İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in 73 yıllık eşi Prens Philip, 99 yaşında hayata veda etti. Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun adeta simgesi haline gelen Prens Philip’in ölümü, bütün İngiliz koloni ülkelerinde acısı hissedildi denebilir.

            Bilmem netflix’te “Crown” isimli diziyi izlemişmiydiniz...  Şayet izlemişseniz, o koca imaratorluğun azametini, örf adetlerini ve monarşinin bütün nefeslerini görmüş ve hissetmişsinizdir demektir.

            Sanırım İngiliz imparatorluğunun saray ve monarşi adetleri ve kuralları, o dizide mevcuttur.  Hatta Lady Diana’nın hayatını da izlememişseniz, izlemenizi tavsiye ederim.  Çünkü o imparatorluğun kendi kuralları içindeki katı ve vazgeçilmezleri vardır ve bugüne kadar hep öyle gelmiş, öyle geçmiştir.

            Prens Philip’le Kraliçe II. Elizabeth’in düğünleri, anımsadığım kadarı ile bizlerin henüz ilkokul öğrencisi olduğumuz döneme denk gelir.  Kraliçe’nin taç giyme töreni bütün koloni ülkelerinde kutlanırken, bütün okullarda büyük partiler verilmiş ve göndere İngiliz bayrağı çekilmişti. O İngiliz bayrakları her zaman bizim kahırlarımız oldu.

            İngilizler Osmanlı’dan çaldıkları Kıbrıs’ı kendilerine koloni yaptıklarında ne büyük acılar yaşamıştı arkada kalan Osmanlı’nın son torunları, yani bizler...

            O taç giyme münasebetiyle bütün öğrencilere birer çay kasesi hediye etmişlerdi.  O kaselerin üzerinde de İngiliz bayrağı ve Kraliçenin başı vardı.

            İşte o dönemlerdir ki kraliyet ailesinin hayatı sinemalarda dökümanter film olarak, fim gösterisinden önce halka izlettiriliyordu.  Buckingham sarayının balkonundan halka seslenen Kraliçe II. Elizabeth’le vefat eden eşi Prens  Philip ve çocukları prens Charles ve prenses Ann hep yanlarındaydı.  Bir de ana kraliçeyi anımsıyorum o selamlaşmada.

            Yıllar sonra İngiltere’ye gittiğimde ilk işim o sarayı görmek olmuştu.  Sarayın önünde Kraliçe Viktorya’nın kocaman bir heykeli vardı.  Adeta penceresinden kraliçeyi ve Prens Philip’i görecekmiş gibi hisse kapılmıştım.

            Monarşide genellikle yine monarşi ile idare edilen ülkeler, eşlerini yine kendi aralarından seçerlerdi.  Kraliçe II. Elizabeth’le Prens Philip’in evlilikleri de öyle olmuştu.  Hanedanlık tarafından seçilen eşi beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, kraliyet ve parlamento o evliliğe onay verdikten sonra geri dönemezsiniz.

            Prens Philip, Yunanistan’ın Korfu adasında dünyaya gelen Yunan kökenli bir soyluydu.  Irkının bir yanı da Danimarka’dan yetişirdi.  Prens ünvanı kendisine doğunca verilmişti.   Sonra eski ünvanlarını bir tarafa bırakmış ve İngiliz tabiiyetine geçince İngiliz imparatorluğunun prensi ünvanını almıştı.

            Prens Philip İkinci Dünya Savaşı’nda görev almış bir deniz subayı idi ve çok da yakışıklıydı.  Galiba biraz da aşk evliliğiydi onlarınki.  Onların evliliğine ilk tepkiyi koyan Kral 6. George’tu.  Sonra evliliklerine onay verince görkemli bir törenle evlenmişlerdi.

            O evlilik töreni de yine sinemalarda dökümanter film olarak bütün dünyaya gösterilmişti. Muazzam bir kalabalığın önünden geçtikleri altın kaplamalı araba ve o arabayı çeken altı tane beyaz veya siyah atın görüntüsü mühteşemdi.  O görüntüler hala anılarımda kalan görüntülerdi.

            İnsan bir an için kendini o kraliyet hayatı içinde hissettiğinde, “Böyle bir hayatı yaşamak ister misin?” sorusunu da kendine sorar. Sanırım çoğu insan onların yerinde olmak istemez.  Ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmayan bu saray insanlarının hayatları hep kurallara bağlıdır ve kesinlikle özgürlükleri yoktur.

            Özgürlük hanedanlıkla, parayla ve soylulukla satın alınamaz. Lakin o hayatın içinde doğan insanlar kendilerini o kanalın içinde bulurlar ve hep o örf ve adetlerle donanarak büyürler ve hayat yolunda yürürler.

            Mesela Kraliçe II. Elizabeth’in amcası İngiltere’ye kral olduğunda iki kocadan ayrılma bir Amerikalı kadınla sevişmiş ve o kadını İngiltere Kraliçesi olarak saraya kabul ettirmek istemiş ama ne saray, ne de paramento o evliliğe onay vermeyince, kral tacını tahtını aşkı uğruna terkederek, sevdiği kadının peşinden gitmiştir.

            Yani diyeceğim şudur.  Monarşi ile idare edilen ülkelerin kuralları altında insanlar ezilseler de, tümünün acı ve sevinçleri karşısındaki tepkileri ve duyguları aynı olur, evrensel gerçekler karşısında.

            Elbette bir gün Kraliçe de bir gün bu dünyadan göçüp gidecek ve İngiltere’nin monarşi kalıbı son kez sarsıntı geçirecek diye düşünüyorum.  Nitekim Prens Charles’ın oğulları artık özgür yaşamak için teker teker saraya rest çekerek ve bütün asalet ünvanlarını saraya iade ederek normal insan olarak hayata devam etmeye çalışıyorlar.

            Ve Prens Philip’in vefatı ile monarşinin bir dalınının kırıldığını ifade edebiliriz.