Haklar ve özgürlükler birbirine mi karışıyor? Bu iki kavramı bize anlatabilir misiniz?

KUÇURADİ:

Bu iki ideyi karıştırmaktan öte, onları yaygın anlama biçimlerinde sorunlar var. Bu sorunlardan da bunlar hakkında bilgi üretmeleri beklenenler sorumlu. İnsan haklarıyla ilgili uluslararası belgelerde “x özgürlüğü hakkı” ifadesiyle karşılaşıyoruz yani özgürlükler hak sayılıyor. Ama “hak” ne? ve “özgürlükler” ne? Ve neyse bu özgürlükler, bunların “hak” sayılması ne demek? “Hak” ile “çıkar/menfaat”ın dikkatle birbirinden ayrılması gerekir. Bir şeyin birinin “hakkı” olduğunu -yerli yersiz- iddia ettiğimiz zaman, ne kastediyoruz? Onun yoksun bırakıldığı ve ona muhakkak verilmesi gereken bir şeyi kastediyoruz. O zaman, özgürlüklerin birer hak olması ne demek olabilir? Buna bir cevap verebilmek için, önce bu “özgürlükler”den neyin anlaşıldığına ve neyin anlaşılmasının uygun olduğuna bakalım. Felsefe tarihindeki özgürlük anlayışlarına “kimin/neyin özgürlüğü” sorusuyla birlikte baktığımda, “özgürlük” teriminin en az üç farklı kavram altında toplayabileceğimiz anlamları oluyor. Özgürlüğün taşıyıcıları bakımından sorulan bu soru açısından felsefe tarihine baktığımızda, şu üç farklı özgürlük kavramıyla karşı karşıya geliyoruz: Tür olarak insanın özgürlüğü, kişinin özgürlüğü ve toplumsal özgürlükler.

ETİK ÖZGÜRLÜK

“İnsan özgür müdür?” sorusu, üç farklı soru olarak karşımıza çıkıyor: “İnsan özgür müdür?”, “İnsan eylemlerinde özgür müdür?” ve “İnsanın istemesi/iradesi özgür müdür?” şeklinde. Burada “özgürlük”ten kastedilen, insanın kendi dışından herhangi biri ya da herhangi bir şey tarafından belirlenmemesidir. “Özgürlük var mıdır?” anlamına gelen bu soruya da kimi filozoflar “var”, kimisi de “yok” diyor. Ta ki Kant, özgürlükle ilgili bu soruyu değiştiriyor ve “Özgürlük nedir?” sorusunu sorarak kendi cevabını veriyor. “Özgürlük var mı, yok mu?” sorusu yanlış sorulan bir sorudur ve bir kısırdöngüdür. Çünkü “özgürlük” teriminden ne anlaşıldığına bağlı olarak “var” şeklinde, ama “yok” şeklinde de cevaplandırılabilir. İşte “Özgürlük nedir?” sorusunu soran Kant, özgürlüğü kişinin istemesinin/iradesinin (yani bir şeyi isterken) ne tarafından belirlendiğine bakarak cevaplandırıyor. Soruya verdiği cevapların en kolay anlaşılır olanını burada dile getirirsem: Özgürlükle, kişinin istemesinin “pratik buyruk” adını verdiği “buyruk” tarafından belirlenmesi; yani bir insan eylemde bulunurken kendini ve eyleminin yöneldiği kişi veya insanları “sırf araç olarak değil, aynı zamanda amaç” olarak görerek yaptığını yapmasıdır. Günlük bir dille söylersem, siz, ben bir eylemde bulunurken bu eylemi size/bana bir şey dönsün diye -yani herhangi bir anlamda bir çıkar için- yapmamak demektir. Bu tür özgürlüğe ben “etik özgürlük” diyorum. “Toplumsal özgürlüğü” ise burada çok kestirmeden söylersem, toplumsal ilişkilerin ve kamu işlerinin açık kavranılmış insan hakları ilkeleri tarafından belirlenmesi olarak dile getiriyorum. İşte bunun için, bize öğretilen ve özgürlüğün en yaygın anlaşılma biçimi olan “kişinin, başkasına zarar vermeden istediğini yapmasıdır” anlayışı, bana, en azından çok sığ görünüyor.

“Maske takmama”nın özgürlükle bir ilgisi yoktur. Dil olarak maske takıp takmamanın “serbestliği”nden söz edilebilir. Ama bu, “başkasına zarar vermeden istediğini yapma” anlayışına bile ters düşüyor. Aşı olmamaya ise ayrı olarak bakmanın uygun olacağını düşünüyorum. Çünkü bu, kişinin bedenine bir müdahaledir. Ve bunu “Hangi aşı?”, “Hangi hastalık?” vb. sorularla birlikte ele almak gerekir. Yani bu soruyu somutluğunda/tekliğinde tartışmak gerekir -aşının ve koşulların özelliğine göre.