Bir yaz günü sabahı, saat 9,30-10,00 civarında idi. Siyah bir Mersedes, Güvenlik Kuvvetleri Forsunu taşıyarak Laptadaki köy kahvesine yanaştı. Yolun solunda kahvenin tam karşısında durdu. Hemen şöför mahallinde oturan sivil koruma arabadan indi süratle arabanın önünden geçerek arabanın arka kapısını açtı. Ak saçlı gayet güzel giyinmiş. Gri kat elbisesinin düzgün ütüsü, beyaz gömleğinin parlaklığı, siyah gri çizgili kravatı, siyah parıldak ayakabları ona bir Komutan edası veriyordu. Belli ki emekli bir Paşa idi. Yavaşca, yolun sağına, soluna baktıktan sonra kahveye doğru ilerledi. Kahvenin kaldırımında oturan sabah kahvecileri tavla oynayan ve onları seyreden üç beş kişi hemen ayağa kalktı, ,içerideki müşterilerde kapıya yöneldi.
Kahveci Hayırdır inşallah derken
Paşa ‘Selam Aleyküm’ dedi.
Aleyküm Selam ... Buyurun Paşam Hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz dedi Kahveci...
 Herkes... Paşaya yer göstermek için acil bir gayret içinde idiler. Paşa Kahve kapısının hemen dışında bir yerde oturmuştu... Köylüler, elini sıkmak, tokalaşmak için sıraya girdi. Güler yüzler tatlı sözler Paşanın keyfini getirmişti. Hemen söze başladı.
-Sizinle sohbete geldim. Ben 1974 BARIŞ  HAREKATI  Komutanlarındanım...
20 temmuz günü, çok çetin bir mücadeleden sonra, akşam üzeri kaş kararmaya yüz tutmuştu... Yanılmıyorsam tam buralarda karşımıza askeri kıyafetyle bir Mücahit çıkmıştı. Bizimle beraber savaşıyordu... Nihayet gün sonunda ateş durdu. Emniyetimizi aldık. Buralarda bir kahvehane yanında, bir eve yerleştik. Lafı uzatmayım... Öylesine gözü pek ER çok az görmüştüm askerlik dönemimde... Onunla tanişmak istedim.
 Baş Çavuşuma hemen emir verdim. (Getirin O kahraman mücahidi bana) Biraz sonra Baş Çavuş, 25 yaşlarında bir erle döndü. 
Mücahit - Emredersiniz Komutanım dedi ve çakı gibi selam verip hazır ol vaziyetde durdu.
Komutan- Senin adın ne cesur Mücahit?
Mücahit – Ali efendim... ŞAFAK ALİ DERLER BANA...
Komutan – Öylemi ? Ne güzel... Şafak Ali ha... Sevdim bu ismi...
Mücahit – Sağolun Koutanım... Ben SİZİN Kılavuzunuzum.
Şafak Ali lafı ile kahve halkı birden bir şaşkınlık rüzgarı geçirir gibi sarsıldı... Pür dikkat Paşayı dinlemeya başladı...
Komutan - İyi güzel SEN kılavuzumuz ol. Buraları iyi bilirmisin?
Mücahit – Buralarda benim bilmediğim DAĞ, TAŞ yok Komutanım...
Komutan – İyi güzel O zaman... Yarın Sabah hareket ediyoruz. Şu Dağın tepesindeki mevzileri ele geçirecegiz.
Mücahit – Hafif gülümseyerek... ALLAHIN İZNİYLE KOMUTANIM
Komutan – ALLAHIN İZNİZLE ALİ
Tam o sırada kahveci bu ilginç tatlı sohbetin sarhoşluğunda. PAŞAM ne içersiniz ?
Tatlı sohbetinizle ikramı unuttuk...
Paşa – Bir demli çayınızı içelim...
Kahveci – ALİ  iki demli çay yap buraya diye içeride ocaktaki çaycıya çağırdı...
Paşa devam etti sohbete... Sabah olmuştu. Yarı uyumuş, yorgunluktan heyecandan, yarı uyumamıştık. Hemen çağırdım Baş Çavuşu...
Herkes hazır mı Çavuş?
Hazır Komutanım...
ALİ hazır mı?
O herkesden önce kalkmış... Çayları bile demlemiş...
Öylemi... Şimdi anladım Ona niye Şafak Ali demişler...
Şafak önde biz arkada burdan bu toprak yollardan Dağa tırmanışa geçtik. Nasıl o tepeleri hiç dinlenmeden aştık bilemiyorum. O ne güçtü ne azimdi ASKERİMDE.  Ateş altında hiç yılmadan hedefe ulaşmak için ilerliyorduk. Karşıda bize Kan kusturan bir mevzi vardı... 100 metre kadar ilerde... Bir mevzinin bizi bukadar uzun süre durdurması, tam ağırıma gitmişti ki... Bir de baktık ŞAFAK ALİ iki elinde bombalar Yunan mevzisinin tepesinden içeriye daldı... Müthiş bir manzara idi. Ardından çok kuvvetli bir patlama... Mevzi tamamıyle havaya uçmuş... ŞAFAK ALİ şehit olmuştu. Çok aradık cesedini bulamadık... Belki mezarını yaparız diye...
