Her ülkede olduğu gibi, bizim ülkemizde de yürütülen devlet çarkı içindeki yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet gibi olaylar zaman zaman gündeme gelmektedir.
Biz küçük bir ülke olduğumuz için, bu tür konular karşısında halkımız çok daha duyarlılık göstermekte ve en küçük bir yolsuzluk veya rüşvet "iddiası" aylarca dilden dile dolaşmaktadır.
Devlet olma sürecimizin hız kazandığı 1974 yılından bu yana KKTC’de, açığa çıkmış yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet olaylarının, henüz üzerine gidilemeyen ama, milletin dilinde sakız çiğner gibi çiğnenen yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet "iddiaları" yanında, bir hiç olduğunu sanırım bu ülkede bilmeyen yoktur...
Bu konuda artık, korkusuzca her şeyin ortaya sergilenmesi gerektiğini, herkesten çok hükümet ve bu tür iddiaların esas töhmet noktası olan iktidar partisinin kabul etmesi kaçınılmazdır. Çünkü, bu sorunun çözülüp çözülmemesi, iktidarın rüşvet, yolsuzluk ve suiistimaller karşısında, gözlerin daha büyük birimlere çevrilmesi doğal karşılanmalıdır...
Bugün ülkemizde, yaşam seviyesi 5-10 basamak birden atlayarak yükselen birçok üst veya alt yönetici, birçok siyasi kişi hakkında, rüşvet, suiistimal veya yolsuzluk yaptığı iddialarının ballandırıla ballandırıla anlatıldığı inkar edilemez..
Devleti gittikçe yıpratan bu iddialar fırtınasının, bakanlık görevi yapmış birçok siyasi yanında en üst hükümet yetkililerine ve hatta başbakana kadar varan sıcak bir kasırga haline gelmiş olduğu acı bir sosyal yara halinde genç devletimizin sırtına yüklenmektedir..
Bu ülkede kimse çıkıp da, 3-5 yıllık siyası yaşamından veya üst kademelerde görev aldıktan sonra, en basitinden altına bir Avrupa arabası çekmiş kişi hakkında yolsuzluk, veya rüşvet yediği yolunda iddialar ortaya atılıp töhmet altına sokulduğunu inkar etmeye kalkmasın...
Şu komisyon başkanı, bu bilmem hangi kuruluşun müdürü öteki hangi partinin bilmem neyi diye diye, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının artık "olağan" bir devlet yürütme çarkıymış gibi, yaklaşımların geliştiğini de kabul edersek, ilerisi için KKTC'yi ne gibi tehlikelerin beklediğini belirtmek zor olmasa gerek...
Açıkçası; Ülkemizde, devlet çarkı içindeki yönetim noktalarında bazı kamu görevlileri, bazı siyasiler hakkında, yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet iddiaları diz boyudur.
Bu diz boyu rezilliğe dur diyebilmek için 1980'li yılların başından beri, Cumhurbaşkanı Denktaş, ısrarla Ombudsman Kurumu’nun oluşturulmasını istiyor...
Konu, her gündeme geldiğinde iktidar partisi içinde fırtınalar kopuyor... "Ne gerek var" diye...
Peki; her şey güllük gülistanlık mı...
Tabii ki değil...
Böyle bir kuruma gerek olmadığını iddia etmek, usulsüzlük, yolsuzluk ve rüşvetin olduğunu kabul etmek demektir...
Bu rezillikler olmadığına göre, Ombudsman tarafından böyle bir gerçeğin (eğer varsa) ortaya çıkmasından niye kaçınılıyor...
OMBUDSMAN, sözü her gündeme geldiğinde neden yer yerinden oynuyor? İddiaları, çürütmek için bu olanak neden kullanılmak istenmiyor.      
1 Haziran 1991


Böyle Oyun Olmaz
KKTC turizminin acı bir gerçek ile karşı karşıya olduğu artık gizlenemez. Geçen bayram gazete manşetlerindeki "PATLAMA" seslerinin yanıltıcı görüntüsü, bazı yetkililerin her tarafı güllük gülistanlık göstermelerine yetmiyor artık...
Turizm ve onun etkilediği birçok hizmet sektörünün gerçek bir felaket yılı yaşamakta olduğu gizlenemeyecek kadar ortadadır.
Haziran ayının ortasına geliyoruz... KKTC turizminin sembolü, Salamis Bay Otel'in yabancı müşteri sayısı 50 civarında...
Birçok tesis ve otel; işçi ücretlerini ödeyemedi...
Bayram için rezervasyonlar %5 civarında...
Bu yıl bayram da UMUT olmaktan çıkmış...
Otelcisinden, acente sahibine kadar, tüm turizmciler yoğun bir "ÇARE ARAYIŞI” içinde...
Hükümete, turizm politikalarının aksaklıkları ve bunların giderilebilmesi yönünde eleştiriler yapılıyor... Öneriler sunuluyor...
KKTC turizminin içine düştüğü krizden kurtulabilmesi yönünde ciddi, somut ve akılcı öneriler var...
Deneyimli yatırımcıların, Acentelerin ve işletmecilerin gösterdikleri çıkış yolları var...
Şimdi önemli olan, hükümet ve Turizm Bakanlığı'nın, oturup aynı ciddiyetle bu önerilerden yararlanabilmesidir...
Avrupa uçak fiyatları ile KTHY'nin fiyatları arasındaki korkunç uçurumun bizce ele alınması gereken ilk sorun...
Turizmcilerin Teşvik Fonu’ndan dengeli ve "Partizan" niyet taşımayan bir politikayla yararlandırılmaları artık kaçınılmazdır...
Başbakanın KKTC ekonomisini böylesine geniş bir etkileme alanı içine alan turizm konusunda daha atak ve korkusuz uygulamaları gündeme getirmesi turizmcilerin de beklentisi...
Başbakanın, bugünkü olumsuz tablo karşısındaki eleştirilere hedef olması doğaldır...
Yapılan eleştirileri fitne-i fesat ve hazır yiyici bazı çıkar guruplarının sahte "UBP"Iİ kimliği altındaki tahriklerine kapılmadan değerlendirmek ve turizm krizine çözüm bulmak Başbakandan beklenen bir eğilimdir...
Çünkü; Turizm gerçekten HÜSRAN’a uğramıştır...
Turizm olayını, artık kendi kabuğumuz dışındaki somut ve elle tutulur ekonomik gerçeklere göre şekillendirmek sanıyoruz ki bu hüsrandan kurtulmanın tek yoludur...Öyle; Turizm Bakanının önceki gün dediği gibi, "KKTC Türklük dünyasının uç noktasıdır... öyleyse bize Türkiye'den turist gönderin” gibilerden duygusal ve artık "çağ dışı" kalmış yaklaşımlarla bu ülkede turizmcilik oynanamaz...                      
7 Haziran 1991