Galiba Rumlar, Türkleri aptal sanıyorlar.  Tuhaf bir durum.  Adadaki bütün Rumlar, Nüfus Mübadele Anlaşması gereğince kuzeyden güneye, güneydeki Türkler de güneyden kuzeye aktarılmışlardı.  Hem de BM Barış Gücü araçlarıyla.

            Bu durumu her iki taraf da kabul edince, elbette ki kendilerine göç ettikleri topraklarda yeni bir gelecek kuracaklardı.

            Fakat Rumların yeni oyunu, güneye geçen 4 Rum, olmayan sözde “Girne Mahkemesi”nde, “kuzeyde kalan mülklerini kullanamamaları nedeniyle kullanım kaybı olduğu” iddiaları ile Türkiye aleyhine dava açarak, kendilerince Türkiye’yi 40 milyon euro ödemeye mahkum etti.

            Halbuki Mal Tazmin Komisyonu bu maksat için kurulmuştur. Dolayısı ile Rum idaresi yeni bir oyun üreterek, kuzeyde olmayan ve kabul edilmeyen bir “Rum mahkemesi”, sanki kuzeyde egemenmişler gibi Türkiye aleyhine karar almış.

            Hukukçular, bu kararın hiçbir hükmü olmadığını söylüyorlar, ki bu da doğru bir görüş ve değerlendirmedir.

            Demek yarın yine sözde “Girne Mahkemesi, binlerce karar alarak, Türkiye’yi bitirmeyi” kafalarına sokmuşlar.

            Böyle bir geçersiz kararın olmayacağını ve kabul görmeyeceğini bile bile, Rumlar dünya kamuoyu üzerinde gündem yaratmaya çalışıyorlar.  Kendilerince verilecek mesaj, “Gördünüz mü?  Rumlar kuzeydeki mallarını kullanamıyorlar” diyerek, astronomik tazminat rakamlarını kağıda döküyorlar.

            Şayet Rumlar Annan Planı’na evet deselerdi, durum çok farklı olacaktı kendi lehlerine.  Bereket versin ki hayır demişler Annan Planına.  Lakin şimdi çırpınıp duruyorlar.  Çırpınsınlar canım.  Türkiye’yi Kıbrıs’a getirmeyi onlar başardı.  Yıllarca Kıbrıs Türklerinin dilinde tüy bitti, Rumların mezalimlerini durdurmak ve adada insan gibi yaşamak için adaya askeri müdahalede bulunması için.  Ama Türkiye hep soğukkanlı oldu ve olacakları izledi.  Nitekim 19 Temmuz gecesi Rumlar bazı Türk bölgelerine saldırıya başladı.  Ama hevesleri kursaklarında kaldı.

            Bilmem farkında mısınız...

            Rumlar devamlı gündem değiştiriyorlar.  Gündemi değiştirirken de Türkler aleyhine politika üretiyorlar.

            Gündemlerinin son maddesi, sözde Girne Rum Mahkemesi’nde alınan karar ve güneyde yaşayıp de kuzeydeki mallarını kullanamayan Rumların Türkiye aleyhine aldırdıkları tazminat davası.

            Mal Tazmin Komisyonu kimleri kimleri tazmin etmedi.  Koskoca Lordos’u, Dome’un sahibini, Severis’i ve daha nice Rum zenginini.

            Bir de şu manevi tazminat meselelerine parmak basalım.

            Şayet kayıp aileleri Rumlar aleyhine maddi ve manevi tazminat davalarını açsalar, herhalde deprem olur güneyde.  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bütün bunları dikkate aldığında, 50 küsur yıldan beri kayıp olan Türklerin kemiklerinin toprak altından çıkarılışı ve tüm yakınlarının acı dolu yıllarını anlayacaktır.

            Amerika’da bir Amerika’lı komşusunun köpeğini öldürünce, köpeği ölen kadın komşusuna dava açmıştı.  O davada yüklü bir tazminat alan kadın köpeğini kaybetmekten ziyade, psikolojik yıkımı ve acılarını düşünerek mahkeme kararını vermiştir.

            Kaldı ki burada insan hayatı söz konusudur. 

            Demek mesele Rumların çıkarlarına gelince işler değişiyor.  Ya Türklerin çıkarları ve menfaatleri?

            Bir de fotoğrafın diğer yüzüne bakalım...

            Güneyden kuzeye geçen bazı Türkler, Rum mahkemelerinde açtıkları davaları kazanmışlardı.  Hatta bazılarının davaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde sonlanmıştı.

            Türklerin açtıkları davalar, Rumların kamulaştırdıkları mallara dairdi.  Mesela bazı Türk mallarının içinden yol geçmiş, köprüler yapılmış, ayrıca spor tesisleri inşa edilmiş ve daha nice mallar kamulaştırılmıştı.  Ama hiçbir Türk KKTC mahkemesinde güneydeki malının tazmini için, bu şekilde dava açmamıştır.  Neden dava açmadılar?

            Çünkü bir kere daha doğup büyüdükleri o topraklar dönmek ve Rumların mezalimlerine maruz kalmak istememektedirler.

            Rumların bu saçma ve kabul edilmez çıkışları nereye kadar gidecek?

            Şu anda kuzeyde bir devlet, güneyde de bir başka devet vardır.  Dünya kabul eder veya etmez.  Bu adada şu anda iki devlet mevcuttur ve her ikisinin de yapıları, bütün kurumları ile resmi görevlerini yerine getirmektedir.

            Bir başka tuhaflık...

            Rumlar güneye geçmelerine rağmen, hala daha kuzeyde yaşarmış gibi, Lefkoşa Belediye Başkanı, Girne ve Mağusa belediye başkanı seçerler ve bu sav üzerinden poklitika üretirler.  Onların yaptıkları şey, sadece kendilerini avutmak ve olmayan kurumları, varmış gibi içlerine sindirmek ve o hazımsızlıklarını kamuoyuna yansıtmaktır.

            Tıpkı “Girne Rum Mahkemesi” dedikleri gibi.

            Kısacası Rumlardan ne köy olur, ne de kasaba arkadaş!

            Yani bu da, Rumların yeni bir oyunundan başka birşey değildir.