ÇAYLAR PAŞAM...
PAŞA başını kaldırdı... karşısında ŞAFAK ALİ DURUYORDU
ŞAFAK SEN HA... SEN HİÇ YAŞLANMAMIŞSIN !!!
ŞAŞKINLIKTAN PAŞA NE SÖYLEYECEĞİNİ ŞAŞIRMIŞTI.... AYAĞA KALKMAK İSTEDİ KALKAMADI. Hemen kahveci müdahale etti. Er Subayı yanına koştu kolundan tuttu onu sandalyesine oturttular...
KAHVECİ – PAŞAM  O  ŞAFAK ALİ  DEĞİL… ONUN TORUNU...
 ŞAFAK ALİ  DAĞDA KİLİSE YAKINLARINDA 1964 DE ŞEHİT OLDU...
 MEZARI BOĞAZ ŞEHİTLİĞİNDE...
BELKİ CANER Dİ, BELKİDE SONAY...
BU YAZIMI BİZLERİN NAMUS VE ŞEREFİNİ, GURURUNU, ONURUNU, HAYSİYETİNİ KORUMAK İÇİN  CANLARINI  FEDA EDEN BÜTÜN BOĞAZ ŞEHİTLERİMİZE ARMAĞAN EDİYORUM... RAHAT  UYUYUN...
HEPİNİZ NURLAR  İÇİNDE YATIN...
NE  BİZİ O MENHUS GECE KİLİSEYE  DANSÖZ  GETİRİP TUZAĞA DÜŞÜREREK SATAN ŞİMDİLERDE DEMOKRASİ  HAVARİSİ  KESİLENLER, NEDE ÜÇ BEŞ YAVŞAK  BİR İKİ TANE YUMUŞAK GAZETECİ  BOZUNTUSU  BİRKAÇ ATEİST DİNSİZ İMANSIZ , DİNİMİZE MİLLETİMİZE, BÜYÜKLERİMİZE, HER FIRSATDA HAKARET EDEN TİPLER BU YAVRU VATANI YABANCILARA NE KADAR PEŞKEŞ ÇEKSELER SİZİN BİZE BIRAKTIĞINIZ EMANET ETİĞİNİZ TOPRAKLARI SATAMIYACAKLAR, ... SATIRTMAYACAĞIZ ,SATIRTMAYIZ....
Barışa giden yolda herzaman varız. Ama onurlu güvenli haysiyetli ve bizlere refah getirecek bir Barışa... TÜRK BAYRAĞININ, TÜRK MİLLETİNİN GÜVENCESİ ALTINDA...
Bazı yazılar var ki gücelliğini uzun zaman korur. İşte O yazılardan biride Sayın Erten Kasımoğlunun aşğıdaki yazısını VATAN ın web sayfasından bir daha okumanızı sağlık veriyorum. Çünkü Türk gençliğinin Rum mezalimi altında yaşadığı O günlerin gerçek yansımasıdır ve hakiki çok önemli tarihi değere sahiptir.
Benim bu yazımda daha önce bu muteber gazetede yayınlandı. Bu günlerin hatırasına bir kez daha yayınlanmasını uygun gördüm.

“Özgürlük için, hiç umursamadan ödediğimiz bedeller.."
 Birkaç gün sonra çocukluk ve ilk gençlik yıllarımıdan beri özlem duyduğumuz Türkiye ve Mehmetçik ‘le kucaklaşacağımızdan habersiz o günlerin mütevazi olanakları içinde düğün yapıyorduk!...
Düğün arabamızın önünde Türk bayrağı, Kırnı köyünden gelini alıp Lefkoşa’ya doğru yol alırken ,solumuzda Dikmen, sağ tarafımızda bomboş kıraç Gönyeli ovalarına beş gün batımının ardından Kıbrıs Türkü’nün Özgürlük ve bağımsızlığa kavuşmasının müjdesini veren paraşüt birliklerinin birer ak güvercin gibi süzülerek bu ovalara ineceğini hangimiz aklımızın ucundan geçirebilidirdi ki!..
Bizim kuşak, “yarın ne olacak” endişesi içinde doğup büyüdügümüz topraklardan yaban ellere iş ve aş için göç etmenin yollarını arıyor, ya da biraz daha sabredip kendi toplumsal sosyo-ekonomik koşullarımızın iyiye gitmesi için çaba harcıyorduk...

SAYGILARIMLA SAYIN OKURLARIM
MEHMET CEVAZ