Daralan zamana karşı bütün partiler kendi adaylarını belirlerlerken bazı yaşanmışlıklar geldi aklıma.  Bu yaşanmışlıkların adı “tecrübedir” bana göre.

            Malum Yüksek Seçim Kurulu’nun kurallarına göre, bütün partiler adaylarını belli süre içinde belirleyip, Yüksek Seçim Kurulu’na bildirmekle yükümlüdürler.  Partiler bugünlerde tümden bu işle uğraşıyor.

            İnsanlar milletvekilliğine nasıl bakıyor?

            Veya milletvekili olmanın rantları veya kayıpları nelerdir?

            Geçen gün çok yakınlardan bir arkadaş aradı beni...

            “Osman Bey, önümüzdeki seçimlerde aday olmak istiyorum, ne dersin?” deyince ben de kensine şu yanıtı verdim:

            “Galiba çok paran vardır.”

            Gerçekten politikaya soyunanlar, mutlaka halktaki bazasını ve halk kredisini iyi hesaplayıp yola çıkmak zorundadırlar.  Halkta çok büyük bazası olsa da, yıpranmamış olsa da o aday adayı, mutlaka pamuk ellerini cebe atmak zorundadırlar.

            Politika para ister, politika zaman ister, politika özveri ve tahammül ister, politika özel hayatınızı unutmanızı ister.  İster babam ister...

            Şayet geçmişte parmağını şu politikanın çirkef kokan pekmezine batırıp o parmağı ağzınıza görümüşseniz, işte o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.

            Esasında politika uzun soluklu bir maratona benzer.  Kendinizi topluma kabul ettirmek için belli aşamalardan geçmek zorundasınız.  O aşamalar, halkla içiçe olmayı, o aşamalar fikir ve düşünce özgürlüğünü halkla paylaşmak adına televizyonlara çıkıp konuşmayı, o aşamalar, ansızın karşınıza çıkacak kişi veya kişilerin elinize tutuşturacakları kulüp biletlerini ve an önemlisi, el etek öpmeniz gerektiren gerçeklerdir.

            Politikada neyi öğrenir insan zaman içinde?

            Her zaman duvar olmayı. 

Yeni ve çiçeği burnunda adayadaylarına bir önerim vardır.

Kimseyi eleştirmeyeceksiniz.  Kimseye söz etmeyeceksiniz. Kimsenin kuyusunu kazmayacaksınız.  Kabul ettiklerinizi ve kabul edemediklerinizi tümden sineye çekeceksiniz.  Yani sessiz bir adam olup çıkacaksınız.  Halbuki idealist bir milletvekili, meclise doğruları söylemek ve yanlışları eleştirmek için girer.  Ne kadar çok insan gördük bu meclisin koltuklarından gelmiş geçmiş ve milletvekilliği döneminde kürsüye çıkıp tek bir laf etmemiş.

Doğrusu karakter sahibi, gerçekçi insanlar, “Ben öyle bir milletvekili olacaksam olmamayı yeğlerim” der.

            Böyle bir süreci yaşayan bütün pariler, kendi kurallarını ortaya koyarlar. Mesela Ulusal Birlik Partisi’nde ilk adım olarak aday adaylarından 25 bin Tl. Talep ediliyor.  Şayet adaylığı garantiler ve listeye girerseniz, partinin adayı olarak 25 bin TL. daha ödemek zorundasınız.  Diğer partileri bilmem ama UBP’nin adaylık şartları bunlardır.

            Aday veya aday adayı olacak kişilere bir önerim daha olacak.

            Adaylık için ödemiş olduğunuz 50 bin TL’den başka, cebinize 200 bin TL daha koyunuz ve yola öyle çıkınız.  Herkes de bilmelidir ki, parasız politika ve politikacı olmaz.

            1998 yılında UBP’den aday olduğumda ilginç bir olay geçmişti başımdan.  Yolda giderken birden bir adam önümü kesmiş ve, “Abi, çok ihtiyaçlıyım, lütfen bana yüz lira verir misin?” deyince ben de elimi cebime atmıştım.  Ben parayı hazırlarken, adam bir hamlede burnumun deliklerindeki kılları delicesine çekince neye uğradığımı şaşırmıştım. O acıyla gözlerimden yaşlar boşalmıştı.

            Tabii ki o parayı verdim ama şöyle düşündüm:

            “Katiyen kimse benim burnumdan kıl sökemez”demeyin.  Bal gibi de hem burnunuzdan kıl sökerler, hem de başınızdaki saçları traş ederler.

            İşte politika öylesine çirkin bir oyundur.

            Genç politikacılar bilmelidirler ki, eski ve kaşarlanmış politikacıların elleri her zaman partinin içindedir ve bir kepçe gibi devamlı karıştırmaktadırlar.  Şayet o kaşarlanmış eski politikacının veya politikacıların sempatisini kazanmışsanız ne ala.  Kazanamamışsanız, ayvayı yediniz demektir.  Yani boşuna uğraşmayınız, çünkü size öyle çamurlar atarlar ki, yıkamakla o çamuru temizleyemezsiniz.

            Partilerin kontenjan adalıkları da hayli ilgi çekicidir. Ülkede sivrilmiş ve halkta çok büyük kredisi olan insanları kontenjan adayı yapmak, gerçekten akıllıca bir iştir.  Son günlerde şu kontenjan adayları belli olurken, kamuoyu da bu konuda bilgi sahibi olmaktadır.

            Bugünlük bu kadar.  Daha da yüzlerce örnek verebilirim. Lakin gerekli mesajları verdiğime inanıyorum bu ifadelerimle.

            Yani bilinmelidir ki politika, fokur fokur kaynayan bir çirkef kazanıdır arkadaş.  Sırası geldiğinde en yakınınızdan kazık yer ve o kazığın nasıl yediğinizi uzun bir zaman sonra öğrenirsiniz.

            Haydi şimdi yine soyunun politikaya bakalım.  Çok paranız da varsa, savurun onları fakir fukaraya da, üç kağıtçı delegelere ve vurgunculara da,  boşa kürek çekmeyiniz.

            Yani politika be arkadaş!...