Bana ayrılan bu sütünlarda, zaman zaman akademisyen/ekonomist dostum Kenan Mortan’ın yazılarını paylaşırım.  Yinelemek de olsa, daha önce de belirttiğim gibi, Kenan Mortanın yazıları ilginç, doyurucu, güvenli ve bilgilendiricidir. Çok sayıda haber, belge ve kitapları özümseyerek harmanlayan bu yazılardaki bilgilere ulaşmaya kalksanız, günler size yetmez, zaman sıkıntısı da çekersiniz ama onu okursanız, bir gazete yazısıyla 9-10 dakikada, güvenilir (ki çağımızda yazılanların güvenirliliği ciddi boyutta kuşkuludur) bilgiye ulaşırsınız.

Değerli dostum, bu kez  “Neo-Liberalizm”I,  -deyim yerindeyse-  “masaya yatırdı. Toz duman içindeki medyamızda pek görülmeyen, daha doğrusu göz ardı ettiği, dünyanın tartıştığı bu konudaki yazısını paylaşmak istedim. Gelin o yazıyı birlikte okuyalım:

“NEO-LİBERALİZM NASIL HORTLADI?

Joseph Stiglitz, Nobel ödüllü bir iktisatçı. Çok üretken, hemen her kültürel platformda  ona rastlamak mümkün.  Bu yıl  son eseri ''People, Power  and Profits,Progessive Capitalism fon an Age of Discontent''te yerinde  bir tartışmayııyor ve şu  soruyu  soruyor:

-Neoliberalizm nasıl  ortaya çıktı? Ondan kurtulmak mümkün mü?

Tezini özetlemek mümkün:

-Günümüzde yaygın olan otoriterizmi besleyen, olmayan  ya da  eksik ekonomi ideolojisi....

Prof. Stiglitz'e göre bir ucu ''yobazlık'' olan neo-liberalizmin aslı bir sermaye piyasası liberalizmi. Kısa vadeli fonlar, dolar egemenlik bölgesinin kurallarını kabul etmeyen ülkeden geri çekiliyor. Fon yoksulu olan ülke krize giriyor. Sonra onu ''kurtarmak'' üzere popülizm içeren bir otoriterizm ülkeyi teslim alıyor.

Gelişmiş ülkeler için durum hiç farklı değil...

Bu ülkeler grubunda ''fon açığı'' yok. Ama orada da  ''sosyal politika'' uygulamasına  olanak tanınmıyor. Ücretler yükselmiyor, işsizlik fonları ''öl''  diyecek düzeyde. Teknoloji ise   yığın işsizliğüretiyor. Her sosyal adım ''ülke rekabetçliği''  gerekçe gösterilerek frenleniyor. Esneme payı yok.

Bütün bunlar,1989 sonrası 30 yılı bulan bir evrede yaşandı ve sonuç ortada: Büyüme  hızı  dünya genelinde düştü, işin meyvesi ise  hep daha az insana  gidiyor.  Sistem ise rüşvetle bezenmiş paranın bezediği kirli bir yapı...

Bu yapı bağnaz bir ortodokslukla çalışıyor. Hoşgörüsü yok. Heteredoks iktisat  politikası hepten dışlanmış durumda.  Farklı düşünmek bir  ''vampir'' gibi algılanıyor. Böylesi bir ortamda  filozof  Karl Popper'e ait  ''ık Toplum''  söz  konusu değil. Fizik kuralı  gereği  boşluğu  açık  toplumun  ''düşmanları'' olan otoriterler  dolduruyor. İşin hikmetine  bakın, Popper,  1945'de, 2. Dünya Savaşı sonrası  eserini yazarken, adeta bugünleri görmüş gibi ''ık Toplum ve Düşmanları''  adını vermişti.

Stiglitz'e  göre işin ''tek'' çaresi, tarihe  yeniden dönüştür...

''Aydınlanma Çağı''nın ışıkları  yeniden yakılmalı, özgürlük değerlerimiz yeniden  tanımlanmalı, demokrasiye  saygı gösterilmeli....

Çözüm bu denli kolay  mı?

***

Eski Doğu Almanya'ya bakalım.

Beş eyaletten ibaret.

1989'da 17 milyon olan nüfus 15 milyona düşmüş. Yarattığı hasıla,  batı Almanya'nın % 75'ne ulaşmış.  Büyüme hızı batı bölgesinden daha yüksek, yüzde 1.8. Ücretler batıyla eşitlenmiş. Halkın 2/3'ü  ''Düne göre daha iyiyiz!'' diyor.

Gel gör ki,  bu 5 eyalette geçmişi 10  yılı bile bulmayan  ırkçı, Avrupa karşıtı AfP Partisi, iktidarın bir soluk ötesinde,  ikinci parti durumunda.

Oysa,   eski Doğu Almanya'nın  ''yeniden'' inşası için   harcanan para  250  milyar euro'yu buluyor.

Devletin aktardığı devasa fonlar yanında, her yurttaş gelir vergisi  matrahının % 5.5 'i  kadar bir  '' dayanışma payı '' ödüyor.

Bu katkının 2021 'de noktaklannası öngörülüyor ama  buna ''ihtimal '' veren yok.

Kolaycılıkla  ''ırkçı'' olarak damgaladığımız AfD,  aklı başında  siyaset  bilimcilerin tanımlamasıyla ''ırkçı olmaktan çok seçmen nezdinde halkçı-ulusal parti''' konumuna   dönüşmüş. Artık orta sınıfa  ve  en az  onun kadar  önemli olan orta yolculara  hitap ediyor.

Fransa'da, Avusturya'da ve İtalya'daki eşdaş  partiler de  aynı yolun yolcusu. Onlar da ya iktidarda ya da iktidara  tek  virajları  kaldı.

Orta sınıfın genel anlamda korkuları  ve mülteci akınına karşı  kültürel değerlerine yapışması, en az ekonomik nedenler  kadar önemli.

İktisat düşüncesinin bu adreslere de uğramasının zamanı gelmedi mi?

(Kenan MORTAN)”

KISA BİR DEĞERLENDİRME

Kenan Mortan’ın yazıları gerçekten de ilginç, doyurucu, güvenli ve bilgilendirici değil mi?

Hem size “tanıdık söylemler de yok mu yazıda?