Kıbrıslı Türklerin en öne çıkan karakteristik özelliklerinden biri de çok büyük maddi kayıp veya başarısızlıklarla ya da sıkıntılarla karşılaşılan durumlarda bile, doğal bir üzüntü dalgasını savuşturduktan sonra “sağlık olsun” deyip yoluna devam etmesidir. Toplumumuzun bu sağlık hassasiyeti, özellikle son yarım yüzyıldır büyük sosyal ve siyasal değişikliklerin yaşandığı bir adada, büyük stratejik planların programların habire uygulamaya konulduğu bu bölgede herşeye rağmen tutunmasını sağlamakta büyük etken olmuştur. Gelecekle ilgili olabilecek kuşku ve kaygıların savuşturulmasında da psikolojik olarak “hele sağlık olsun, onlar da gelir geçer” duygusu vardır ve toplumun bu mukavim elastikiyeti, toplumsal zekasına daha da artılar katarak ileriye her zaman ümitle bakmasını sağlayarak, ülke ve dünya koşullarına uyum yeteneğini artırmaktadır.
Ancak geçmişte yaşanan onca tecrübeler ve edinilen toplumsal deneyimlerle, yaşam koşullarına uyum yeteneğimizin ortaya çıkardığı oldukça yüksek kollektif zekamız, son iki-üç on yıldır gittikçe artmakta olan sağlık sorunlarımızı çözmekte bizlere her nedense pek de yardımcı olamamaktadır.
Kamu görevlerinde çalışmış ve şu an 60 ve 50 üzeri yaşlarda olan insanlarımız, çok uzun yıllar devlet hastahanelerinde aldıkları kaliteli sağlık hizmetleri ve parasız ilaç tedariklerini iyi bilmekte ve hatırlamaktadırlar. Özellikle 1990’lı yıllardan sonra devlet sağlık hizmetleri daha da kötüleşmeye başlamış ve bugün daha da sorunlu bir karmaşaya sürüklenmiştir.
Bugüne kadar gelip geçen siyasal iktidarlar seçim manifestolarında bu konuyu öncelikleri arasında göstermiş olmakla beraber,  fiiliyatta genel kötüye gidişi durduramamış, günlük geçici önlemlerle idare edip, köklü değişiklik gerektirecek sağlık plan ve programlarının uygulanmasını bir türlü hayata geçirememişlerdir. Bazan ileriye doğru atılan bazı olumlu adımlar da sonradan gelen iktidarlar tarafından adeta harcanmıştır. 
Kanser Taraması olarak başlatılan programın bugün ne hallere düştüğünü herkes bilir.
Kuzey Kıbrıs’ta tüm kesimlerin maddi güçleri oranında katılıp ancak eşit şekilde yararlanabilecekleri bir sağlık master planının hayata geçirilmesine acilen ihtiyaç vardır. Bu konuda hiç zaman kaybetmeden harekete geçilmesi ve yurt içi ve yurt dışında yetişmiş insan kaynaklarımızdan da azami ölçüde yararlanılması toplumsal önceliklerimiz arasında olmalıdır.
 Ülkemizdeki özel hastanelerin yaratmış oldukları sağlık borsasından başlayarak, devlet hastanelerinde her gün yaşanmakta olan acınaklı tablolardan hiç söz etmek bile istemiyorum.
Doktorların ve sağlık çalışanlarının yıllarca biriktirilmiş sorunlarının sarmalından, özel- kamu ikileminin parasal döngülerinden bunalan yurttaşlarımızın çok haklı ahlarından vahlarından da vazgeçtim. Ama ne olur bu SAĞLIK konusunu çok sağlıklı bir şekilde ele alın ey siyasi parti yetkilileri. Ola ki günü gelir size de bir yararı dokunur bir gün mutlaka.
Kıbrıslı Türkler olarak küçük bir toprak parçasında küçük nüfusumuzla “sağlık olsun” diyerek herşeye katlanıyoruz da, sağlık da kendiliğinden “salınmışız çayıra, Mevlam kayıra” cinsinden olmuyor.
Seçimler nedeniyle tüm siyasal partilerimizin görsel tanıtım programlarında yer alan insanların görüntüleri çok sağlıklı maşallah.  Dedeler, neneler, babalar anneler çocuklar ve torunların yer aldığı görsellerden sağlık ve mutluluk fışkırıyor Maşallah. Bu biraz da eski Sovyetler Birliği zamanından kalan, mutlu Sovyet yurttaşları profillerini hatırlatıyor, o dönemleri yaşamış olanlar için. Ancak bu ülkede binlerce insanımızın yeterli sağlık hizmeti alamamakta oluşu ve sağlıksız yaşamakta oluşu da apaçık meydanda.
Bu toplum için halkımız iyiliği için ne yapacaksanız yapın ey siyasi partiler de sağlık olmadan da olmuyor ha. Bunu da böyle bilin. Sadece sağlıklı insan görselleriyle sağlıklı ve sağlık olmuyor!