya manzaraları dostlarım...