İlk Önce bir SU yu idare etmeyi başaramadık. Su hayatdır derken, susuzluktan Ada kıvranırken , sağolsun Türkiyemiz ve değerli Mühendisleri bir ilki gerçekleştirerek Ada’mıza denizin altından su boruları döşeyerek getirdiler ve depoladılar…
Peki  bazı çevreler ve Belediyeler ne yaptı? inanılmaz yaygaralar kopardılar. Yok efendim Su’yu biz idare edeceğiz… Yok Su atık içerir, tuz içerir, yazmaya bile utandığım, Saçma sapan iddialar ortaya attılar…
 Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan Beyefendi KKTC ye başarı ile gelen SU projesinin açılışını yaparken.
Diğer yandan tarımla uğraşan, hayvancılıkla uğraşan kesim hiç bu hezeyanlara anlam veremedi. Ekinler, Kavun,Karpuz,Tomates, Salatalık, Böğrülce, Üzümler sıcaklardan aşırı zarar gördü. Su yu olanlar, sürekli sulama ile ekinlerini kurtardılar. Ya diğerleri, inanılmaz zararlarla baş başa kaldılar.
Neyi başaramadık? Su bu ülkeye gelmeden alt yapısını hazırlamadık. SU KOMİSYONU kurmadık. Dağıtım konusunda hiçbir plan proje hazırlamadık. Hala orta da hiçbirşey yok… Gelen yıl da Çiftçi, hayvancı ayni kaderi yaşamaya mahkum edilmiş durumda.
Başarısızlığımızın nedenleri… İlk önce SU yun Ada’ya geleceğine inanmadık. Bir sürü güya entel geçinen, başka emellere hizmet eden tipler, böyle bir projenin gerçekleşebileceğine inanmadı. Su da Ada’ya gelirkenden itibarsızlaştırmak için hemen saldırı kampanyasına başladılar ve hala devam ediyorlar. Nedeni de TARIMA dağıtım projelerinin gerçekleşmemesi. 
Önemeli olan bir yapının, inşası kadar, sürdürülebilirliğidir. Ekonomik  gelirinin programlanması. Dağıtım şebekelerinin kontrolü . Üye çiftçilerin ve hayvancıların ihtiyaçlarına göre program dahilinde, tarım amaçlı su tedariki azami önem taşır. 
SİZ BUNLARI YAPMADAN, KİMİN NE KADAR SUYA, HANGİ ZAMANLARDA İHTİYACI OLDUĞUNU TESBİT ETMEDEN BU PROJENİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNİ SAĞLAYAMAZSINIZ VE ÇOK YAZIK OLUR…
Öyle boş laflarla bu gemi yürümez. Bir an önce yukarda arz ettiğim Su komisyonu kurulmalı ve dağıtım projeleri hayata geçirilip, üyelere sağlanmalıdır. Bu çalışmalar deneyimli, Mühendisler ve idare amirleri tarafından yapılmalı.
Sayın Serdar Denkaş beyefendinin aldığı son kararlar derhal hayata geçirilmeli ve dıştan hizmet alınmalıdır.
SİZ BİR MUAAZAM BİR BİNA YAPABİLİRSİNİZ… ANCAK KULLANILABİLİRLİĞİ, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ YOKSA, O PROJENİN ÖMRÜ AZ OLUR… BİZ BU TİP PROJELERİ ‘WHITE ELEPHAHT’ diye nitelendiririz. 
Ekonomik sürdürülebilirliği, bir projenin kalitesini, kulllanıbilirliğini ve sürdürülebilirliğini gösterir. Önemli olan bunu yapacak ekiplerin kurulabilmesidir. Kar sağlamayan proje maalesef ölüme mahkumdur.
İKİNCİSİ, BÜYÜK BİR SORUN HALİNE GETİRİLEN SAĞLIK SORUNUDUR.
Aslında bu konuyu hiç yazmak istemezdim, ancak benim gibi direk sıkıntı yaşayan insanlarımızın mağduriyetini dile getirmek istedim.
1-Restoring right values. ( Doğru değerlerimizi tekrardan hayata geçirip korumalıyız.
2-Investing in staff so  National Hospitals has time to take care of patients. Yeterli insan gücü ( Doktor, Hasta bakıcı ve diğer hizmetlerde) çalışanlara yeterli bütçe ayrılmalı ki hastalara gereken ilgiyi gösterebilsinler ve istenilen düzeyde hizmet verebilsinler.
3-Integrating care from home to hospitals. Ev de bakım ile Hastahanede bakım arasında köprü system kurulmalı ve hastalar anında bu süratli hizmetden faydalanabilmelidir.
