Galiba kaderimizin kara günlerini yaşamaya devam ediyoruz.  Mart 2020’den beri cebelleştiğimiz pandemiden kurtulalım derken, bu kez, ülkemizdeki uyuşturucu piyasası bayağı hareketlendi ve depara kalktı.

            Şöyle veya böyle, pandemi ile yaşamaya devam edeceğiz de, uyuşturucu belası her zaman hayatımızda olacak.

            Hemen hemen her gün, gazetelerin sayfaları uyuşturucu suçluları ile doludur.  Gün geçmiyor ki uyuşturucusuz haber yayınlanmasın.

            Zaman zaman ülkemizin demografik yapısını irdeler ve “şu masum halkın panoramik görüntüsü ve sosyal yapısı neden değişti?” sorusunu sorarız.

            Eskiden uyuşturucu ile uğraşanlara “gannavurici” derdik.  Hatta bazı insanlar evlerinde gannavuru yetiştirip uyuturucu müptelalarına satarlardı.  Ülkemizde kaç tane “gannavurici” vardı?  Şöyle kafamdan geçirdiğimde, belki beş veya altı diyesim gelir.  Bunun yanında “haşiş” dediğimiz uyuşturucu malzemesi de evlerde yetişen bir ottu.  Hatta Özal döneminde bile Türkiye’de “haşiş” yetiştiriciliği ekonomik rant olarak kullanılıyordu ama Amerika’nın bastırması ile “haşiş” üretimi, Türkiye’de yasaklanmıştı.

            Haşiş bitkisi de evlerde lale gibi yetiştirilen bir süs bitkisiydi. Tabii kendilerince bunun değerini anlayan, yine de şu bitkiden sızan beyaz sütten uyuşturucu elde ederlerdi.

            Lakin şu anda yaşadığımız dönem, hiç de gannavuriciler dönemine pek benzemiyor.  Ne de haşişcilerin dönemine.

            Dünyada o kadar çok uyuşturucu türü var ki, şu anda birisi bana bir uyuşturucu malzemesini getirip gösterse, ne olduğunu pek anlayamayacağım.

            O zaman şu soruyu sormak durumundayım.

            “Ülkemizde uyuşturucu piyasası neden dişlendi ve büyüdü?”

            Sanırım bu sorunun cevabı, üç aşağı, beş yukarı bellidir.  Gelecek cevaplar bize, ülkemizdeki zengi gruplarını gösteriyor.

            Gerçekten polisin kıskıvrak yakaladığı uyuşturucu satıcı veya kullanıcılarının dörtte üçü zencidir.

            Afrika ülkelerinde uyuşturucu ticareti çok büyük boyuttadır ve bütün dünya üzerinde yaygın bir coğrafyada alıcı ve satıcı bulabiliyor.  O nedenle herkes zengileri gösteriyor uyuşturucunun elebaşları olarak.

            Geçenlerde gümrükte bir koli ele geçirilmişti. Bir zenciye gelen koli, süphe üzerine açılınca düğüm çözülmüştü.  Kolinin adresi kimse, hemen tutuklanmış ve mahkemeye sevkedilmiş.

            Bu ne cüret, bu ne cesaret?

            Adam normal bir mal ithal eder gibi uyuşturucuyu dışarıdan ülkemize getiriyor ve gümrükten çıkarmaya çalışıyor.  Gümrükçüler her zaman uyanık görevlilerdir.  Onların en büyük özellikleri şüpheci olmalarıdır.  Şayet o günkü gümrükçü o koliyi normal bir mal gibi kabul edip adres sahibine teslim etseydi, bal gibi da tereyağından kıl çeker gibi gümrükten çıkartacaktı uyuşturucuyu.

            Piyasadaki bütün lüks arabalar, zencilerin altındadır.  Adeta adamlar lüks bir hayat sürüyorlar.  Özellikle son bir kaç yıldan beri, yeni veya sıfır apartman dairelerini kiralayarak, altlarına da modern ve lüks arabaları çekerek, yollarına devam ediyorlar.

            “Bu değirmenin suyu nereden gelir?”

            Evet, bu değirmenin suyu nereden gelir Allah aşkına.

            Şu zencilerin çoğu üniversitelerde öğrencidirler ve adadaki varlıklarını kamufle ederek sürdürüyorlar.  Ülkemizin üniversite turizmine dayalı bir ekonomik yapısı dikkate alındığında, üçüncü ülkelerden gelen yabancı öğrencilerin durumlarını da takibe almak zorundayız.

            Lakin ülke turizmi yapacağız diye, ülkemizi de uyuşturucu batağına sokmayalım.

            Bir soru daha...

            Hangi üniversite olursa olsun, başı uyuşturucu ile belaya giren zanlı veya suçlu öğrencileri hala bünyenizde barındırıyor musunuz?

            Veya bunun için ne gibi tedbirler alıyorsunuz?

            Şu zenci illetinden ne zaman kurtulacağız?  Her taşın altından zenciler çıkıyor. O bağlamda ülkemizin demografik yapısının bozulduğuna parmak basıyorum ve “Pandemi derken, uyuşturucu depara kalktı” diyorum.