İçinde bulunduğumuz durum, bütün piyasayı etkilediği gibi, restorantları da bayağı etkilemiştir.  Her gün harıl harıl çalışan bir restorantı düşünün.  Çok geniş bir kapasite ile çalışırken, müşterilerine hitabetmek ve onlaru mutlu kılmak için canla başla uğraş verirken, hiç de beklemedikleri bir durumla karşı karşıya kaldılar.  Yani koronavirüs onları fena vurdu.

                Büyük restorantların çok yoğun müşterilerini çekip çevirecek ehil ve kalifiye elemanları da olması gerekir elbette.  Mutfaktan tutun da, temizlikçisine, tabak yıkayıcısına, masa örtüsü ve personel önlüklerine kadar pek çok işle uğraşan işçisine ve tabii ki servis elemanlarına kadar olan personel, şu anda işsizlikle karşı karşıya kaldı.

                Burada empati yaparak yorum yapmak gerek.

                Bunlardan birincisi, hitabedeceği müşteride virüs var mı yok mu?

                Veya restoranta gelen müşteri, kendisine servis yapacak personelde, yemeği hazırlayan mutfak elemanlarında, hesap öderken önüne konan poscihazında viirüs var mı? ve daha nice hususlarda virüs sorusu var mı kafalarda?  Bir diğer deyişle hijyenlikle karşılıklı güvenin oluşumudur esas olan.

                Hükümetin almış olduğu kararla peket servisler başladı.  Evvela paket taşıyan elemanların mutlaka maske takmaları ve eldiven giymeleri şarttır.  Herhalde ödemeler de poscihazı ile olacak veya olmaktadır.  Bunun yanında evine paket siparişi yapan kişinin düşünceleri nedir ve nasıldır?  Empati yaparak bunları değerlendirebiliriz.

                Hani “çark dönmelidir” derler ya...

                Şimdi yavaştan yavaştan restorantlar paket servisleri ile canlanmaya çalışıyorlar.  Restorançılar görüşlerini dile getiriyorlar.

                “Paket servisleri ile ayakta kalamayız” diyorlar.

                Doğru bir tepki bence de.

                Lakin gelgelelim içinde bulunduğumuz durum maalesef bunu gerektiriyor.  Sadece restorançılar veya büyük işletmeler değildir rahatsız olan.  Hükümet de rahatsızdır bu durumdan.

                İş bu raddeye gelince, her iki taraf da bir noktaya odaklanıyor.

                “Halk sağlığı...”

                Gerçekten önemli olan halk sağlığıdır. Halkın sağlığını düşünerek hareket etmek ve önemli kararlar almak hükümetin görevidir ki, onlar da görevlerini yapıyorlar, o çaresizlik içinde.

                Büyük ülkelerdeki durum daha da vahimdir.  Yani dünya ekonomisi alt üst oldu.  Her yer darmadağın ve içinde çıkılmaz bir karmaşa gibi...

                Hekesin kafasındaki soru şudur:

                “Ne zaman normalleşeceğiz?  Ne zaman elimizi kolumuzu sallayarak dilediğimiz yere gidebileceğiz.  Eskiden olduğu gibi restorantlarda yemeğimizi yiyebileceğiz?”

                KKTC’nin koronavirüsle verdiği mücadele takdire şayandır bana göre.  Son virüslü hasta hastaneden taburcu olunca insan şu karara varıyor.

                “Demek artık normalleşiyoruz.”

                Bence de normalleşemeye doğru yol aldık.  Madem dıştan herhangi bir turist gelemiyor, madem Rum tarafına açılan kapılar kapalı, mesele yok.  Lakin şartlar bütün işletmecileri normalleşme talebine getiriyor.  Yani çarkın dönmesi açısından.  Yarın sıcaklar bastırınca oteller sahillerini kendi tesislerini açmayacaklar mı?  Bu kez de otel işletmeleri başlayacak bastırmaya.

                Fakat hayat devam ettiğine göre, mutlaka bir çıkış yolu bulunacak ve asgari zararla bu iş atlatılacak, sonra da hayat normale dönecek.

                Gerçekten hayat normale dönecek mi?

                Dönecekse kaç zaman alacak?

                Bence bu soruların yanıtını, sokağa çıkan veya evinde kalmaya devam eden insanlar verecek.   Bu iş, kişinin olaya bakışına ve hassasiyetine dayanıyor.  Nemelazımcı ve “Bana birşey olmaz” zihniyeti başımıza daha büyük belalar da açabilir, bunu unutmayalım.  O yeni belanın adı, “İkinci bir dalga” olsa gerek.