4-Patients new rights to access care. Hastalara yeni kurallar çerçevesinde arzu ettikleri hizmeti alabilme hakkının tanınması
5-Preventing ill health. Genel sağlığın korunmasında alınması gereken tedbirler ( Hormonlu ilaç kalıntılı yiyeceklerin sıkı kontrolü). İnasımızın bilinçlendirilmesi, aşırı ve Junk yiyeceklerin zararları ve diş bakımı bilinci yayılmalıdır.
Sayın okurlarım tabii bu konuda yazacak çok şey var. İnsan sağlığı en önemli bir konu. Hükümetlerin sağlamakla yükümlü oldukları asli bir görevdir. Yıllarca yatırım yaptığınız sağlık sisteminden arzu edilen hizmeti alamaz iseniz bunun suçluları Halk değil, gelmiş geçmiş Bakanlardır. Tabii ki bazılarını tenzih ederim. Ancak sorunlar devam ettiği müddetçe, çözümlerin gerçekleşebilmesi için bunları yazmak mecburiyetindeyiz.
Miyadini doldurmuş Devlet hastahanemiz…
SAĞLIK MAHKEME SALONLARINDA ÇÖZÜLMEZ. SAĞLIK SORUNLARI TAM TEŞEKKÜLLÜ HASTAHANELERDE YETERLİ İNSAN GÜCÜ İLE ÇÖZÜLÜR. SAĞLIKTA TASARUF  OLMAZ.
ÖRNEK OLARAK SÜREKLİ BAZI KONULARDA İŞLERİNE GELDİĞİ İÇİN, SİYASİLER, DİĞER ÜLKELERİ GÖSTERİRLER.
HALBUKİ BİR FRANSA’YI, İNGİLTERE’Yİ ve BAZI AB  ÜLKELERİNİ NİYE SAĞLIK KONUSUNDA GÖSTERMEZLER.
HASTALARIMIZI MÜŞTERİ OLARAK GÖRMEK YERİNE, İNSAN OLARAK GÖRMEYİ, DEĞER VERMEYİ ONLARA HİZMETİ ASLİ GÖREV BİLMEYİ YENİDEN SAĞLAMALIYIZ.
İTİBARSIZLAŞTIRMAYA DEVAM EDERSEK, TAM BİR KAOS YAŞANACAĞI KESİNDİR. ÜSTÜNE ÜSTLÜK HASTAHANELERDE KALAN BİRKAÇ FEDAKAR DOKTORLARA ve HEMŞİRELERE, YOĞUN İŞ NEDENİ İLE, HASTALARA GECİKMELİ HİZMET VERİLİRSE SALDIRILAR DEVAM EDECEKTİR.
BİZİM NESİL HİÇ DOKTORA, HEMŞİREYE SALDIRI DİYE BİRŞEY HATIRLAMAZ… O GÜNLERİ MUMLA ARAR OLDUK. HASTAYA SAYGI VARDI, DOKTORA İNANILMAZ GÜVEN ve SAYGI MEVCUT İDİ… ŞİMDİ ???
ÜÇÜNCÜ BÜYÜK SORUN HALİNE GELEN SUÇ ORANLARININ ARTIŞI ve CEZA EVİNİN YETERSİZLİĞİDİR.
Ne hale gelmişiz ? Bizim nesil, ganavurici diye tanımladığı, birkaç çingenenin dışında hiç kimsenin uyuşturucu kullanmadığı bir dönem de yaşadı. Şimdi o kadar yaygınlaştı ki, çok ciddi önlemlerin alınması gerekmekte. Daha da vahimi, Zenci öğrencilerle birlikte ithal ettiğimiz yabancı uyuşturcu satıcıları. Türkiye’den gelen ve bu işin ticaretini yapan, gençlerimizi zehirleyenler ayrı…
UYUŞTURUCU  TİCARETİNİ ÖNLEMEYİ BAŞARAMADIK…
Ceza evlerini AB standartların da bir rehabilitasyon merkezi haline getirmeyi bırakın başarmayı, ceza evine girenlerin bir kısmı çok daha azılı tippler haline dönüştü.
Ceza evleri politikamızı Türkiye ile istişare ederek, küçük nufusumuza zarar veren bu tiplerin Ada’ya girişini önlemek, ceza alanların da anında Yurt dışına ihraç edilmesini sağlamaktır. Bunun yanında ciddi suçlardan yatanlarla, diğer mahkumları ayırmak ve onların Cemiyete kazanılması için, sanat ve eğitimlerine önem vererek rehabilite edilmelerini sağlamaktır. Bu böyle devam etmez...
