Dünyayı kavramak isteyenler, dünyayı değiştirmek isteyenler, o dünyaya bütünlüklü bakmak zorundadır. Bütünü değiştirme ihtiyacı duyan, bütünlüklü bakmak zorundadır.


 

Postmodernizmin bütünlük karşısındaki önerisi nedir peki?

Postmodernizm toplumları bireylere, kimliklere, mikroözelliklere böler; farklılıkları fetişleştirip onların, ortak yaşam ve toplumun örgütlenmesi için gerekli olan ortak noktalarını görmezden gelir. Postmodern düşünce için sınıflar, iktisadi konum, üretim ilişkilerindeki bir kategori değil Çorumlu olmak ya da cinsel kimlik daha öndedir.

- Postmodern düşünürlerden Lyotard, “büyük anlatıların” bittiğini iddia eder... Bu eleştirinin hedefi nedir? Hegel, Platon, Descartes, Kant, Marx... Sistemli düşünürlere saldırı...

Sistematik ve bütüncül bakışın hedef alınması... Bu çok kökten bir eleştiridir.

İşe buradan girdiğinizde Hegel, Kant, Marx hepsi gider; bunlardan sonra “bu bir masadır” önermesindeki bilgi bile hedef alınmaktadır. Bildiğimiz bütün anlam örüntülerinin

sonudur bu...

Bir masayı işaret ederek şunu söyleyebiliriz: Bu bir masadır, zürafa değildir. Oysa postmodern düşünceye göre bu bana göre masa, ona göre zürafadır. Bu iki önerme de yan yana durabilir ve bu iki önerme arasında doğruluk bakımından bir hiyerarşi yoktur. Postmodern düşünce insanın nesnel gerçekliği bilme yöntemlerine karşı bir saldırıdır. Çünkü postmodernizme göre varlığın tek bir epistemolojik temsili imkânsızdır. Postmodern düşünceye göre bir doktorun tedavisi ile bir kabile büyücüsünün tedavisi eşit derecede geçerlidir ve birbirine hiçbir üstünlüğü yoktur.

Postmodern düşünceye göre bilimsel düşünce yöntemi “birçok paradigma içinde bir paradigmadır” sadece; bir başka paradigma karşısında üstünlüğü yoktur.

Akut Apandisit olan bir hastada cerrahi, vodoo büyücüsünün yaptığı büyüden daha üstün değildir.

Bilimsel düşünce yöntemi sadece bir “söylem”dir, “büyük anlatı”dır.

Luce Irigaray şöyle diyor:

“E=mc2“ cinsiyet ayırt eden bir eşitlik midir? Işık hızına, bizim için yaşamsal önemi olan başka hızlara göre öncelik tanınmakta... Bu eşitliğin cinsiyet ayrımına işaret eden özeliği, en hızlı gidene öncelik tanınmasıdır.”

L. Irigaray, “akışkanlar mekaniğinin katı cisimlerin mekaniğine oranla daha az gelişmiş olduğunu; bunun nedeninin katılığın erkeklerle, akışkanlığınsa kadınlarla özdeşleşmesi olduğunu” iddia eder.

Bu yazılan açıkça bir saçmalıktır, zırvalamadır. Okuma yazma bilen, “E=mc2” ve ışık hızının ne olduğunu anlayabilen, birazcık temel fizik bilgisi olan, uzaktan dahi olsa bilimsel düşünce yönteminden haberdar birisi bunu kolayca anlar.

Bunu bir öğrenci üniversite kantininde söylese, ona “saçmalama” denir. Ancak Fransızca yazılıp İngilizceden çevirilince de saçmalığından hiçbir şey kaybetmez. Sokaktaki insan söylediğinde saçma bulunan fikir, Paris’te üniversite kürsülerinde söylendiğinde “derin felsefe” olmuyor.

Saçma saçmadır. Saçmaya saçma, zırvaya zırva demek gerekir. Böyle zırvalayarak binlerce sayfa yazabilirsiniz, hiçbir yöntem olmadan ilgili ilgisiz kavramlar arasında keyfi bağlar yaratabilirsiniz. Saçmalamak, evrensel bir olanaktır.

Alan Sokal ve Jean Brickmont’un “Son Moda Saçmalar” kitabı postmodern düşünürlerin bilimsel kavramları nasıl keyfi, yersiz ve yanlış kullandığına dair bir yığın örnekle doludur. Felsefeyle uğraşmak isteyen bir gencin, postmodern felsefedeki bu türden ifadelerle karşılaşma olasılığı neredeyse kesindir