Olayların üzerinden zaman geçince, bazıları gerçekleri göz ardı ederek “şöyle yapılsaydı, böyle olmazdı” gibisinden yeni tartışmalar açmaya çalışmaktadır.
Bu gibi konuların tartışmaya açılarak gündeme getirilmeye çalışılması aslında gerçekleri unutmak ve unutturmak düşüncesinden kaynaklanmakta ve ayni zamanda gerçekler üzerinde şüphe uyandırarak kitlelerin inançlarını sarsma gayesi gütmektedir.
İşte bu türden eğilim içerisinde olanlar son zamanlarda Kıbrıs Barış Harekatı konusunda da benzer tartışmalar yaparak kamuoyunda Türkiye’nin yanlış yaptığı kanısı uyandırmak istemektedirler.

*

Yanlış kanı ve düşünceler oluşturmak isteyenlerin söyledikleri şudur:
“Türkiye, müdahalede bulunduktan sonra düzeni sağlayıp gitmeliydi!..”
Bunu söylemek ve iddia etmek şüphesiz ki ya gerçekleri bilmemek, ya da gerçekleri göz ardı ederek safsatada bulunmaktır.
Türkiye çok zor şartlar altında Barış Harekatı’na girişmiştir. Bunu da en son çare olarak gündeme getirmiştir.
Yapılan diplomatik girişimler ve gösterilen çabalar sonuç vermeyince, Barış Harekatı’na kaçınılmaz olarak başvurulmuştur.
Barış Harekatı, öyle misket oynar gibi gülerek oynayarak yapılmamıştır. Harekatta kan ve can verilmiştir.
Barış Harekatı başladığı andan itibaren uluslararası alanda harekatın durması yönünde girişimlerde bulunularak ateşkes sağlanmıştır.
Ateşkes sağlandıktan sonra Kıbrıs’ta düzenin sağlanması için Cenevre’de görüşmelerde bulunulmuş çeşitli öneriler masaya sunulmuştur.
Tüm diplomatik girişim ve çabalara rağmen Kıbrıs Rum tarafı önerileri kabul etmeyerek oyalama taktiği gütmeye ve görüşmeleri uzatmaya çalışmıştır.
25 -30 Temmuz 1974 tarihleri arasında yapılan 1.Cenevre’ görüşmeleri sonucunda 30 Temmuz’da üç garantör ülke bir anlaşma imzalamıştı.
Bu anlaşmaya göre Kıbrıs Rum tarafı, Türk yerleşim yerlerinden çekilecek, karma köylerin güvenliğini BM’ye bırakacak, esirleri bırakacak, iki taraf arasında bir güvenlik bölgesi oluşturulacaktı.
Ancak, Kıbrıs Rum tarafı varılan anlaşmaya uymadı.
Esirleri bırakmadı, işgal ettiği Türk yerleşim yerlerinden çıkmadı, karma köylerde güvenliği BM’ye bırakmadı.
2. Cenevre görüşmeleri 8 Ağustos 1974’te başladı. Ancak aradan geçen sürede Rum tarafı anlaşmada belirtilen hususlara uymadı.
Türk tarafı 1.Cenevre görüşmelerinde varılan anlaşmaya uyulması için tarih saptanmasını istedi. Rum tarafı buna yanaşmadığı gibi düzenin yeniden oluşturulması için sunulan önerileri reddetmiş, oyalama taktiği güderek görüşmeleri oyalamış ve silahlanmaya başlamıştı.


*


Barış Harekatı’nın ikinci safhası bir zorunluluk üzerine başlatılmıştır. Ve başladıktan hemen sonra da harekatın durdurulması için uluslar arası baskılar yapılmaya başlanmıştır. BM ateşkes kararı almıştır.
Gerçekler böyle iken gerçekleri bir kenara atıp “şöyle yapılsaydı” demek safsatadan öteye gitmez.
Böylesi davranış içerisine girenler, safsataları ile kamuoyunun kafasını bulanıklaştırmaya, kitlelerin inançlarını yıkmaya çalışmaktadır.
Fakat ortaya atılanlar safsatadan ibaret olduğu için hiçbir zaman gerçeklere galebe çalamaz. Bu da bir gerçektir.
Tarihi gerçekler ne kadar çaba gösterilse de değiştirilemez.
Safsatalar tarihi gerçeklerin yerine konulamaz.
Safsatalara rağmen belgeler ve gerçekler yerinde durmaktadır.