Yıllardan beri süregelen Kıbrıs sorununda bazı taşların yerinden oynamaya başladığını görüyoruz. Özellikle geçmiş Yunan politikacılarının yapmış olduğu hatalar sonucunda Kıbrıs sorunu bu noktaya geldi. Yani 1974’teki Yunan Juntası ile Nikos Sampson’un Makarios’a düzenlemiş olduğu darbe ve dolayısı ile Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etme hakkını kullanması şu andaki bölünmüşlüğü getirdi.
Esasında EOKA’nın ilk harekete geçiş noktası, Yunanistan’dan ithal edilen silahların Limasol limanına çıkmasıdır. Grivas’la EOKA’nın örgütlenmesi, Türk-Yunan ilişkilerinin bozulması ve bitmeyen o büyük kavga ile Türklerin can güvenlikleri ve var oluş için örgütlenmeleri...
Türk-Yunan tarihinde her zaman bu iki ülke arasında ciddi çatışmalar olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda Yunanistan’ın İzmir’i işgali, sonra o “Büyük Konstantinopoli” idealleri ve Anadolu içlerine kadar yürüyüşleri asla unutulamaz.
Hiçbir ülke kendi tarihini ve kendi geçmiş yaşanmışlıklarını unutmaz. Hem unutmaz, hem de geçmişten dersler çıkartır. Doğruyu söylemek gerekirse, bütün ülkelerde mantıklı ve ılımlı politikacıların da çıkmakta olduğunu söylemek lazım. Nitekim 1959 Londra ve Zürih Antlaşmalarına kadar gelinen noktada da bir çözüm yolu aranmıştı. Rahmetlik Fatin Rüştü Zorlu ile Yunanistan’ın dönem Dışişleri Bakanı’nın bir otel lobisinde otururlarken, dostane bir tavırla, “Gel bu işi mantıkla ve adaletle çözelim” deyişleri, o anlaşmaların imzalanmasına ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasına neden oldu.
Cumhuriyetin ömrü uzun sürmedi. Çünkü bu anlaşmaları sağlayan dışişleri bakanları artık yoktu. Onlardan sonra gelen Yunan politikacılar, hep EOKA’nın ve Grivas’la Makarios’un güdümünde hareket ettiler. Halbuki o zamanki Yunan politikacıları daha gerçekçi ve daha adaletli olsalar ve Rum politikacılara bu kadar prim vermeselerdi, Kıbrıs Cumhuriyeti yaşamaya devam edecek, bu ada da bölünmeyecekti.
Zaman zaman Rumlardan da bazı mantıklı politikacılar kendi gerçeklerini dışa vurmuşlardır. Zaman zaman Rolantis’in de, geçmiş İçişleri Bakanı Papapetru’nun da itirafları vardır. Kleridis bile kendi hatıralarında hatalarına vurgu yapar. Hristofyas da itiraf etmiştir. “Türkiye’yi Kıbrıs’a biz davet ettik, kendi hatalarımız yüzünden” demiştir.
Geçen zaman içinde Rumlar, Yunanistan’ın başına bela olmaya devam etti. Türk-Yunan ilişkilerinin tırmanmasına ve daha da bozulmasına neden oldu. Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesi için her zaman Türkiye yapıcı tutumunu sürdürdü. Şimdi de o iyi niyetli tutumunu sürdürüyor. Lakin Yunanistan hala Rumların egoları ile katılığını sürdürüyor.
Bu iş nereye kadar gidecek? Orada koskoca büyüyen bir Türkiye, dünyaya açılan koca Türkiye, Avrupa ve bütün dünyaya mal satan ve AB’ye alınmayan bir Türkiye var. Bir de kendi adalarını bile satışa çıkaran ekonomisi çökmüş ama AB’ye girme becerisi göstermiş bir de Yunanistan var.
Türkiye’nin NATO içindeki güçlü konumu hala bütün dünyanın gözleri önünde duruyor.
Yunan politikacılar da farkındadır Türkiye’ye ve Kıbrıs Türklerine yapılan AB haksızlıklarının.
Süreç bir noktaya gelince, Yunan-Rum çatışmasını da gündeme taşıdı. Bakınız Yunan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos ile DİSİ ve Avrupa Halk Partisi’nin Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) milletvekili Eleni Theoharus arasındaki büyük çatışmaya.
Karşılıklı suçlamalar ve ithamlar, Rumların davranış bozukluğundan kaynaklanır bence. Hatta o davranış bozukluğunun temelindeki neden, Rumların Yunan politikacıları bir kukla gibi oynatmasıdır. Eleni’nin aynı anlayış içinde koskoca Yunan Dışişleri Bakanı’na kafa tutması ve Anastasiadis’in ona arka çıkması, çok büyük bir çatırdamayı gösterir. Lakin şu da bir gerçektir ki, Venizelos da yenilir yutulur bir lokma değil. Dolayısı ile Rumlar bu kez sert bir kayaya çarptı.
Anastasiadis bu olumsuz duruma ne diyecek? Elbette ki “Yunanistan’la her zaman bir bütünüz” mesajını verecek. Yani durumu düzeltmek adına bir çıkış yapmıştır Anastasiadis.
Demek oluyor ki, Rumlar hala Yunanistan’la oynamaya ve Yunan politikacıları bir kukla gibi görmeye devam ediyor. İşte yukarıda belirttiğim gibi Venizelos gibi gerçekleri gören ve Rum politikacıları uyaran o gerçekçi politikacılardan biri olsa gerek.
Her zaman söylediğimiz noktaya geliyoruz galiba. Her zaman vurgu yaptığımız şey, Yunanistan’ın artık Rumların hatalarına prim vermeksizin, Türk-Yunan ilişkilerini geliştirmesi ve yeni dostluklarla yeni komşuluk anlayışlarıyla geleceğe yelken açmalarıdır.
Her zaman her şey Rum politikacıların istekleri doğrultusunda olmaz ve olamaz da. Belki de bir süre sonra Rumlar ve kilise, Venizelos’u aforoz da edecek.
Ben ve benim gibi nice insan, Venizelos’un gerçekleri görmekte olduğunu ve yenen Türk haklarına karşın, Rumların tek taraflı olarak AB’ye alınışının yanlışlığını gördüğünü söylemektedir. Bu iş nereye kadar gidecek? Geçmişte AB’de boy gösteren şarlatan Rumların bir AP Milletvekili Matsakis vardı. Oradan batıp oradan çıkan bir şarlatan. Ve Yunanistan hep bu türdeki politikacılar yüzünden AB’de zorda kalmışlardır.
Bence artık Yunanistan Rum ağzıyla değil, mantık ve gerçek değerler üzerinden politika yapmalı ve Rumların bu şımarıklıklarına dur demelidir.
Özetle Rumlar, Yunanistan’ın başına bela olmaya devam ediyor...