“Federasyon da dahil YÖNETİMİN PAYLAŞILACAĞI ortaklık modellerinden, yönetimi paylaşmayı içermeyen İŞBİRLİĞİ MODELLERİNE yönelmek, müzakere parametrelerini de, müzakere yöntemini de tartışmaya açmak ve sorgulamak gerekir.”
Yukarıdaki alıntı Kudret Özersay’a ait olup bunu, daha önce de bu sayfada kullandım. Bu uzunca cümle, bana göre Crant Montana’nın çöküşünden sonra, Türk tarafı olarak tutmamız gereken yolu gösteriyor.
Peki, o yola mı girdik? Galiba hayır. 
Crant Montana’nın son olduğu, KKTC Cumhurbaşkanı’ndan TC Cumhurbaşkanı  ile Dışişleri Bakanı’na, BM Genel Sekreteri’nden Eide’ye, siyasal partilerden çok sayıda kananat önderine çok kişi tarafından değişik ifadelerle dillendirildi ama hâlâ daha benzer müzakere yöntemiyle ve aynı parametreler çerçevesinde federal bir yapı kurulacağına inanlar, bunun için hâlâ daha Rum tarafına prim verenler var.
KIBRIS SORUNU BİTMEDİ, 
DOĞRU AMA ÇÖZÜMÜ ARTIK ORTAK 
YAPI DEĞİL
Kıbrıs sorunu, uluslararası bir sorun olarak bitmedi ve ancak tarafların uzlaşmasıyla sona erecek ama bana göre federasyon ya da daha genel anlamda ortaklık modelleri bitti. Olmasını mümkün görmüyorum. Süreç içinde gördük ki olmuyor. Olursa da ancak zoraki olacak ve olduğu andan itibaren de problemler başlayacak.  Deyim yerindeyse Kıbrıs Türkleri için yeni bir savaşım dönemi başlayacak. Hem de Steinbeck’in  “Bitmeyen  Kavga”sı gibi bitmeyen bir savaşım! Karşımızda bizi eşiti gören ve federasyonun ihtiyaç olduğuna inanan bir toplum yok çünkü! 
Bu toplum için “parametrelerin içine girmek istemeyen bir zihniyet”in söz konusu olduğundan söz ediyor Sayın Akıncı. “Kıbrıs Türkü’nün kendilerine eşdeğer, siyaseten eşit bir varlık olduğunu içine sindiremeyen, bunu içselleştirmeyen bir anlayış”ı vurguluyor. 
Bunları kendileri de açıkça söylüyorlar, gizlemiyorlar. Rum liderinin bizzat kendisi, azınlık - çoğunluktan söz ediyor. Federasyon bizim için bir ödündür, özveridir diyorlar. Rahatsız edici en önemli konulardan biri de güvenlik ve garantiler konusundaki tutumları. Israrla bunun bu kadar üstüne gitmeleri kafalarda ciddi soru işaretlerine neden oluyor.
BARIŞ DİLİNDEN VAZGEÇMEMEK
Ben “barış dili” denen şeyin tam olarak ne olduğunu anlamış değilim, ama bundan eğer ille de federasyon değil de, “Kıbrıs sorununu barışçı yöntemlerle kalıcı bir barışçıl çözüme ulaştırmak” murat ediliyorsa bunda varım.  
Crant Montana’ya kadar,  barışçı yöntemlerle kalıcı bir barışçıl çözüm, eşitlikçi bir federal yapı ile gerçekleşecek diye inanıldı. Amma ve lakin ortak bir yapıyı bu kadar ve bundan böyle zorlamanın anlamı yok. Rumlar, görüşme sürecini 50 yıldır aleyhimize işletiyor. Bu süreç, adanın tek sahibi olma hedefini Rumlar lehine adım adım gerçekleştirdi. Görüşme sürecini, buna araç olarak kullandılar. Şu andaki doğalgaz ve petrol konusunda yapılan da emin olun ki budur ve son halkadır. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne tek basına sahip olma konusunda bunu da aşarlarsa, geriye de zaten bir şey kalmıyor. 
Bütün bunlar dolayısıyla Crant Montana çöküşünden sonra barış dilinin artık federasyon hedefli olması gerektiğine inanmıyorum. 
