Hala Rumları anlamak mümkün değil.  Geçen gün Limasol’da bulunan ve müslüman Türklere ait olan Köprülü Camii’ne 3 adet molotof kokteyli atmışlar, üstüne üstlük duvarlara da çirkin sözler yazmışlar.
Şimdi soruyorum!
Rumlar Köprülü Camii’ni neden yakmak istedi?
Bu resmen fanatikliğin ve Türk ve müslüman varlıklarına tahammülsüzlüktür.Bu kadar kin, bu kadar örke niye?
Halbuki Rumlar kendi bindikleri dalı kesiyorlar. 
Dünyada var olan bir şey vardır.  O da, ülkelerin ibadet yerlerine olan saygılarıdır.  Hangi din ve hangi mezhepten olurlarsa olsun,  ülkeler her zaman ibadethanelere saygılı olmuşlar, hatta nüfus oranı ile bağlantılı olarak yeni ibadethane yapmışlardır.  Londra’da kaç tane cami vardır, bilir misiniz?
Amerika’da da bu böyledir.  Almanya, Rus devletleri ve daha nice ülkelerde camiler vardır.  O ülkeler neden camileri yıkmazlar.  Çünkü dinlere ve ibadethanelere saygıları vardır.
Şimdi gelelim Rumların bindikleri dalı kesmelerine...
Rumlar hala anlamış değillerdir ibadethanelerin turistik eser açısından önemli olduklarını.  Gerek kilise olsun, gerekse cami.
Lakin Rumlar, güneyde kalan pek cami ve ibadethanelerimizi yakıp yıkmışlar ve hala aynı tavır içinde bu eylemlerini sürdürüyorlar.
Bir zamanlar Turizm Bakanlığındaki görevim esnasında bazı tur operatörlerine Saray Otel’in ruf barında bir yemek vermiştik.  Otel’in rufuna çıktığınızda bütün Lefkoşa, bir yorgan gibi ayaklarınızın altına serilmişti.  O görüntüde çok ilginç bir manzara vardı.  Bölünmüş Lefkoşa’nın güneyi tamamen beton, kuzeyi de tamamen eski eser ve o eski eserler arasından yükselen ince hurmalardan ibaretti.  İşte turistin görmek istediği buydu.
O tur operatörleri bize sormuşlardı:
 “Güney Kıbrıs neden beton haline geldi?”
Biz de “Akılsızlıklarından” demiş ve eski eserlerin turizm için ne kadar önemli olduğunu söylemiştik.
O Alman tur operatörleri bir de şunu söylemişlerdi:
 “Biz Kıbrıs’ta beton bina görmek isteseydik, Kıbrıs’a turist göndermeyi hiç düşünmezdik.  Bakınız bir kentin iki farklı yapısına.  Sizleri takdir etmemek mümkün değil.  Siz ibadethaneleri, eski eser ve hanları hamamları korumuşsunuz, ne güzel.  İşte biz turizmciler sizin kent gibi kentler görmek isteriz.”
Doğru söylemişlerdi.  Kuzeyle güney arasındaki mimari tezatlar ve eski eserlerle beton binalar, gerçekten insanları rahatsız ediyor.
Her ne ise...
Rumlar şunu bilmelidirler ki kuzeydeki bütün kiliselerini bizler camiye dönüştürdük ve ibadethane yaptık.  Tek bir kiliseye mototof kokteyli atma hareketine girişmedik.  O bağlamda Rumların terk ettikleri kiliseleri de hem ibadet açısından, hem de turizm açısından değer buluyor kuzeyde.
Hatırlıyorum...
Bazı Pazar günleri Karpaz’a gittiğimizde St. Barnabas kilisesinin yanından geçerdik.  Pazar oldu mu, oralar ibadet için gelen Rum arabaları ile dolar taşardı.  Tabii ki bir de ta Karpaz burnundaki Apostolos Andreas Manastırı ve kilisesi var.  Bu ibadethane de harekat öncesinde Rumlarla dolar taşardı.  Şimdilerde zaman zaman dahi toplu halde Rumlar yine bu manastıra gelip ibadet ediyorlar.
Mantıken düşündüğümüzde bütün dinlerin Allah’a giden yolun öncüleri olduğunu anlarız.  İbadet, insanların iç huzuru için yapılan kutsal bir tapınmadır. 
Şimdi o fanatik Rumlar bizim güneyde kalan camimizi yıkmak istemekle neyi murat ettiler hala anlamış değilim.  Anladığım tek şey, hala Rumların değişmezliği, içlerindeki Türk düşmanlığı ve acımasızlıklarıdır.
O zaman yine sormak lazım...
Rumlarla yeni bir geleceği nasıl kucaklayacağız?
Biz de mi gidelim gecenin bir vaktinde Feneromeni Kilisesi’ne molotof kokteyli atalım?  Hala Bayraktar Camimizi bombalayışlarını unutmadık ve dinler bağlamında o eylem, kara bir lekedir.
Kısacası Rumlar kendi bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller.