Kıbrıs Türkü’nün kaderine imza atan KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denektaş aramızdan ayrılalı tam on yıl oldu.  Zaman ne çabuk geçiyor?

            İnsan bir an için geçen zamanı düşününce şu kanıya varıyor, gerçekçilik anlamında.

            “Zaman değildir geçen, geçen bizleriz!”

            Doğru olan da bu değil mi?

            Rauf Denktaş, hayatımızda bir mühür ve bir motif gibi kalmış ve hala onun izlerini sürüyoruz.  Zaman zaman günlük gazete yazılarımızda veya belgesel kitaplarımızda, onun siyasi hayatının kesitlerinden alıntılar yaparız.

            O da, her devlet ve dava adamı gibi, kendisi için değil, halkı ve kendi milleti için çalışmış, çabalamış ve hayatını bu uğurda harcamıştır, Dr. Küçük gibi.

            Kıbrıs Türkü’nün mücadele yıllarında üç dava adamının fotoğraf karesi vardır.  Bu üçlü karede; Dr. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve Osman Örek vardı.

            O üçlü fotoğraf bir neslin belleğinde çakılı kalan ve o üçlüye ölümüne bağlı ve sadık kalan bir toplum...

            Dr. Küçük, gırtlak kanserine yenik düşmüş ve hayatını 15 Ocak 1984 tarihinde kaybetmişti.

            Denktaş ise, ağır bir felç geçirmesi sonucunda, 13 Ocak 2012 tarihinde vefat etmiştir.

            O günleri hatırlayanların yorumları hala hafızalardadır.

            “Belki de Denktaş da 15 Ocak günü vefat edecek, dava arkadaşı gibi.”

            İnsanların algıları, birlikte çıktıkları yolu, yine aynı tarihte sonlandırmaları gibiydi.

            Dr. Küçük’ün ölümünden tam 28 yıl sonra göçmüştü Denktaş da bu dünyadan.

            Dr. Küçük’ün arkasında bıraktığı ve özgürlük tepesine diktiği bayrağı Denktaş devraldı ve ölümüne, Kıbrıs Türkü’nün özgürlük ve var oluşu için büyük bir savaş verdi.

            Her iki dava arkadaşı ile olan beraberliğim ve bir tarihi paylaşma ve belgeleme adına onların hayatını anlatan kitaplarımla onları ebedileşmek bana huzur veriyor.

            Onları niçin yazdım?

            Yeni nesiller okusun diye.  Dr. Küçük bu mücadele yılına nasıl çıktı ve ne zorlu süreçlerden geçti, Rauf Denktaş Ulusal Lider’i nasıl buldu, nasıl bir birliktelikleri oldu ve halkın düzlüğe çıkması sağlandı?

            Bu sorular karmaşası için, Dr. Fazıl Küçük ve Denktaş gibi önemli dava insanlarının hayatımızda olması, biz Kıbrıs Türkleri için çok büyük bir şanstı.  O şans bize özgürlüğü, bir devlet olmayı ve Anavatan’la bütünlüklü bir politikayı getirdi.  Bunları gelecek nesillerin okuması için yazdım.

            Dedik ya, Dr. Küçük’ten sonra Denktaş bayrağı aldı ve doruklara dikti diye...

            Denktaş’ın vizyon sahibi ve ileriyi görebilen bir dava adamı olması bize KKTC’nin kuruluşunu ve varlığımızın kuzey topraklarında daha da derinleşmesini getirdi.  Kimin sayesinde?  Denktaş sayesinde.

             Yeni nesiller gerçek anlamda bu iki önemli dava adamının hayatını ve çektikleri sıkıntıları öğrenebiliyorlar mı?

            Özellikle üniversitelerin İletişim Fakülteleri’nin bu uğurda köklü araştırmalar yaptıklarını biliyorum.  O araştırmalar, esasında onların mezuniyet tezlerinin mayasıdır.

            Denktaş’ın hayatınn kesitlerine baktığımızda, onun ve ailesinin çektiği pek çok sıkıntılar ve zorluklar olduğunu görürüz.

            Denktaş anılarında temas eder, Birleşmiş Milletler’in Güvenlik Konseyi’nce almış olduğu 4 Mart 1964 ve 186 sayılı karara.

            21 Aralık 1963 olaylarının başlaması sonrasında Denktaş da, Rum ve Yunan liderleri gibi New York’a gitmiş, orada Güvenlik Konseyi’nde mükemmel İngilizcesi ile elini masaya vurarak Kıbrıs Türkü’nün geleceğini ve Rumların yaptığı haksızlıkları anlatmış ama BM Güvenlik Konseyi’nden çıkan kararda, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devam ettiği” yönünde bir vurgu vardı.

            Denktaş anılarında buna da temas eder...

            “BM Genel Kurulu’ndan çıktığımda ağladım.  Çünkü Makarios bu kararla uzlaşmazlık beratını da almış oldu.  Artık Kıbrıs sorunu çözümlenemez.”

            Denktaş’ın BM’de yapmış olduğu o deprem gibi konuşması, onun dört buçuk yıl doğup büyüdüğü topraklardan uzak kalmasına neden oldu ve bu zamanı, “Makarios tarafından istenmeyen adam” olarak Ankara’da geçirdi.

Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğün ana nedeni, BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı bu karardır maalesef ama BM, olaya tek gözle bakarak, yarım asırdan beri yenen Türk haklarını görmezden geliyor.  KKTC 5. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da parmak basıyor ve yanyana iki eşit ve iki egemen devlet tezini ortaya koyuyor.

            Denktaş’ın bütün teşhisleri doğruydu.   Rumlar artık anlaşmayacaklardı.

            Denktaş’ın en çok mutlu eden olay ise, 20 Temmuz 1974 sabahı Türk askerinin adaya çıkarma yapması ve adanın özgürlük çizgisi ile ikiye bölünmesi.  Artık Türkler kuzeyde, Rumlar da güneydeydi.

            Denktaş’ın en çok yıkan olay ise, oğlu Raif’in bir trafik kazasında hayatını yitirmesiydi ki, bu olay onun hayatından belki de yirmi yıl götürmüştü.

            Annan Planı dönemi de onun için bir kriz dönemiydi.  Neticede Annan Planı reddedilince onda bir rahatlama olmuştu.

            Değişmeyen tek şeyin ise, hala Rumların değişmezliği ve uzlaşmazlığıdır.  Denktaş’ın siyaset okulundan mezun olan Ersin Tatar, şimdi onun misyonunu üstlenmiş durumdadır.

            Koca Denktaş’ı bu 10’ncu ölüm yıl dönümünde gazetedeki köşeme sığdırmam mümkün mü?  Mümkün değil elbette.

            Ona Tanrı’dan rahmetler diler, yattığı yerin cennet mekanı olmasını dilerim ayrıca.

            Koca Denktaş bu dünyadan çekti gibi, ama biz onu unutmadık ve hep onun yarattığı dinamiklerle yolumuza devam ediyoruz.