Tanınmayı çıkış yolu olarak görebiliriz, gönlümüzden de bu geçebilir ama sanki gerçekleşecekmiş gibi toplumu bu havaya sokmak da yanlış olur. Yani B planı söylemi ile tanınmayı da tıpkı federasyon gibi bir takıntıya dönüştürmemek gerekir. Var olan uluslararası durum dolayısıyla zor olacak şeydir. Tanınma dediğimiz anda da hiç şüpheniz olmasın yıllarca sonra da büyük olasılıkla aynı durumda olacağız ve olası böylesine olumsuz bir durum, halkımız için ikinci bir psikolojik darbe olur. 
Konfederasyonu görüşmek gibi yaklaşımlar da aynı yere varır. Bunun zorlamanın hiçbir anlamı yok! 
Sözün kısası artık yeni bir barış diline gereksinimimiz vardır ve bu barış dili, yönetimin paylaşılacağı ortaklık modellerinden, yönetimi paylaşmayı içermeyen işbirliği modelleri bağlamında olmalıdır. 
BU TOPLUMUN GEREKSİİMİ ÇÖZÜM 
ÜRETEN SİYASET 
Dünya, aslında her şeyin ayırımındadır ama uluslararası ilişkiler ve diplomaside hak, hukuk, adalet, dürüstlük yok. Uluslararası hukuk tam bir martaval! Yani biz haklıyız diye adalet sağlanacak değil.
Dolayısıyla bir sıkışıklığın olduğu kesin! Ve mevcut durumu ne denli güçlendirirsek; dünyaya demokrasimiz ve sorun çözen siyasetimizle ne denli hitap edebilirsek; içe yönelik ne denli iyi bir yönetim kurarsak; -bazılarına belki tuhaf gelecek ama- kültürle, sanatla, edebiyatla dünyaya ne kadar ses verebilirsek, bu sıkışmışlıkla o denli baş edebiliriz.  
Bizim temel sorunumuz, Kıbrıs sorunu değil! Ne izolasyonlar ne ambargolar hayatımızı durdurabildi. Bunları bir şekilde aşıyoruz. 
Kıbrıs Türk halkının temel sorunu, kendi siyaset kurumudur. Öyle ki bu kurum çözüm üretmiyor. Var olan siyaset kurumuyla sorunlar çözülmüyor. 1990’da aktif politikadan ayrıldım. O zaman ve ondan önce var olan sorunlar aynen duruyor. Hâlâ eğitim sistemi, sağlık sistemi, sosyal güvenlik,  kamu yönetimi, bürokrasi ve daha birçoğu tartışılıyor.  Bunlar o zaman da hep tartışılırdı. Demek istediğim, tartışılan konular başlık başlık aynıydı. Çevre sorunları, trafik sorunları bu kadar büyük değildi, büyüdü. Üstelik var olanlara yeni yeni sorunlar da eklendi. Siyasetin kendisi bir sorun haline geldi. Siyaset kurumu, sorun çözme yeteneğini yitirdi.
Eğer sorunları çözen bir siyaset kurumumuz olup da doğru dürüst iyi bir devlet yönetimi kurmuş olsaydık, vatandaşımızı mutlu etmiş olsaydık, Kıbrıs sorunu umurumuzda bile olmazdı.
Siyasetimiz sorun çözme aracı haline gelmezse, bu sıkıntıları hep yaşayacağız. Yapmamız gereken, kendi kendimize olabildiğince halkı mutlu etmektir ve dünyaya hitap etmektir. Yani daha iyi bir demokrasi, daha iyi bir hayat! Çözüm üreten siyaset! 
Bunlara yoğunlaşmalı. Halktan da ümit kesilmemeli, aslolan budur. Son seçimler, özellikle de anayasa referandumu, bunu gösterdi.  
Öyle görülüyor ki Rum başkanlık seçimi beklenecek! Boşuna zaman kaybı olacak ve göreceksiniz, hiçbir şey değişmeyecek.  
Bizim yapmamız gereken şey bellidir: Yolumuza devam edeceğiz. Ortaklık modelleri, bu bağlamda federasyon takıntısına girmeden, eşit koşullarda ve eşit olarak, “Kıbrıs sorununu barışçı yöntemlerle kalıcı bir barışçıl çözüme ulaştırmak” amaçlı işbirliği modellerini zorlayarak!