 The situation cannot be allowed to continue.  Prisoners are not being rehabilitated and this is putting the public at risk. Only a the government can provide the investment, staff and attention needed to end the prisons crisis. Created by previous governments in ability to resolve.the situations and failing to achieve a protocol with Turkey
DÖRDÜNCÜ BÜYÜK SORUN TRAFİK ve TURİZM…
Sayın okurlarım, neden Trafik ve Turiz mi ayni başlık altın da sıraladım ilk önce izah edeyim. Trafik denince bir çoğumuzun aklına Gönyeli kavşağında ki trafik sıkışıklığı gelir. Halbuki TRAFİK kelimesinin anlamı ( Bir notka dan bir noktaya motorlu veya motorsuz yapılan seyahatlerdir ) İşte trafiği oluşturan İnsan oğlunun bir yerden, bir yere gitme ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç gerek Kara da, gerek Hava da, gerek Deniz de birçok kanunlara, kurallara uygun olarak düzenlenir.
Peki biz bu düzenlemeleri yapmayı başarabildik mi ? Cevap maalesef hayır…
Trafikde sıkışıklık.
İşte Sayın okurlarım, siz tek Hava Limanınızı özelleştirir ( Her nasıl özelleştirme ise ) Uçak şirkelerine fahiş fiyatlarda hizmet verirseniz, Kiralarınızı inanılmaz boyutlara yükseltirseniz ve orda ki hizmetleri Duty Free dahil kullanmak isteyen tüketiciler fiyatları gördüğünde parmak ısırırsa, SİZ BU ÜLKEYE FAZLA TURİST GETRİMEZSİNİZ. GETİRDİKLERİNİZ DE BİR DAHA GELMEZ…
Bu konu çok geniş bir konu olması hasebiyle çok şey yazmak istemiyorum. Sorunların nasıl çözülebileceğini ileri de ki bir yazım da belki irdeleme fırsatı bulabilirim. Ancak sizler de benim kadar bu sorunları biliyorsunuz. Bilmeyen anlamayan, duymak istemeyen yetkililerdir.
SON OLARAK 1992 YILIN DA LONDR’YI ZİYARETİNDE SAYIN BÜLENT ECEVİT’İN BANA SAMİMİYETLE YAPTIĞI İTİRAF… 
( Ben 1974 den sonra Kıbrıs’a, herkesi yollamamalıydım. Sultan Selim gibi, İş erbabı, sanatkar ve İdare amiri devlet memurlarını göndermeliydim… Kıbrıs konusun da yaptığım belki de tek yanlış budur… Aslında KIBRIS KONUSU 1974 DE BARIŞ HAREKATI İLE BİTMİŞTİR… BAŞKA ÇÖZÜM ARAYIŞLARI BOŞUNA GAYRETTİR. )
1974 den bura  R.R.DENKTAŞ BEY, SAYIN TALAT, SAYIN EROĞLU, SON OLARAK SAYIN AKINCI… HEPSİ DE DENEDİ.OLMADI… RUM ve YUNAN MENTALİTESİ DEEĞİŞMİYOR. 1963-1974 ARASI BİZLERİ OTOBÜSLERDEN İNDİRİP SICAĞIN İÇERİSİNDE AYAK ÜSTÜ SAATLERCE BEKLETEN, SONRA DA İÇİMİZDEN BAZILARINI SEÇİP ALAN ve KATLEDENLER, HALA AYNİ MENTALİTE İLE YEŞİL IRMAK KAPISINDA BİZLERİ SAATLERCE BEKLETTİLER.
(Long live freedom of movement!!!) SEN GÖR EY AVRUPA.
AB ye güya girecekmişiz de herşey düzelecekmiş… Ne yalan, ne yalan, Fili yuttu bir yılan… SİZ İLK ÖNCE AB MÜKTESEBATINA GÖRE HERŞEYİ DÜZENLEYECEKSİNİZ DE ONA GÖRE SİZİ AB YE ALSINLAR. Aksini iddia eden varsa beri gelsin…
Velev ki ettiniz, sizi Devlet olarak tanımıyorlar ki ? Var sayalım o da oldu Rum ve Yunan sizin üyeliğinize karşı çıkmıyacakmı???
AVRUPA BİRLİĞİ ZERRE KADAR, ANNAN PLANI DÖNEMİNDE VERDİĞİ SÖZLERİ TUTMUŞ OLSA İDİ, ŞİMDİYE ADA’DA ADİL BİR ANTLAŞMA OLABİLİRDİ. YOKSA GAYRİ İNSANİ AMBARGOLAR DEVAM ETTİĞİ MÜDETCE HİÇBİRŞEY OLMAZ.
BÜTÜN BU OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN KKTC, TÜRKİYE SAYESİNDE ALTIN DEVRİNİ YAŞIYOR. YEDİĞİMİZ ÖNÜMÜZDE, YEMEDİĞİMİZ ARKAMIZDA, HER EV DE ÇİFTE ÇİFTE ARABALAR. MAAŞ ALMAYAN EV YOK… YUKARDA ARZ ETTİĞİM KONULARA DA BİR DOĞRU DÜRÜST EL ATILSA EN YÜKSEK SEVİYEDE BİR YAŞAM TARZINA ULAŞMIŞ BULUNACAĞIZ…
SAĞLICAKLA KALIN.