Hiç kendinize sordunuz mu “mülteci olmak nasıl birşey?” diye.  İsterseniz Suriye’den kaçıp kendilerine vatan arayan o mültecilerin yerine koyunuz kendinizi ve o soruyu sorunuz.

                Maalesef Suriye savaşları milyonlarca insanı canından bezdirdi.  Her gün kafalarına bomba yağan, leblebi gibi kurşun yağan bu insanlar nereye gitsinler, canlarını kurtarmak için?

                Bütün mesele hayatta kalmak.

                Hakikaten insan empati yapınca, o zavallı insanlara acıyor ama elden de birşey gelmişyor.

                Hala aklımda o mültecilerin alabora olan teknelerden sahile vuran o minik çocuğu fotoğrafı geliyor gözlerimin önüne.  Hani bazı insanlar öldükten sonra ünlü olurlar derler ya...  İşte o bebek de cansız bedeni ile sahildeki kumların üzerinde bütün dünyaya güçlü mesaj vermiş ve “Biz de insanız ve insan gibi yaşama hakkına sahibiz” dercesine bir görüntü vermiş.

                Nedense empati yapma ihtiyacı duydum insanlık adına.

                Şu anda kendimi, bütün ailemi, çocuklarımı ve tüm yakınlarımı Suriyeli bir göçmen gibi addederek, ne olursa olsun o cehennemin içinden kurtulma çareleri arıyorum...  O cehennemden kurtulmak için çareler ararken de yıkılan evlerimizi, okulsuz kalan çocuklarımızı, ekmek parasını kaybetmiş insanlarımızı düşünerek çareler arıyorum.

                Avucumdaki paraya bakıyorum...  Bir balıkçı, köhne teknesi ile bizi Kıbrıs açıklarına götürebileceğini söyılüyor ama buna karşılık da kişi başına beş bin dolar istiyor.  Kara gün için biriktirmiş olduğum bütün param, ancak da bizi o balıkçı teknesine atabilir ve Akdeniz’in mavi sularında, soğuğun ıslık çaldığı fırtınalarda, yağmurun bedenimizi kamçıladığı acımasız kış gecelerinde meçhule giden bir yolculuğa çıkabiliriz.

                İşte o anlamda “Hayat bir risktir” diyerek kafamdan şunları geçiriyorum.

                “Ya öleceğiz, ya kalacağız.”

                Evet bu yolculuğun adı, ölüm yolculuğudur.  O ölüm yolculuğuna çıkarken, kendimizi Kıbrıs açıklarında buluyoruz.  Battaniyelere sarılmış akibeti düşünüyoruz.  Lakin şansımız yaver gitmemiş...  Teknemiz Kıbrıs’ın Yeşilırmak köyü açıklanında sürüklenmeye başlayınca sahil korumalar tarafından yakayı ele veriyoruz.  İşte o anlamda hem paramız, hem de geleceğimiz avuçlarımızdan kayıp gitmiş.

                Her ülke gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de asayişi, korumaları, ve kanunları varmış.  İşte o anlamda bizi tutuklayıp bir yerlere koydular ve karınlarımızı doyurup sıcak bir mekanda uyumamızı sağladılar, sağ olsunlar.

                Kabul etmek gerek ki, burası bir devlettir ve kendi kanunları geçerlidir, diğer devletler gibi.

                Ve sonunda yine karınlarımızı doyurup vapura bindirip Türkiye’nin Mersin kentinin sahillerine gönderdiler.

                Gönderme nedenleri, “ülkemize iade” imiş.

                Ve tekrar cehenneme dönüyoruz.  Cehennemin kapısı hiç kapanmadı ki.  O cehennemde öyle bir harlı ateş var ki, durmaksızın yanar yanar ve bütün masum insanları kavurur.

                İşte o bağlamda kendimi Suriyeli mültecilerin yerine koyarak o zavallı insanların ne kadar zor durumda olduklarını irdelemeye çalıştım ve biraz da kalplere ve duygulara dokundum.

                Bir zamanlar Bulgaristan’dan maç yapmak için Avustralya’ya giden ve orada sığınma hakkı isteyen meşhur boksör Naim Süleymanoğlu aklıma geldi.  Henüz Rus blokunun yıkılmadığı dönemlerde, Rus rejiminde yaşayan nice sanatçı, futbolcu ve daha nice sporcu gittikleri ülkeden sığınma hakkı istemişler ve gittikleri ülkede kalmışlar.

                Ünlü insanların sığınma hakkı bir başka şekil içinde kendini gösterir de, Suriye savaş ve yangınlarından kaçıp sığınma hakkı isteyen bu zavallı insanların durumları bambaşka bir durum.

                Bundan dört beş yıl kadan önce Suriye’de başlayan iç savaşlar nedeniyle milyonlarca Suriyeli mülteci Türk sınırına giderek Türkiye’ye sığınmışlar ama yine de kendilerine yeni bir vatan bulamamışlar.  Sadece Türkiye o mültecilere kucak açarak onlara çadır vermiş, iş vermiş, aş vermiş ama bu arada da Türkiye’nin demografik ve kültürel yapısını bozmuş.   Tabii ki batı ülkeleri, bütün kapılarını bu zavallı insanlara kapamışlar.

                Siz ne kadar acırsanız acıyın, bu durumlar başka şeyleri de beraberinde getiriyor maalesef.

                Peki ne olacak şu Suriye’nin hali?  Bu mülteciler kime sığınacaklar veya ülkelerine ne zaman huzur gelince kendi topraklarına göndecekler.  Türkiye’nin yapmış olduğu son operasyonlar birçok Suriyeli mültecileri kendi yuvalarına döndürülmesini sağladı.  Ama bu da yeterli olmadı.  Çünkü Suriye hala yangınlar içinde.  Nitekim Kıbrıs açıklarında yakalanan şu 33 kişilik mülteci grubu, yeniden ülkelerine postalandı.

                İnsanın içi nasıl da acıyor empati yaparken.  Allah o insanların ülkelerine ve kendilerine huzur versin, demekten başka çaremiz yok.