Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı Temelde Ayrı Devlet Kurma Hakkıdır

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, bir ulusun kendi siyasal kaderini kendi iradesiyle belirleyebilmesi anlamına gelir. Bu hakkın tanınması, farklı ulusların zorla içinde tutuldukları bir siyasal bütünden ayrılmasının ve kendi bağımsız ulus-devletini kurmasının kabulünü içermelidir.

Ulus-devlet, kapitalizm döneminin bir ürünü olduğundan, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı tarihsel açıdan özünde burjuva demokratik bir siyasal haktır. Proletaryanın devrimci programı, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanındığını söylemekle yetinmez. Çünkü burjuvazi de, siyasal içeriğinin iyice boşaltılması koşuluyla ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanınmasından söz edebilir. O nedenle, bu hakkın tanınmasına bağlı olarak şu hususlarda bir mücadele de yürütülmelidir:

Ezen ulusun, siyasal yönden ayrılma hakkı için mücadele eden ezilen ulusa karşı kuvvet kullanmasına kesin olarak karşı çıkılması,

Ayrılma hakkının fiilen kullanılıp kullanılmayacağına karar vermenin ezilen ulusun sorunu olduğunun savunulması,

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına karşı çıkan, ezilen uluslara ve ulusal topluluklara baskı uygulayan ya da uygulanmasını savunan tüm siyasal görüşlere karşı ideolojik savaşım yürütülmesi,

Ulusal ayrıcalıklara ve resmi bir devlet dili olmasına kesinlikle karşı çıkılması.

Ezen ve ezilen uluslar ayrımı yapmadan, ulusal sorunda doğru bir politik tutum belirlemek olanaksızdır. Kendi aralarındaki rekabet nedeniyle emperyalist ülkelerde yükselebilecek şovenizme; kendisi emperyalist bir ülke olmasa da başka ulusları ezen bir ulusun burjuva ve küçük-burjuva ulusçuluğuna komünistlerin verebileceği en ufak bir destek bile yoktur. O halde bir yanlış anlamaya fırsat vermemek üzere açıkça ifade edilmelidir ki, ulusal sorunla kastedilen, siyasal açıdan baskı altında tutulan bir ulusun siyasal bağımsızlık sorunudur.

Proletaryanın devrimci programında yer alan ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi, ezilen bir ulusun ezen ulustan ayrılma hakkının kabulünün yanı sıra, emperyalist işgal ve toprak ilhaklarına karşı çıkmayı da içerir. Öte yandan, siyasal bağımsızlıktan yoksun (henüz ulus-devletini kuramamış) sömürge ülkelerin ve toprakları işgal altındaki ezilen ulusların konumu ile, ulus-devletini kurmuş az ya da orta gelişkinlik düzeyindeki kapitalist ülkelerin konumu arasındaki farka da işaret etmek gerekir. Birinciler açısından durum, tarihsel açıdan gecikmiş bir ulusal sorunun çözümünü içerir.

Emperyalist-kapitalist sistemin hiyerarşik yapılanması içinde alt basamaklarda yer alan orta ya da az gelişmiş kapitalist ülkelerde ise, sistemin gereği ortaya çıkan ekonomik bağımlılığın siyasal ve askeri alanlarda müdahaleler üretmesi, dünya kapitalist sisteminin bir işleyiş özelliğidir. Dolayısıyla, bu türden bir “siyasal bağımlılık” ilişkisi, bunun temelinde yer alan ekonomik bağımlılığa son verilmedikçe, yani mücadele doğrudan emperyalist-kapitalist sisteme yönelmedikçe ve sistem dışına çıkmayı başarmadıkça yeniden ve yeniden üretilir.

Bu nedenle, kendi ulus-devletine sahip fakat kapitalist dünya sisteminin genel işleyişi içinde alt konumda bulunan ve dolayısıyla ekonomik açıdan bağımlı olan orta ya da az gelişmiş tüm kapitalist ülkelerin durumu, 20. yüzyılın başlarındaki sömürge ya da yarı-sömürge ülkeler statüsünden farklıdır. Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde, bir ulusun kendi “bağımsız ve egemen” ulus-devletine (yani ayrı bir devlete) sahip olmasının engellenmesi biçiminde açık bir siyasal hak gaspı söz konusudur

 Ayrılma Hakkının Nasıl Kullanılacağı Ezilen Ulusun Bileceği Bir İştir

Devrimci proletaryanın politikasının ulusal sorundaki diğer bir ilkesi, ezen ulus proletaryasının, ezilen ulusun karar vereceği “ayrılık ya da yeni bir birlik” istemi karşısında tarafsız kalabilmesini sağlamaktır.

Ezen ulus işçi sınıfı, ezilen ulusun ayrılıp bağımsız bir devlet kurması ya da kendi iradesiyle bir başka ulus-devletin sınırları içinde yeni bir birlik oluşturma isteminin karşısına çıkmamalıdır