İslâmcı kızlara İslâm sosyolojisi türünden lafazanlıklarla vakit kaybetmek yerine, önce doğrudürüst reçel yapmayı öğrenmelerini tavsiye etmiştim de bir zamanlar kıyametler kopmuştu.

Anadolu'da verdiğim bazı konferanslardan sonra —lâtife kabilinden— bendenize bir iki kavanoz reçel ikram eden kızlarımız bile olmuştu. (İkramların hiçbirini geri çevirmedim.)

Muradım basitti oysa.

Din'in her yaştan insanı beşikten mezara muhatab alan o dingin, o vakur sürekliliğine karşın, İdeoloji'nin sadece 20-30 yaşları arasındaki gençlerin dünyayı kavrayışlarına heyecan katan o geçici aculluğuna işaret etmekten ibaretti.

Sürecin kaçınılmaz olduğunu bilmez değildim. Kapitalizm başka çare bırakmıyordu. Anadolu toprakları da ister istemez dünyevileşecekti. Artık suyu çeşmeden veya musluktan içme vakti geçmişti. Plastik şişeler ellere alınmak zorundaydı. Direnilemez bir güçtü gerçek.

İyi güzel de bu gerçekle, böylesi gerçeklerle hiç mi pazarlık yapılamazdı? Biraz olsun direnemez miydik kıyıcılıklarına?

Ekonomi-politik aleyhimizde diye hayallerimize de mi sahip çıkamayacaktık?

Türban türedi diye yazmalardan, yaşmaklardan vaz mı geçecektik? Reçellerden... bizi biz yapan tüm remizlerden... sembollerimizden... hurafelerimizden...

Kuvvet ve iktidar hasreti miydi bütün varlık sebebimiz?

Maddî kuvvet ve maddî iktidar...

Bu kuvvet ve iktidarın manevî olanı yok muydu?

Hep ölmeli miydik?

Biz ne zaman olacaktık?

Üniversite kampüslerinde karşıt görüşlü (!) gençleri susturacak ideolojik jargonun o gürültülü çekiciliğine kapılmak yerine, dinî terbiyenin sakin gücünü edinmeyi bilmek mümkün değil miydi?

Aydınlar yerine âlimler... âlimler yerine ârifler... gazeteler yerine dergiler... dergiler yerine kitaplar... kitaplar yerine yazmalar... miting alanları yerine konferans salonları... konferans salonları yerine sohbet meclisleri...

Acaba ikincileri birincilerin yerine koyamaz mıydık?

Sloganla düşünmenin yerine derinlikli düşünmeyi... yani haykırmanın yerine konuşmayı...... konuşmanın yerine öğretmeyi... öğretmenin yerine öğrenmeyi... bilgisizliğin yerine bilgiyi... bilginin yerine sezgiyi... malumatın yerine ilmi... ilmin yerine irfanı...

Din'le ideoloji karşıtlığı bazen "din'e karşı din" mahiyetine bürünür de kimse farketmez.

Yorumun, yorumsamanın (anlamanın ve açıklamanın) hakkını vermek yerine güncelin ve gündemin çekiciliğine kapılmak... kitapların arasında kararmayı göze almak yerine sözümona sokakları aydınlatmak... tedris yerine tebliğ... talim yerine telkin... tekâmül yerine tekemmül...

Kısaca din yerine ideoloji... Biz gibi yenilmek yerine, onlar gibi yenmek...

Mürekkebin şehadeti yerine kanın şehadeti...

Cemâl yerine celâl...

Niçin?

İktidarın gereği olduğu için!

Yani iktidarı elde etmenin, ve iktidarı elde tutmanın...