Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığını Erkut Şahali ile Orman Mühendisleri Odası Başkanı Can Conkbayır’ın, orman yangınlarına ilişkin açıklamaları hayli ilginç ve acı vericidir.  
Özellikle yaz mevsiminin hemen hemen başında bu kadar kapsamlı yapılan açıklamalar bence çok etkili olur.  
O bağlamda halkın orman yangınları konusunda çok duyarlı ve bilgili olması şart.     
Yapılan açıklamalara ve “Orman yangınlarını önleme” adına ben de birşeyler karalama ihtiyacı duydum bugünkü köşe yazımda.       
Bugüne kadar orman yangınları ve çevre kirliliği üzerine ne kadar çok yazı yazdığımı şu anda anımsayamıyorum.  Bu yazı da herhalde son “Orman Yangınları” isimli yazım olacak.     
İnsanın anılarında kalan bazı yangınlar, mezara kadar hafızasından silinmez.  Mesela anılarımda kalan en kötü üç yangın vardır.  Bunlardan birisi Necati Özkan’ın surlar içindeki sigara fabrikasında çıkan yangın, birisi 27 Haziran 1995 yılında  Beşparmak Dağları’nda çıkan yangın, diğeri de 1974 Mutlu Barış Harekatı’nda savaş esnasında mermi ve bombalardan çıkan Beşparmak Dağları’ndaki yangın...     
Bu duyarlılığım ondan mı, yangınlara karşı, bilemem...     
Lakin insan psikolojisi bu tür şeyleri hiç hafızasından silmemeyi öngörür.  Yani etkileşimler.     
İsterseniz ilgili bakan ve oda adına yapılan orman yangınlarına ilişkin açıklamalara şöyle bir göz atalım ve yorumlarımıza geçelim...     
Açıklamalar bize, 17 yılda 75 bin dönüm ormanlık arazi yaktığımızı göstermiş.  Verilen statistikler, ülkemizin ormanlık arazi miktarı, bütün KKTC arazileri içinde %23’lük bir rakamı oluşturuyormuş.  
Bu rakamın da dünyada, kabul edilen %30’luk bir çizgiyi oluşturması gerekiyormuş.     
O açıklamalarda dikkatime gelen en önemli birkaç husus vardır.  
Bunlardan bazıları, piknik alanlarında yangınlara sebebiyet veren unsurların, kırık camlar ve sigara izmaritleri oluşu, diğeri olası bir büyük yangında Mersin’den gelecek yangın uçaklarının 15-20 dakikada adamıza ulaşabileceği, yasaklı bölgelerde piknik yapılmaması, ALO 177 yangın hattı ve 125 kişiden oluşan hazır ve kuvvet ekipleri...     
Bütün açıklamalar bu çerçeve etrafında dönüyor.  Ve dahaları haliyle... Tabii ki ormanlardaki yangın gözetleme kulelerini de unutmayalım.     
Özellikle sorumsuz kişilerin piknik alanlarında yaktıkları ve söndü sandıkları ateş, maalesef orman yangınlarına sebebiyet veriyor ve kimse de bu yazılanları ve söylenenleri duymuyor.     
Bazen düşünmüşümdür...     
Rumların hırs ve inatları nedeniyle bir türlü şu Kıbrıs meselesi çözümlenemiyor.  Yan yana, birbirini tanıyan ve hayatlarından yabancı güçleri çıkaran iki devletçik olsak, bu adada neler neler yaratılmaz ve ne büyük dayanışmalar olmaz ki... Bunu doğal afetler ve yangın açısından söylüyorum.  Doğal afetler de evrenseldir.  Kimse doğal afetlerin önüne geçemez.  Veya çok büyük yangınlarla sellerin...     
Kıbrıs’ta yıllarca savaş vermiş iki halk ve iki toprak vardır da, doğal afetler çıkınca, kimse de diyemez adada çıkan büyük yangınlara, “Dur bakalım sen bizim sınırımızı geçemezsin” diye.     
Gerek bizim topraklarımızda, gerekse güneyin topraklarında çıkan yangınlarda çok büyük bir dayanışma ve yardımlaşma olması gerektiğini düşünüyorum insanlık adına.     
Ünlü bir tiyatro eseri vardı bir zamanlar.     “Ağaçlar Ayakta Ölür”dü o eserin adı.     Bana göre bu ifade, bir kitaplık bir çığlıktır.  O kadar anlamlı ve çaresizliği anlatıyor o kelimeler.     
Siz bir orman içerisinde bir ağaçsınız ve çıkan yangın üzerinize üzerinize geliyor, ama kaçamazsınız.  Kökleriniz toprağın altında bir örgü gibi yayılmış, dallarınız ve gövdeniz göklere meydan okurcasına yukarıya uzanmış.  Ama sizin özgürlüğünüz hepsi o kadar.  O çaresiz ağaç, bir an gelecek ve çıkan yangında çatır çatır yanacak ve o toprak üzerinden kaçıp hayatını kurtaramayacak.     
Bu bir ironik açıklamadır esasında.  Güçlü bir mesaj var içerisinde.  “AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR” dedikleri anlamlı mesaj...     
Sözün kısası herkes dikkatli olsun yaz mevsiminin başında olası yangınlara karşı.  Herkes duyarlı olursa, ülkemizin orman alanı da o nispette genişler ve büyük.  Ülkemizin yağışlı olmamasını da dikkate alırsak, her damla suyun ve bir damla doğanın bizim için çok önemli olduğunu da anlamış oluruz.     
Yangınlar yani...