"Gerekirse yasasını çıkarırız..."

İşte bu sözden korkulur.

Sadece bu sözün iktidarda olan bir partinin sıradan bir üyesi tarafından söylenmiş olması bile, yaşanan düzenin demokratik olmadığını hak ve adalet kavramları ile uzak yakın ilişkisinin olmadığını ve çoğunluk diktasının egemen olduğunun kanıtı sayılabilir, sayılmalıdır.

Tek başına yasaların varlığı veya çıkarılmış olması, işin eylemin hakka, hukuka uygun olduğunun göstergesi değildir olmamalıdır.

Yaptığı işi icraatı, kanuna uygunluğu ile ölçen bir iktidar, hukuk dersine iyi çalışmamış demektir ; çünkü pek çok kanun hakka, hukuka aykırı olabilir.

İşte burada ne yapmak istediğiniz ya da ne olmak istediğiniz ikilemi ortaya çıkar, bir şeyler yapmak, iyi şeyler yapmak diye bir idealiniz varsa ne alâ, yok derdiniz bir şey yapmak değil de, bir şey olmaksa önünüz açıktır ki, istediğiniz şey olmak için yasalarla oynayabilir demokrasiyi nalıncı keseri gibi kendinize yontan "dediğim dedik çaldığım düdük" yolunun yolcusu olabilirsiniz ki, buna, ne oldum delisi olmak denmiştir Hoca Nasreddin tarafından bin yıl önce.

Ne oldum delisi olunca insan, her şey ve herkes emrine amadedir zehabına kapılır. O, ne derse kanundur ve bütün insanlar, kadın erkek, yaşlı genç, onu beklemektedir, bütün işçiler, köylüler, esnaflar zenaatkârlar, giyinmiş iş urubalarını beklemektedir, iş başına arş marş kutsal emrini.

Bir şeyler yapmayı, iyi doğru şeyler yapmayı idealize etmiş insan, hakkın, hukukun gücüne inanır.

Bir şey, önemli bir şey, büyük, meşhur bir şey olmayı, makam sahibi olmayı idealize eden insan ise mutlaka GÜCÜN HUKUKUNA TAPAR

Örneğin, hayata yeni atılmış genç bir işçinin, asgari ücret ile çalışıyor olması, kanuna uygun ve hukuka aykırıdır.

Yanında çalıştırdığı işçileri, asgari ücretle ödeyen işveren, kanunun zırhı arkasına saklanmakta ve her ne halse, emeği ile geçinenlerin emekleri karşılığında kaç lira ücret alacaklarını saptamayı uygun ve hatta şart olarak gören, kanun koyucular,  iş paradan para kazanmaya gelince, azami kâr kanunu diye bir kanun koymayı hiç ama hiç düşünmemişlerdir ve düşünmeyeceklerdir.

Sadece bu örnek bile, kanun koyucuların haktan, hukuktan ne anlamadıklarını ortaya sermeye yeter de artar bile.

Küçük çok küçük azınlıkların, zenginlik ve refah içinde hatta refah ötesinde yaşarken, bu çok küçük azınlığın, kârlarına kâr, daha çok kâr katmalarına aracılık etmek zorunda bırakılan, emeği ile geçinenlerin her geçen gün daha da yoksullaşmalarının hukuka uygun olduğunu söylemek olası mıdır?

Asgari ücretin hukuka uygun olduğunu söyleyebilmek, kanun ile hukuk arasındaki ilişkilerden haberdar olmamakla izah edilebilir ancak.

Gerekirse yasasını çıkarırız.

Evet çıkarabilirsiniz de gerekip gerekmediğine kim karar verecektir acaba?

KKTC ve Türkiye de hukukun üstünlüğü ile demokrasi arasında bir zıtlık olduğu varsayımından hareket eden partilere, Allah akıl izan versin diyeceğim de çoğu ateist olan akademisyenler, enteller, aydınlara münevverlere ne denebilir?

Demokrasi, hukukun varlığından gücünden feyz alan bir devlet yönetme sistemidir, olmalıdır ve gücün hukuku yoktur. Olamaz olmamalıdır amma gücün kanunlarına sarıldı mı devlet ve diğerleri eyvah ki eyvah

Karar seçilenlere aittir. Ya bir şey, iyi bir şey yapacaklar ya da büyük önemli meşhur bir şey olacaklardır.
Halk mı? Ya demokrasiye evrilecek ya da ilel ebed seçmen bayrakçı, alkışçı kalacaktır.