Nerde mi kayboldu. Piyasada. Komşusu, köylüsü ile de paylaşmak için toplardı köylü kirazı. Tacir denen insanlar geldi şehirlerden.  Şehirlerde, Han’lar vardı, Şah’lar, Padişah’lar Krallar, İmparatorlar., Başkanlar. Bilmezdi köylü bu türden yaratıklar da olduğunu ve buğdayın, zeytinin elmanın kirazın para denen bişey ile alınıp satıldığını. Öğrettiler. Bir şeyi daha öğrettiler, satmazsa eğer elinden zorla alacaklarını. Ve bir şey daha, Padişahın, Kralın kulu olduğunu ve dahi bundan böyle Padişahı, Kralı, Başkanı , Başbakanı kendisinin seçeceğini, buna mecbur olduğunu ama fakat kendisi seçince değişecek tek şeyin, ona artık, köylü, işçi, serf, maraba,köle denmiyeceğini SEÇMEN olarak anılacağını, adı ne isterse olsun dünyanın ya da memleketin neresinde yaşarsa yaşasın,  seçmen olarak anılacağını ve esamesinin okunmayacağını. Nerde mi kayboldu Piyasada. Hayatla iç içeydi, avcıların da yardımcısıydı, Şamanların da, büyücüler bile zaman zaman ona başvururdu. Afrika’da da vardı, Asya’da Avrupa’da da. Her yerinde dünyanın vardı, nerde insan ve hayat varsa ordaydı, hayatla iç içe. Medici derler bir bey zuhur etti ve boğdu paraya,.alınır oldu yarattığı parayla ve satılır oldu , yaşadığı şeyin adı. Yaratıcı değildi artık üreticiydi, zenaatkardı. Sonra mı. Dünya ve hayat bu hale geldi. Piyasaya boyun eğince sanat ve sanatçı geldik bu güne. Galeriye düşünce, şeyleşince meta olunca sanat Al gözüm seyreyle işte hayat. Markalaştı artık zenaat ve kendini pazarlayan zenaatkar da san-atçı olarak anıldı Geçer bu moda da geçer Has sanat kalır bin yıl öteye, yaratıcısı bilinmese de İklimi değişiyorsa gezegenimizin, hayata ve tabiata önem vermeyip arz-talep diye yaşadığımız ve kendi kendimize tüketici adını verdiğimiz içindir, hem de gönüllü olarak. Tüketiyoruz işte kendimizi de.