Her zaman ifade ettiğimiz bir ifade vardır.
“Ekonomi, iskambil kağıtları ile domino taşlarına benzer” deriz.
Bir ülkenin ekonomisi bozuldu mu, üretim durur.  Üretimin durması da tıpkı bir kimyasal madde gibi fermantasyondan geçer adeta ve herşey tıkanır kalır.  İskanbil kağıtlarına veya domino taşlarına dokundunuz mu birbiri üzerine düşünce tümü de yıkılır.
Bir de sürekli kullandığım bir ifade vardır kendi adıma.
“Türkiye grip olur, biz burada ansırmaya başlarız” deriz.
Evet gerçek nokta, dövizin hem Türkiye ekonomisini, hem de KKTC ekonomisini olumsuz yönde etkilemesidir.
Dolayısı ile dövizin tırmanışı nedeniyle Türkiye’de “taban gübre” dedikleri gübrenin üretimi, fabrikalarda durduruldu.  Yani adamlar tıkandılar.  Biz Kıbrıslılar nerden alırız temel ihtiyaç maddelerimizi?  Türkiye’den.  O nedenle “tabam gübre” Türkiye’den temin edilemediği için bizim patates üreticilerimiz da çaresiz kaldılar.  Üreticilerin çaresizlikleri ile tüketici de en büyük çaresizliği yaşıyor şu anda.
Bu krizin sinyalleri gelmeye başlayınca market sahibi bir dostum bana şu ikazda bulunmuştu:
“Çok yakında piyasada patates bulamayacak insanlar.  Şimdilik bol bol evinize alınız ki, bu kriz atlatılınca rahatlayasınız.”
Ben ve benim gibi insanlar normal ihtiyaç üzerine patates almak zorunda kalmıştık evimize.  Ama o stok ne kadar dayanacak?
Şayet gıda mühendislerine “En değerli ve olmazsa olmazımız hangi yiyecek maddesidir?” diye sorsanız, size “patates” diyecektir.
Gerçekten bir evin mutfağı patatessiz döner mi?  Mümkün değil.
Yine gıda mühendislerine sorsanız, “En iyi patates nerde yetişir” diye.  Onlar size “Kıbrıs’ta” diyeceklerdir.
Gerçekten bizim Kıbrıs patatesimiz dünya üzerindeki en kaliteli ve en lezzetli patatestir.  Patatesin türlü cinsleri vardır.  Kimi cinsler kurudur, kimileri soyulmayacak kadar serttir, kimileri de lezzetsizdir.
Geçmişte oğlum Mustafa İstanbul’da yüksek tahsile gittiğinde sık sık İstanbul’a giderdik.  O gidişlerde eşim bana manavdan patates aldırırdı.  Ya köfte yapar, ya da fırında patates kebabı pişirirdi.  Manavdan aldığım patatesler sapsarı ve ayıklanması hayli zor patateslerdi.  Bu bir örnek...
Genellikle üreticiler tarlaya atacakları patates tohumlarının kaliteli olmasına özen gösterirler.   Hani damak alışkanlığı dediğimiz şey var ya, biz de damağımızın alıştığı kaliteli patatlese alışmışız bir kere.  Ama denize düşen yılana sarılır misali, ne bulursanız almak zorunda kalırsınız.
Patates Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Yahya, şöyle bir açıklama yapmıştır:
“Çayönü Kooperatifi bir kısım gübre temin ettiği için, ancak Beyarmudu, Çayönü ve İncirli köylerine verebildi.”
Bu da ne demektir?
Bu sorun çözülünceye kadar KKTC’de sadece bu üç köyde yetişecek patates piyasaya girecektir.
Dövizin tırmanışı bizim KKTC piyasasındaki Rum müşterilerimiz de kuzeye çekince, her halde tüketim rakamı ikiye katlandı.  Zaman zaman görürüz Rum alıcıları, marketlerde.  Onlar kendi ceplerine bakıyorlar.  Maaşları euro olduğuna göre, demek gelirleri de kuzeyde üç dört kata kadar ulaştı.  O nedenle kuzeyde döviz bozup, çatır çatır patatesimizi de alıyorlar, meyva ve daha nice yiyecek maddelerimizi.  Ama diğer bir şekli ile Rumların kuzeydan alış veriş yapması, elbette ki KKTC ekonomisine katkıdır.
Biz Kıbrıslılar her zaman sorarız patates satıcılarına.
“Oğlum bu patatesler Elye patatesi mi?  Veya Beyarmudu filandan mı?”
Patates üretiminde isim yapmış üretim merkezlerimiz olduğu bir gerçek.
Bu durum bana savaş günlerimizi hatırlatmıştır.  21 Aralık 1963 olayları sonrasında, yani on bir yıllık getto hayatımızda Rumların yollara kurduğu barikatlar ve işkenceler nedeniyle köylerden gelen üreticilerimizin mallarına el konuluyor, insanlar büyük yokluk yaşıyorlardı.  Özellikle Lefkoşa halkı, muhasara altındaki kentin o karanlık gün ve gecelerinde çırpınırlardı gıda yokluğundan.  Lakin köy yerlerindeki insanların dayanışması ve yerek gıda bolluğu gıda yönünden sıkıntı yaratmamıştı.  Yani kent merkez insanı kadar.  O yokluk yıllarında insanlar evlerinin balkonlarına bile maydanoz ekerlerdi.
İşte o günlerin görüntüsü geldi gözlerimin önüne.  Yani ölme eşeğim ölme... Sen tohumu ekeceksin, tohum yeşerecek, toprak altında yumrular oluşacak ve patatesler olunca patates yiyeceksin.
İşte patates yokluğu söyletti bana bütün bunları, maalesef...