Paradokslar fırtınasında yaşamaya devam ediyoruz. Yani birbirine zıt, çelişen gelişmeler ve anlayışlar içerisinde dünyamızı, nasıl bir yeryüzünde yaşamakta olduğumuzu artık çok daha sık tanımlama ve sorgulamalar yaşayacağız gelecek günlerde. Bunun  en kısa adı belirsizliktir, tahmin edilemezliktir.. Kıbrıs’ın kuzeyinde olsun, bütününde olsun, bölgemizde olsun, neler oluyor neler paradoksiyal anlamda?
Doğaldır ki insanlar öncelikle, çalışarak emek vererek sahip oldukları ekonomik birikimlerinin değerlerinin korunmasın isterler. Kazançlarının satın alma gücü temelinde artmasa bile, korunmasını arzu ederler. Ancak maddi varlıklarını güvenceye alınması konusu, sadece ülke ekonomilerinin ekonomik performanslarıyla ilgili değildir.
Ülkelerin içsel siyasal istikrarları, başta bölgedeki diğer ülkeler sonra da dünya ölçüsünde diğer ülkeler arası ilişikler ve beklentiler de, siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşamın birçok boyutlarını etkilemektedir.
“Küçülen” ve küreselleşen uluslararası ilişkiler bileşkesinde, siyaset ve ekonomi yönetmek, çok daha fazla bir dinamizm ve cambazlık gerektirmektedir. Böyle bir iklim içerisinde herkes, her kurum da nasibi almaktadır ve alacaktır da.Hele dünyanın başat süper gücü bugünkü ABD yönetiminin, “önce Amerika”deyip, tüm diğer ülkeleri, ekonomik ve dolar gücünü kullanarak yola getirmeye çalışması, müttefikleri dediği ülkelere karşı bile, gümrük tarifeleri değneğini göstermesi, ters siyasal manevralara girerek, embargolarla tehdit etmesi, paradoks fırtınalarının şiddetini daha da artırmaktadır.
Peki ama tüm bu paradoksiyal karmaşıklığın sonunda kimler kazanacaktır. Her türlü ters değişimlere rağmen, günlük ve hatta anlık sağlıklı değerlendirmeler yapabilen, atılması gerekli taktiksel ve stratejik adımları cesaretle atabilenler kazanmaya aday olanlardır. Kazanamasalar da, en azından kaybedenler olmayacaklardır.
Buraya kadar genel bir görünüm çizmeye çalıştım, paradoksiyal dünyamızı anlatabilmek için.
Şimdi biraz da kendimize yarım ada-adacığımıza dönelim öncelikle. TL kullanmakta olan Kıbrıs Türkleri, doğaldır ki yıllardır, Türkiye’nin iç ve dış siyasal ilişkileri veya ekonomik performansından etkilenen TL’nin,  finansal etkilenim alanı içerisindedirler. Şimdilerde  dünyanın belli başlı paraları karşısında değer kaybı yaşayan TL ikliminin verimsiz koşulları altında yaşıyoruz yaşamasına da; bunlar ilk kez olmuyor. Birçok sabit ve dar gelirli insanlarımız üzerinde birçok olumsuz etkiler görülse de ,özellikle bu gibi dönemlerden kazançlı çıkanlar da çoktur.
Bir bakılsın. Tam da şu sıralarda kimler TL borçlarını hızlı hızlı kapattılar, kapatıyorlar. Döviz cinsinden yüzde elli azalan TL borçlarını, döviz stoklarını kullanarak neden kapatmasınlar ki? Devalüsyon oranı üzerinde  fiyat artışı yapanlar da çok.
Gelelim güneydeki adadaşlarımıza. Artık mahalle marketlerinde çok daha sık onları göreceğiz. Gelsinler ve bol bol da alış veriş de yapsınlar. Kuzey Kıbrıs’a döviz bırakmaları çok da güzel oluyor. Üstelik Başpapaz Hrisostomos’un telkinlerinin tersine bunu yapıyorlar. Keşke bu daha sık gelişler ve alış-verişler ekonomik fayda yanında, karşılıklı diyaloglar ve dostluklar da yaratsa iki toplumun bireyleri arasında.
Son zamanlarda değil ama özellikle Anastasiades iktidarı döneminde, maşallahı var, Rum lider Kıbrıs Türk tarafını görüşme masalarında bir güzel ve de gel-gitler de sergileyerek oyalarken, diğer taraftan da birçok ülkeler ile askeri işbirliği anlaşmalarına hız ve ağırlık verdi. AB’nin PESCO diye bilinen askeri yapılanmasına da dahil olmak bir yana, özellikle Fransa ile, kendi deyimleri ile “askeri zırhlanmalara” soyundular. Bu soyunmalar Fransa’ya güney Kıbrıs’ta askeri hava ve deniz üsleri vermeye kadar dayandı. ABD’liler de kendi talepleri ve komşularımızın cazibesi ile askersel fırsatlanmada sıraya girdiler.
55 yıllık Gıbrıs meselesini çözmede topyekun başarısız olan Gıbrızlıların topraklarında İngiliz üsleri yanında, Yunanistan, Fransız ve ABD üsleri de olacak. Bir taraftan uzlaşma ve barış için BM’nin gözle görülen girişimleri devam ederken, AB da sözde “Hıh” çekerken, diğer taraftan da “askeri zırhlanmalar” neyin nesi oluyor?
Bölgemizdeki gelişmeleri de vesile ederek, Kıbrıs topraklarında yuvalanmaya çalışan dış askeri güçlerin adamızda pek de hayırlı bir rol oynayabileceklerini zannetmiyorum. Kıbrısın bir üsler ,askerler, savaş gemileri ve savaş uçakları adası haline getirlimesi, Anastasiades’in sözde görüşme ve çözüm ister iddialarıyla nasıl bağdaşır? Bu ne yaman bir çelişki! 
Üstelik tüm  bu dümenlerin baş planlayıcısı Rum eski dişişleri bakanı Yuannis Casulides’e, İsa aşkına uygulamaya koyduğu bu doktrini için güneydeki Fransız büyüleçiliğinde madalya verilmiş olduğunu da bir tarafa koyun.
Artık çok net olarak anlaşılmıştır. Rum toplumlu güney devletinin lideri Anastasiades ve O’nunçok sevdiği dışişleri bakanı Hristodolulides, görüşmeleri esas amaçlarına  varmada sadece zaman kazanmak için istiyorlar.
Peki esas amaçları ne? Kendileri çok daha iyi bilir ama; bu amaç kesinlikle, siyasal eşitliğe dayalı, iki toplumlu, iki kesimli bir Kıbrıs değildir, olmadı da; AB’ne kendi başlarına  “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak girmeyi tercih edenler için
Askersel boyutlar adımları sıklaşmıştır güneydeki adadaşların. Bu nedenle hiç ama hiç gocunmasınlar, birileri de buralarda paralel dengelemeleri dile getirirse. Yoksa, yakında gelecek olan çözüm ve barışın paradokslarını mı yaşıyoruz NE?!