Çok değerli dostum sevgili Özer Berkem’im ölümü benim gibi herkesi derinden üzmüştür.  Nedense uzun zamandan beri görüşemediğimiz Özer’in ölüm haberi ile bütün birlikteliğimiz ve onun ayak izleri geçti gözlerimin önünden.  Herhalde görüşmemizin nedeni, her ikimizin de sağlık sorunlarıydı.

            Özer Berkem, spora düşkünlüğü yanında “dinamo” gibi kafasıyla Kıbrıs Türkü’nün en zorunu başarmış bir değerdi.

            Herkes biliyor BRT’nin, yani Bayrak Radyosu’nun ve televizyonunun nasıl ve ne şartlarda kurulduğunu...

            Onunla tanışmam, 21 Aralık 1963 olaylarının hemen sonrasında Cumhubaşkan Muavini ikametgahındaki makam arabası garajında Bayrak Radyosu’nu kurduğu zamana denk gelir.

            Silahların paatladığı, mermilerin leblebi gibi yağdığı o günlerde, Bayraktarlığın emri ile Dr. Küçük’ün Austin Princes marka makam arabası garajdan çıkarılmış ve ikametgahın bulunduğu Lefkoşa içine bakan tabya üzerine konmuştu.  Makam arabasının garajdan çıkarılmasının amacı, iletişimsiz ve bölük pörçük kalan Kıbrıs Türkü’nün sesini duyuracak Türk radyosunun kurulmasıydı.

            O garajın ilginç bir özelliği vardı.  İkametgahın estetiğine uygun olarak İngiliz zamanından yapılan sarı taştan bir garajdı o.  Garajın ana kapısı kapalı olduğu halde, yan  taraftan ikametgaha açılan bir kapısı vardı.  O gün rahmetlik Dr. Küçük bana şöyle demişti:

            “Osman, bu garaja görevlilerden başka kimse girmesin.  Burada radyomuz kuruluyor.  Çok gizli bir çalışmadır.  Kimse bu radyonun yerini bilmemelidir. Hem arada bir bakıver bir ihtiyaçları var mı diye.”

            O da, benim Özel Kalem görevlerim arasında girmişti.  Garaja girdiğimde rahmetlik Özer Berkem, televizyoncu rahmetli Muammer ve Fuat Beyar harıl harıl çalışıyorlardı.  Garajın içi bir sürü kablo ile dolmuştu.  Ondan başka arabalardan çıkartılan araba aküleri, ve telefon ahizeleri etrafı doldurmuştu.  Tabii ki aynı görev için daha da nice teknik eleman oraya girip çıkmaya başlamıştı.  Radyonun baş mühendisi hiç şüphe yoktu ki Özer Berkem’di.

            Bir düşünün...  Herşeyini kaybetmiş bir halkın bir mikrofonu bile yoktu.  Ve mikrofon, telefon ahizesinden yapılmıştı.

            Özer Berkem, İngiliz Okulu’nu bitirdikten sonra Üniversiteyi Ankara’da bitirip elektrik elektronik mühendisi olmuştu.  Müthiş donanımlı bir teknik adamdı.  Lakin onun dışında onun TMT’ciiği ve sessiz çalışması, ona adeta esrarengiz bir hava veriyordu.  Çok efendi ve saygın bir insandı.

            Bayrak Radyosu’nun aktif hale gelmesi ile, yayın alanının daha da gelişmesi gündeme gelince, radyo, merkez postahanenin dibindeki Telgraf Dairesi binasına taşınmıştı.  Artık kişiliğini bulan, parça parça olan Kıbrıs Türkü’ne mesajlar yayınlıyor ve sosyal ve kültürel programlar yapıyordu.   O yokluk günlerinde radyonun bir teknik aksam ve gerece ihtiyaç duyulduğunda, üslerde çalışan TMT’ciler, o aksamları çantalarına saklayarak  Türk bölgesine geçirebiliyorlardı.  Üslerdeki elemanlarının selameti, her zaman BM Barış Gücü veya o günlerdeki İngiliz askerleri eskortluğunda sağlanıyordu.

            İleriki yıllarda “Bayrak Radyosu” ismine bir de “Televizyon” ismi eklenmişti.  Ne zaman?

            20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında...

            Bir ara Özer Berkem’le bir çatı altında çalışır ve birlikteliğimizi geçmişle pekiştirirdik.  O birliktelikte sevgili Özer bana televizyonun nasıl kurulduğunu anlatmıştı.  Ve şöyle demişti:

            “Sen de biliyorsun... Rumlar yıllarca Kıbrıs Radyo  Yayın Korporasyonu ve televizyonunu olaylarla birlikte kendi tekeline aldı.  Bu süreç içinde biz Türkler, mecburen hep Rum kültürünü ve Rum yayınlarını izledik.  On bir yıllık getto hayatımız acılarla doludur.  1974 savaşlarında Rumların Kantara’daki televizyon vericisi, Türk uçaklarınca bombalanmış ve yara almıştı.  Çünkü orada Rumların bir uçaksavarı vardı.  İkinci Barış Harekatı sonrasında çizilen özgürlük hattı, bize rahat manevra yapmamızı ve geleceğimizi planlamayı getirdi.  Böylece o vericinin tamiri için kolları sıvamıştık.  Bazen bizim teknik ekip, bazen Türk teknik ekipleri Kıbrıs’a gelip gittikten sonra o yara alan vericinin çalışır hale gelmesi gereken bütün aksamlar giderilmişti.  Ve ilk kez Kıbrıs Türk televizyonu o zaman devreye girmişti.”

            Esasında rahmetlik Özer Berkem’in anlattığı tarihin bir parçasıydı.  Tabii ki kendisi de o parçanın içinde bir değerdi.

            Artık “BR” değil, “BRT” idi milli yayın kurumumuz.  Ve bu kurumun ilk müdürü de Özer Berkem olmuştu.

            Bir ara onu TGRT’nin de müdürü olduğuna tanık olmuştuk.  Kolay mıydı Türkiye gibi bir yerde müdür olmak. Demek onun değerinin ve donanımlarının farkına varmıştı Türkiye’deki yayıncılar.

            Şuydu buydu derken...  Sonra toplumda adeta inzivaya çekilmişti sevgili Özer Berkem.  Aile içinde yaşanan acıları da göğüslemesini bilmişti.  Anımsadığım kadarı ile bir kazada bir yakınını kaybetmişti.  Bilemiyorum...  Aklımda ve anılarımda kalan bunlar...

            Velhasıl bir tarih daha göçtü gitti bu dünyadan.  Hem de kocaman bir tarihin parçası olan sevgili dostum Özer Berkem de bu dünyaya ve tüm sevenlerine veda etti.

            Allah’tan ona gani gani rahmet, yaslı ailesine ve Kıbrıs Türk toplumuna başsağlığı dilerim.