Herhalde bütün insanlar aynı şeyi düşünmüş ve o karara varmıştır.

            “Mutsuz bir yıl geçirdik...”

            Gerçekten de 2020 yılı, bütün insanlık için acılar ve ölümlerle geçti.  2020 Martı itibariyle hayatımıza giren koronavirüs mikrobu, herşeyi alt üst etti.  Bütün umutlarımızı, sevinçlerimizi, hayallerimizi ve sosyal hayatımızı mahvetti.  Ve hala mahvetmeye devam ediyor şu mendebur virüs...

            Bütün yıl boyunca geleceğimizi değil, ne olacağımızı sorguladık durduk.  Gerçekten insanların kafasında var olan o soru, ölümü ve sonsuzluğa gidişi anlatan bir sorudur.

            Yine hemen hemen her gün, her gece televizyonlarda bilim adamlarının yorumlarını ve yaşananları izledik.  İzlerken de hem korktuk, hem de o soruyu sorduk.

            “Ne olacak şu dünyanın hali?”

            Yaşadığımız sürecin kahramanları, bence bütün sağlık çalışanlarıdır.  Profesöründen tutun da, en alt noktada hizmet veren bütün sağlıkçılar ne kadar canla başla çalıştılar virüse bulaşan insanları yaşatmak için.  Hatta kendi hayatlarını riske atarak insan hayatının önemine vurgu yaptılar ve uzaylılar gibi giyinerek, yoğun bakımda, ölümü bekleyen hastalara ilaç oldular.  Onlar görevlerini yaptılar ve hala yapıyorlar.  Mukadderatın ve kaderin önüne kimse geçemez.  Şayet bir insan şu virüs zincirini koparabilirse, elbette hayatına kaldığı yerden devam edecektir.  O bağlamda sağlık çalışanlarının tümünün meydanlara heykelleri dikilmelidir.

            Bu süreçte ne kadar ünlü doktor hayatını kaybetti.  Onunla beraber nice sağlık çalışanı öldü gitti.  Ne kadar acı ve ne kadar vahim bir durum...

            Şu bizim minnacık ülkemizle o büyük ülkeleri ve kıtaları kıyasladığımızda, şu pandemi sürecinde çok şanslı bir coğrafyada yer aldığımız için mutlu olduğumuzu anlarız.

            Bir ülkede nüfus ne kadar çok olursa, sorunlar da o kadar çok olur.  Normal bir hayatın akışında büyük ve gelişmiş ülkelerde herşey güzeldir de, şu pandemi sürecinde hiçbir kıta ülkesi şu Çin virüsünün tehlikesini geç fark edince adeta sudan çımış balığa döndüler.  Hastane koridorları, hastaları ve virüsten ölenleri sığmadı.

            Özellikle Amerika, Almanya, İtalya, Türkiye, Fransa ve Uzakdoğu ülkelerinde müthiş bir patlama oldu.  Hastalık yayıldıkça yayıldı.  Dünya, yüzüne bir maske taktı.  Hani ironik anlamda “Maskeli bir dünya meydana geldi” diyebiliriz.

            Okullar kapandı...  Bütün ticaret sektörü, oteller, uçaklar, deniz ulaşımları, gazinolar ve sosyal hayat bitti.

            Yaşamın en temel unsuru, hiç şüphe yok ki ekonomidir.  Ekonomi çarkının dönmediği veya döndürülemediği bir zamanda, herşey kötü yönde tetiklenir.  O tetikleme üretimi bitirir, işsizliği getirir, insan ilişkilerini sonlandırır ve daha nice olumsuzluklar yaşanır.  Gazino işletmeciler zor durumda.  Eğlence kültürü en üst noktada bir hayat sürerken aniden insanlar evlere kapandı ve kendi çocuklarını, torunlarını dahi öpemez oldular.

2020 yılı sona doğru seyrederken araştırmacılar “kurtuluş aşısını” nihayet buldular.  Çok şükür ki bir kurtuluş aşısı veya aşıları bulundu.  Bunda da türlü sorular insanların kafasında şekillense de, düşünsel anlamda bir huzursuzluk yaşanır veya yaşanacak diye düşünüyorum.

Geçen gün bir profesörün açıklaması vardı.

“Aşı gelir gelmez hiç tereddüt etmeden aşıyı salınacağım.  Ben aşı olmayacağım diyen insanlar, yanlış düşünüyorlar.  Bilmezler ki aşı olmayan insan, bütün hayatlar için birer saatli bombadır.  Hatta vatan hainidir.”

Elbette insanoğlu bu süreci de geçirecek.  Arkada bıraktıkları, dağlara taşlara gömdükleri binlerce insanın ruhu ötesinde, geleceklerini düşünerek hep hayalleri ile var olmak zorunda olacak.

Gelinen bu noktada şu soru geliyor akla:

“Aşı olmak mı iyi, yoksa eve kapanıp her an için ölümü beklemek mi?”

O nedenle risk amadan var olamayacağız diye düşünüyorum.

Bazen şunu da düşünüyorum...

“Şu cep telefonları ve iletişim ağı olmasa, internet dünyası olmasa, televizyonlar olmasa ne yapardık?”

Herhalde asırlara sığmayan geçmiş salgınlarda insanlar ne yapmışsa biz de onu yapar ve ölümü beklerdik, çaresizlik içinde.

Bu dönem, hepimizi yaratıcılığa yöneltti.  Kimimiz kitap yazdık, kimimiz resim yaptık, kimimiz el becerilerimizi geliştirdik, kimimiz uzun zamandan beri yapamadıkları yarım kalmış ev işlerini bitirdik, kimimiz bol bol kitap okuduk.  Yani İngiliz’in dediği gibi “Occupational therapy”yi gerçekleştirdik.  Bir diğer deyişle “meşguliyet terapisi” ile kendimizi tedavi ettik ve ruh sağlığımızı korumaya çalıştık.

2021 yılı nasıl olacak? Onu da şimdiden sorgulamaya başladık.  Yeni yılda da pandemi ile yaşamaya devam edecek miyiz?  Yoksa virüs hepimizle oyun oynarken mutasyona uğramaya devam ederek, yeni bir hayati tehlike mi oluşturacak.

Şimdi ileriye bakma zamanıdır.  Aşı yapınma zamanıdır.  Hatta hayallerimize sarılma ve geleceğe umutla bakma zamanıdır.

Allah hepimize sağlıklı, tehlikesiz yeni bir yıl ve gelecek versin.

Nice mutlu yıllara...