Dünya kuruldu kurulalı her zaman insanların egoları olmuştur.  Sadece egoları değil, hırsları, bol para kazanma sevdaları, şöhret uğruna her kılığa girişleri, kişiliklerinden taviz verişleri, uyuşturucu ve mafya işleri ile uğraşmaları var insanoğlunun hayatında.

                Sadece bunlar değildir insanoğlunun hayatında var olan.  Büyük aşkları ve aşkların kurbanları, intikam arzuları, paranın satın alamayacağı onurları ve onur için çok büyük kavgalar vermeleri de var.

                Ve düşünüyorum başka ne var insanoğlunun hayatında...

                Para ve şöhret ötesinde şayet siz de düşünürseniz, eminim pek çok şey gelecek aklınıza.

                Hırsızlık ve vurgunları unutmayalım...  Bir de fuhuşu ve ahlaki değerleri... 

                Bir de şunlar geliyor aklıma...

                Gerçekten dünya kuruldu kurulalı savaşlar her zaman olmuş ve olmaya da devam etmektedir.  Niçin?  İktidar hırsı ve güç elde etmek için.  Niçin?  Büyük topraklar elde etmek için.

                İlkokul çağlarımızda gördüğümüz tarih dersleri her zaman zevkli olmuştur.  O tarih derslerinde hocalarımız bize hazırlamış olduklara aparatlarla taş devrini, tunç devrini, cilalı taş devrini, bakır ve maden devri v.s.yi  anlatırlardı.

                Sadece bir örnek verelim...

                1940’lı yıllarda Amerika’nın madencileri Kıbrıs’a gelip “coper” diye nitelendirdikleri Lefke ve Gemikonağı maden ocaklarındaki bakır madeni  çalışmasını üstlenmişler ve CMC’yi, yani Kıbrıs Maden Ocaklarını çalıştırmışlar, o maden ocağından çıkan madeni gemilere yükleyip başka ülkelere satmışlar ve ensemizden dünya kadar servet elde etmişler ve o maden ocağında zavallı işçileri boğaz tokluğuna çalıştırmışlardı..

                Maden ocağında çalışan işçilerin bazıları akciğer kanserine yakalanıp öldüler.  Ayrıca pneumokniasis dedikleri nefes darlığı da cabası.

Niçin?  Para için.

Sonra da 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda hat çekilince ocak Rumlarda, tesisler de bizde kaldı.  Yani anlayacağınız adamlar bu işin kremasını yediler, bize de pisliği ve çevre kirliliği kaldı.

Niçin?  Para için.

Kendimin de bir türlü kurtulamadığı şu sigara belası nasıl yaratıldı ve nasıl insan hayatına girdi? Herhalde sigaranın tarifini internete sorsak bize anlatacaktır sigara nasıl insan hayatına girdi diye.

Anımsadığım kadarı ile ilk sigarayı kızılderililer icad etmiştir.  Yanılmış da olabilirim.  Çok büyük ihtimalle Kızılderililer...

Sonra gelişen teknoloji ve bazı akıllı adamların marifetiyle sigara, hem biçimlenip lüks bir malzeme haline geldi, hem de, zarafet timsali kadınların rujlu dudakları ve ojeli parmakları arasına yerleşti.  Ve ondan sonra bir alışan çok zor kurtuldu.

Sigara neden insan hayatından bir türlü çıkmıyor?

Çok büyük paralar için.

Ünlü marka sigaraların imalatçıları çok büyük paralar kazanırlar.  Ve elde ettikleri parasal güçle, içinde yaşadığı ülkenin güçlü politikacılarına seçim zamanı çok büyük paralar akıtırlar. 

Niçin?  Daha fazla para kazanmak için.

Halbuki bütün uyuşturucu malzemelerine dünyaca yasak gelmesine rağmen, maalesef sigaraya yasak gelmedi.  Sadece  duvarlara “kapalı yerlerde sigara içmek yasaktır” ibaresi konuldu.

Zaman zaman uluslararası kuruluşların uzakdoğudaki faaliyetleri gündeme gelir, görsellik içinde aç insanların hayatları gözler önüne serilir.

Çok büyük paralar kazanan ülke ve bireylerin o aç insanlar için neler yaptıklarını veya yapamadıklarını irdeledik mi, zaman zaman?  İrdeledik ama kimsenin kulağı terlemedi.  Binlerce yazar ve gazeteci bunları haber yaptı ama yine olmadı.

Adeta “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dercesine bir umursamazlıkla kafalarını bir başka yöne çevirirler.

Niçin?  Servetlerinden zerrece bir nokta eksiltmemek için.

Ne kadar genç uyuşturucudan ölüp gidiyor?  Veya ne kadar genç o pis uyuşturucunun pençesinde kıvranıyor?

Niçin?  O da para için.

Hiroşima ve Nakazaki’ye atılan atom bobmbaları niçin atılmış, binlerce insan neden ölmüş, neden o kadar insan sakat kalmış?

Bunun cevabı da iktidar ve güç içindir diyebiliriz.

Örneğin  şimd,i binlerce insan koronavirüsten ölüp gidiyor.  Büttün ülkeler çaresizlik içinde bu mikroba çare ararken, ölen insanlarını nereye gömeceklerinin hesabını yapıyorlar.  Hatta cesetler sokaklarda kokmaya başlamış. 

Koronavirüs nedeniyle bir kıyaslama yapıyor bazı devletler. Mesela İkinci  Dünya Savaşı’nda ölen insanların iki, üç, hatta beş katı insan ölmüş bu virüsten.

Şimdi size soruyorum...

                Birileri sizin önünüze çıksa ve “size kamyonlar dolusu külçe atlın dökeceğim kapınıza” dese;

                Birileri size “bankalardaki gıcır gıcır banknotları bir dağ gibi yığacağım önünüze” dese;

                Birileri yine kapınıza gelse ve “İşte size dünyanın en ünlü sahillerine cephesi olan lebi derya malları armağan ediyorum” dese;

                Bütün soruların yanıtını arayarak size sorsalar, ölüm döşeğinde olan en sevdiğiniz insan için ne yaparsınız diye, herhalde “dünyada neye malik olmuşsam, herşeyimi vemeye razıyım” diyeceksiniz.

                Bütün bunları niçin yazıyorum?

                Hayatımızın kıymetini bilmemiz ve duygularımızla değil, mantığımız ve dayanışmamızla yaşamamız için.

                Kısacası ne para, ne pul ne de şöhret.  HERŞEYİN BAŞI SAĞLIK...