Bugün haftanın ilk gününde, namıyla şanıyla şu bizim Doğu Akdeniz ve Ortadoğu bölgesine bakmamızı gerektirecek gelişmelerden söz edeceğiz. Türkiye’nin de kendi araştırma gemisi ile bölge denizlerine gelerek, hidrokarbon kaynakları bulmaya yönelik sondajlara başlayacağını sadece sözlerle değil eylemle de orta koyması belli ki önümüzdeki haftalarda medya kanallarında daha fazla yer tutacaktır. Aslında özünde bir ülkenin kendi egemenlik hakları ve de deniz hukuku kuralları içerisinde bir ekonomik faaliyet olan bu girişimin özellikle Rum ve Yunan tarafında yarattığı dalgalanmaları ele alıp değerlendirmekte yarar vardır.

Kısaca Akdeniz kime aittir? Diye bir soru sorsak. Hemen akla gelen ,Akdeniz’e kıyıdaş olan ülkelerdir. Türkiye’nin de Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıdaş ülke olarak, denizlerde kendi karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerinde her türlü ekonomik etkinliklerde bulunması ve var olan ve bulunacak olan kaynaklarından yararlanması en doğal ve hukuktan kaynaklanan hakkıdır. Meşru hak ve menfaatlerin söz konusu olduğu Doğu Akdeniz’de tabii ki kıyıdaş ülkelerin karşılıklı anlaşarak anlaşmazlık ve sürtüşmelere yer vermeden ekonomik faaliyetlerini sürdürmeleri ideal olandır.

Ancak Kıbrıs uyuşmazlığını habire sürdürmeyi kendi çıkarları açısından uygun gören Kıbrıs Rum tarafı, bu uyuşmazlığın devamından tanınmış Kıbrıs Cumhuriyeti olarak 55 yıldır faydalanırken, bu tanınmışlığın arkasına da saklanarak, gerek Kıbrıslı Türkler gerek Türkiye’nin denizlerdeki haklarının da üzerine oturabilmeyi hayal edenler, kısa sürede yanıldıklarını anlayacaklardır.

Nasıl ki Akdeniz kime aittir? Sorusunun kısa yanıtı: “kıyıdaş ülkelerdir” ise, Kıbrısın sahibi? Kimlerdir sorusunun cevabı da, uluslararası antlaşmalar ve Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına göre:  “Kıbrıslı Türk  ve Kıbrıslı Rum Toplumlarıdır”..

Kıbrıs uyuşmazlığının devam etmekte olması Kıbrıslı Türklerin  Akdenize kıyıdaş olan 3. Büyük adanın denizlerindeki haklarını ortadan kaldırmaz, kaldıramaz.

Tek toplumlu (Rum) Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Yunanistanı da yanına alarak, 3. Akdeniz kıyıdaşı ülkelerle, Kıbrıslı Türklerin ve Türkiyenin hiç rızaları alınmadan ve sorulmadan, ittifaklar oluşturması diplomasi alanında bir anlam ifade etmekle beraber, siyasal ve stratejik anlamda oldu-bittiler yaratmamıştır ve yaratamayacaktır. Çünkü Türkiye ve Kıbrıslı Türkler de Akdeniz’de vardırlar.

“Deep Sea Metro-2” adı ile Norveç’ten gittiği İzmit limanında, gerekli yenileme ve hazırlıkların yapılarak “Fatih” adıyla Akdeniz’e açılan derin deniz sondaj gemisi, belli ki birilerini gittikçe daha da rahatsız edeceğe benziyor.

Bu rahatsızlığın yansımalarını ve hareketlerini daha sık izleyeceğiz. Kıbrıs adasına ait, Münhasır Ekonomik Bölgelerin saptanıp parsellenmesinde ve yabancı petrol şirketlerinin faaliyetlerine açılmasını sadece kendilerine ait tartışılmaz bir egemenlik hakkı olarak görenler, Kıbrıslı Türkler adına bu deniz alanlarındaki faaliyetler karşısında ne yapacaklardır? Kendileri bilir!

Bir Kıbrıslı Rum-Türk komitesi pek ala kurulabilir ve tüm bu yaşanmış ve yaşanabilecek olan gerginliklere gerek kalmayabilirdi.

Ortak bir komite kurulması olayını Rum Dışişleri bakanı Hristodoulides bir açıklamasında “Bunu kabul edersek Kıbrıs sorunu biter” diyerek siyasal olarak bu konuya bakışlarını en net şekilde özetlemiştir. Kıbrıslı Türklerle hiçbir şekilde paylaşmaya ve ortaklaşmaya niyetleri olmadığını, bu anlama gelebilecek hiç birşeyi de kabul etmeyeceklerini daha nasıl söylesin? Mobil telefonların bağlanması konusunda da aynı sorun yaşanmıştır  maalesef.

Sonuçta varılan noktada, sadece söylemek değil yapmak ve göstermek sırası Kıbrıslı Türkler ve Türkiye’de. Hayır hiç korkulmasın. Kimsesine ne savaş ilan ediliyor ne de saldırılıyor.

Bugün 4 Haziran günü Washington’da Çavuşoğlu-Pompeo görüşmeleri yapılacak. Büyük bir ihtimalle iki stratejik Nato müttefikleri olarak Münbiç  ve Suriye konularında aklın gereğini yerine getireceklerdir.

Türkiye’nin İsrail’in düşmanı olmadığını en iyi bilen yine İsrail’in kendisidir. Bu nedenle geçici Türk-İsrail gerginliklerinden kendi iştahları için yararlanabileceklerini zannedenler yanılacaklardır günün sonunda. Ortadoğu cehenneminden pay ve “büyüklük” kapmaya çalışmasınlar.

“Kıbrısın Akdeniz’de yükselen profiliymiş” Tamam anladık da gerçekten öyleyse, bu Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türkler de vardır; ve bu yükselen profilde onlar da rollerini oynayacaklardır. Yükselen profil sadece Kıbrıslı Rum adadaşları yükseltmeyecektir. Umarım bunu onlar da geç olmadan anlarlar!