Çocukluğumuzun “şeheri”, yani bugünkü Lefkoşa’nın gerçek anlamda şehirleşme süreci 1980’li yılların başında başlar...

Önceleri; Surlariçi ve Köşklüçiftlik-Kumsal, Ortaköy-Yenişehir-Kızılbaş-Marmara ve Küçük Kaymaklı gibi birkaç varoş ile Hamitköy-Gönyeli gibi çok yakın köylerden ibaretti...

Tabii bunlar Kuzey Lefkoşa için geçerli... Güney Lefkoşa başka!...

Bugün, beton yığınına dönen Surlariçi dışındaki Lefkoşa, çok değil 30-40 yıl önce geniş bahçeli evleri limon ve portakal bahçeleri, hatta mandraları ve tahıl ekim arazilerinin bulunduğu koca bir kasaba görünümündeydi!...

1974 sonrasının devlet olarak örgütlenme ihtiyacının bir gereği olan nüfusu çoğaltma ve buna paralel yapılaşmadaki hızlı artış ne yazık ki, yola çıkılırken gerekli plan- program ve ileri görüşlülükten uzak, salt yöneticilerin, yani siyasetçilerin “koltuğumu nasıl korurum” zihniyetinin hakimiyeti altında gerçekleşti ve bugünkü çağdışı bir kent ile bizi başbaşa bıraktı...

Yeşil alan korumacılığından uzak, eski eser ve tarihi yapıları “virane” gözüyle gören bir zihniyetin uzun yıllar hakim olduğu bu ve diğer birçok kentimizde insanların gözünün içine baka baka tüm yaşamın tarihsel, kültürel ve geleneksel değerleri adeta yıkılıp talan edildi...

Surlariçi’nden tutunuz onlarca tarihi binanın 1980’lerin sonunda bir gecede rant uğruna yerle bir edilişinden, iskan arazilerinin planlanmasında egemen çevreler ve arsa spekülatörlerinin ayak oyunlarıyla ortaya çıkan, çarpık çurpuk şehir planlarına varıncaya kadar, Lefkoşa’mız ve varoşları bugün bir utanç kenti olarak gözlerimizin önünde eriyip gitmektedir... Bunu seyreden yöneticiler ise yıllardır vizileyip durmaktadır!...

30 küsur yıl önce bir sanayi bölgesi yapsınlar dediler, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar!...

80’li yılların başında, siyasetin hamma hummacıları, bölgenin ihtiyaçları, sağlıklı altyapısı ve modern bir anlayışla yapılandırılmasına zaman harcayacakları yerde, ileride  kendilerine milyonlar kazandıracak sanayi arsasını kapıp yakınlarına veya kurdukları aile şirketlerine peşkeş çekeceklerinin iştahına kapıldılar...

İşte bu ve buna benzer bir zihniyetin yıllar süren hakimiyeti altında Lefkoşa’mız bugünlere kadar geldi!...

“Ben Lefkoşa’lı olmaktan gurur duyuyorum” diyecek bir tek başkentli bırakmadılar...

Bunu değiştirip, her yağmur yağdığında ağlayıp sızlamak, bir parkta-bahçede yürüyemeyen yaşlı birçok insanımızın, çoluk çocuğumuzun karşı karşıya bırakıldığı çağdaş bir kentte yaşama mahrumiyetlerini gidermek pek kolay değil ama, imkansız da değil!...

İmkansızı başarmak sadece ve sadece, onu gerçekleştirecek sağlıklı halk iradesiyle mümkündür... Başka türlü olmaz!...