Evvelki akşam Türkiye’de yapılan 15 Temmuz kutlamalarının görüntüsü gerçekten dehşet vericiydi.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bütün gününü ve zamanlarını dolduran ve halka hitabeden Şehit Köprüsü üzerindeki konuşmaları müthiş etkileyiciydi diyebilirim.
Gerçekte bütün halk bu kutlamanın içeriğini çok iyi biliyor.  Belki o meş’um darbenin zaferi için “kutlama” diyebiliriz de, galiba şehitleri anma günü olarak algılamamız daha doğru olur.
Esas insanın kanını donduran manzara, binlerce insanın geç vakitlere kadar olay mekanını doldurması ve durmaksızın cep telefonlarından ışık yakarak geceye katkı koymasıydı.
Sanırım Şehitler Köprüsü üzerinde yapılan bu törenin bir benzeri ne yapılmış ne de yapılacaktır.  O kadar muazzam kalabalığın verdiği mesaj, “Biz teröre, darbecilere ve Türkiye’nin parçalanmasına katiyen geçit vermedik ve vermeyeceğiz”di.
Bu işin temelinde devlete ve bayrağa sahip çıkma düşüncesi vardır.  Tabii ki bir de demokrasiye sahip çıkmanın erdemi var.
Geçen hafta Kılıçdaroğlu’nun yapmış olduğu “demokrasi yürüyüşü” de hayli anlamlıydı.  Türkiye’nin iç kavgaları bir yana, halkın görüntüsü ve demokrasi anlayışıdır önemli olan.  Bir diğer deyişle vatana sahip çıkmak da diyebiliriz.
İç kavgalar ötesinde gerçekte verilen mesaj, halkın bölünmezliği ve bir tehlike karşısında bütünlüğüdür.  Bu gerçekten çok önemlidir.  Çok sağlam bir halk yapısı var Türkiye’nin.  Çeşitli sınıftan insanlar herşeyi bir kenara bırakmışlar ve bütün dünyaya demokrasi savaşı vermişlerdir.
Bırakın Erdoğan’la Kılıçdaroğlu karşılıklı cephelerde birbirlerine söz kurşunu sıksınlar.  Önemli olan temeldeki fikir birliğidir.  O fikir birliği de vatanın bölünmezliği, halkın refahı, tehlikelere karşı bir kilit olmalarıdır.
Tabii ki bilgisayar marifetiyle oluşturulan görsel efektler ve etkileyici konuşmalar da halkı meydanlara taşımaya yetti.  O görsel efektlerde şehitlerin resimleri unutulmadı.  Bir yıl önceki darbenin acımasız görüntüleri, tankların önünde etten bir duvar olan halkın kahramanlığı ve canlarını verişleri hakikaten insanın içini acıtan ama gurur veren davranışlardı.
Bir savaşta verilen şehit sayısı yüzleri, hatta binleri aşar.  Bu darbenin şehitleri çok fazla değil bereket versin.  Sanırım 250 civarında bir şehit verilmiştir.  Ama olsun.  O insanlar tıpkı cephede savaşır gibi kendilerini darbecilere karşı savaştılar ve bedenlerini tank ve silah yerine koydular.  Kolay mı insanın topa tüfeğe, hatta tanka karşı savaşması?  Hala o dehşet verici görüntüler gözlerimizin önündedir.
Elbette ki ateş düştüğü yeri yakar.  O ateş hala yürekleri dağlamaktadır.  Allah’tan şehitlerimize rahmetler diliyorum.  Hatta bütün şehitlerimize rahmetler diliyorum.
İşin en acı yanı, kardeşin kardeşi vurmasıdır.  Lakin vuran kardeşle, vurulan kardeşin karşılıklı savaşları hem acı verici, hem de düşündürücüydü.
Bir Türk askerinin masum Türk halkına silah sıkılmasını kim kabul eder?  Vicdanı olan insan kardeşine kurşun sıkar mı?  Sıkamaz ama sıkıldı bir kere.
Şehitler Köprüsü üzerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yapmış olduğu duygu yüklü ve etkileyici konuşmadan etkilenmemek mümkün değil.  Erdoğan’ın iyi bir hatip olduğunu kabul etmek lazım.  Halka hitap ederken aralara sıkıştırdığı milli şiirler ne kadar etkileyiciydi.  Halkın coşkusuydu ona o sözleri ve o şiirleri söyleten.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Şehitler Köprüsü üzerinde yaptığı konuşma anına kadar onun siyaset yolculuğunu analiz edersek, herhalde en etkili konuşmasını 15 Temmuz darbesinin yıl dönümünde evvelki akşam yaptığı konuşmaydı diyebiliriz.
Hani derler ya...
“Halkın nabzını tutmak kolay değildir” diye.  İşte Erdoğan da halkın nabzını tutarak bir yerde güven tazelemiştir diyebiliriz.
Bazen düşünüyorum...
Acaba Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan anılarını yazmaya başladı mı? Gerçekten böyle büyük devlet adamlarının hayatları inişlerle çıkışlarla doludur.  Türk siyasetine damgasını vuran Erdoğan, bence artık anılarını yazmaya başlarsa çok iyi olacak.  Çünkü öyle bir insanın hayata geçireceği “Anılar Kitabı” gelmiş geçmiş nice siyaset adamının yazdıklarından çok daha heyecan verici  olacaktır.
Yine de bir Türk olarak Türk insanı ile ve kendi vatanı ve kendi bayrağı için mücadele eden Türk siyasilerini saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Her zaman vurgu yaptığım gibi o vurguyu bir kez daha yapıyorum.
“TÜRKİYE, BÜYÜK TÜRKİYE’DİR...”