Avrupa Parlamentosu’nun 26 Mayıs 2019 tarihinde yapılan seçimlerde, Rumların “Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL)’nden aday olan ve AP Milletvekili seçilen ilk Türk olarak, geçen gün Kıbrıs Gazetesi’nden meslektaşımız Hasan Hastürer’e bir mülakat veren Prof. Niyazi Kızılyürek’in Kıbrıs hakkındaki yorumları hayli ilginçtir.  Kızılyürek AP’deki pozisyonu ile Türkleri değil, Rumları tesmil ediyor.  Her Kıbırs kimliği taşıyan Türkün de bu seçimlerde oy verme hakkı olmasına karşın, Türklerden de oy verenler olmuş ama. O bağlamda Kızılyürek’e oy veren Türklerin, kendilerini temsil etmediğini kavramaları gerekir diye düşünüyorum. 

Lakin Kıbrıs kavgalarını gören ve yaşayan bir kişi ve Türk olarak da Kızılyürek’in AP’de yapacağı  konuşmalarının da  gerçekler ışığında yapması en büyük dileğimizdir.

                Değerli bir tarih profesörü olan Kızılyürek’in bir bilim adamı ve bir Kıbrıslı Türk olarak olayları ve geçmişte yaşanan Türk –Rum kavgalarını yorumlarken, bazı hususlara takılıverdim....  Gerçekçi olmak gerekirse Kızılyürek, açık yüreklilikle herşeyi ortaya koyarken ve doğruları söylerken, aramızda bir nüans farkı olduğunu gördüm.  Evvela Kızılyürek’in söylediklerine şöyle bir bakalım.

                Bakınız Niyazi Kızılyürek ne demiş...

                “İngiliz  sömürge döneminde İngilizlerin, Rumların  ENOSİS politikasına destek verilmesi çok tuhaf değildi.  Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra Rumların bu politikada ısrar etmesi, siyasi bir cinayetti”

                İngilizlerin ENOSİS politikasına destek verdikleri görüşü kafaları bulandırabilir.  Şayet İngilizlerin “tavşana kaç, tazıya tut” siyasetini kastediyorsa bu doğru.  Lakin şunu da vurgulamak lazım...  EOKA kaç tane masum İngiliz’i öldürmüş ve Trodos’ta saklanan nice EOKA’cıyı yakalayıp ipe göndermiştir?

                Sanırım Kızılyürek’in bu yorumları bir tezat teşkil ediyor...

                Onun en gerçekçi sözleri şunlardır bana göre...

                “Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra Rumların ENOSİS’te ısrar eden bir politika gütmeleri resmen siyasi bir cinayetti.”

                Kızılyürek’in vurgu yaptığı bir diğer husus ise, Türlerin ENOSİS’e karşı TMT’yi kurduklarını ifade etmesidir.

                Lakin burada tarihe ihanet etmemek lazım.  Hangi anlamda?

                Bir defa Sayın Kızılyürek’in ifade ettiği “Hem Kıbrıslı Rumlar, hem de Kıbrıslı Türkler, yıllarca ‘boş inanç’ peşinde koşarak, ülkeyi tahrip ettiler ve bölünmeye vesile oldular” sözlerini analiz etmek gerek.

                Bölünmeye vesile olan Türkler değil, gerçekte Rumlardır. Ben şahsen Kızılyürek’ten buna açıklık getirmesini beklerdim.  Böyle iki halkın kendince  “boş inanç” gibi bir benzetmeyle Türk halkını işaret etmeye hakkımız var mı diye soruyorum.

                Rumların ENOSİS için çıktıkları yol, Girit misali bir yoldu.  Lakin bu kez uyanan Kıbrıs Türkü ve Türkiye, buna bir engel koymak zorundaydı.  O engel de, ENOSİS’e karşı TAKSİM’di.

                Kızılyürek’in ifade ettiği “gençleri sokaklara döktüler” sözünden yola çıkarak, o sokaklara dökülen bireylerden birinin de ben ve benim gibi yüzlerce öğrenci olduğunu da ifade etmek zorundayım.

                Türkler ne yapacaklardı?

                Türkler durduk yerde TAKSİM tezini savunma işgüzarlığına mı girecekti?  Buna mecbur oldukları için böyle bir savla Rumların karşılarına çıkmıştır.

                Eski Rum Başkanlarından Hristofyas’ın şu sözleri geldi aklıma:

                “Biz Makarios’a darbe düzenleyince, Türkiye’yi Kıbrıs’a müdahaleye mecbur ettik ve Türkiye’yi Kıbrıs’a biz davet ettik.”

                Bu sözler, doğru sözlerdi.  Bu sözlerle de Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi vurgulanmış oldu.

                Şimdi filmi başa saralım ve yorumlarımızıa devam edelim...

                Şayet Rumlar ENOSİS atına binmeselerdi, gerek Türk olsun, gerekse Rum, bu adada kardeş gibi yaşamayacaklar mıydı?  İngiliz’in adadaki idaresi ve huzuru mu batmıştı Rumlara?

                Öyle bir zamanı yaşasaydık, Kıbrıs bugün bambaşka bir Kıbrıs olur ve bütün Kıbrıslılar kavgasız ve kansız bir koloni evlatları olarak bu adada muhabbetle yaşayacaklar, ellerine aldıkları İngiliz pasaportları ile İngiltere’de çocuklarını istedikleri üniversitede okutacaklardı.  Hatta kendilerine yeni bir hayat kuracaklardı, göçenler gibi.

                Hangimizin Rum dostları yoktu ki...

                Hangimiz Rum çocukları ile oynamadı veya mahalle maçları yapmadı?

                Bütün bu gerçekler doğrultusunda Rumların ENOSİS hayalleri, bütün Kıbrıs halkını derinden yaraladı ve bitirdi.

                Onbir yıllık getro hayamız da, ENOSİS uğruna yapılan gayri insanı bir hareketti.  On bir yıl insanlar ambargolar altında ezildi, mağaralarda yaşadı, masum insanlarımız sokaklardan alınıp götürüldü ve kurşunlanarak meçhul topraklara gömüldü.  Bunları sorgulamamız lazım.  Ve iki halkın da verdikleri mücadelenin, Türkler açısından yerinde ve haklı bir mücadele olduğunu, ama Rumların o mücadelelerinin saçma bir mücadele olduğunu da ifade etmek gerek.

                Yine hatırlıyorum...

                Rumların eski İçişleri Bakanı Papapetrou şöyle demişti bizim getto hayatımız ve  insan hakları için:

                “Biz Rumlar, Türkleri tam on bir yıl gettolara kapattık ve insan haklarını çiğnedik.”

                Yine Rumların eski Dışişleri Bakanı Makulli, Taşkent katliamı ve toprak altından yıllar sonra çıkan Türklerin kemikleri için hem gerçek, hem de acı konuştu.

                “Biz Türklere insanlık dışı eylemlerle çok acı çektirdik.  Nice masum insanı öldürdük.  Türklere bir özgür borcumuz vardır.”

                İşte bütün bu gerçekler ışığında Sayın Niyazi Kızılyürek’e birşeyler söylemek istedim.

                Yine de Kızılyürek’i kutluyorum açıklamalarında cesurca Rumların hatalarına vurgu yaptığı için.