Çok değerli dostum Mehmet Savarona da dünya ile heasbı kitabı kapattı.  Elbette herkes bu hesabı kapatacak da, arkada kalanlar gidenin anıları ile yaşayacak veya yaşamaktadır.

                Ta ilkokul çağlarımdan tanıdığım sınıf arkadaşım Mehmet Savarona (Nam-ı diğer Mehmet Rasıh)’ın genç denecek yaşata vefatı gerçekten beni ve tüm sevenlerini derinden üzdü.

                Haydarpaşa İlkokulu’nda iken toplu halde resim çeker, albümlerimize koyardık.  O fotoğrafta iki sarışın arkadaşımız vardı.  Bunlardan birisi eski Yüksek Mahkeme Başkanı Metin Hakkı, diğeri de Mehmet Savarona’ydı.  Yani sarışınlar o kadar kara başın arasından seçilirlerdi.

Haydarpaşa İlkokulu’nun biber ağaçları altında birlikte pirilli ve topaç oynardık.  Onun yanında Mehmet’in kovboy filmlerinden etkilenerek devamlı oyuncak tabancaları ile kovboyculuk oynamasını hala unutamam.

                Onu biraz da kabına sığamayan, hareketli ve cesur bir çocuk olarak tanıdım diyebilirim.  Rahmetlik annesi Hatice Hanım bir gün şöyle demişti bana.

                “Ne yapacağız bu Mehmet’i?  Bir türlü kabına sığamıyor.”

                Hatice Hanım emekli, muhterem bir hanımefendiydi.  Hatta kütüphanede bile çalışmış hanımefendi bir insandı.  Evlatlarının mükemmel yetişmesi için canını dişine takmıştı.  Tabii ki Mehmet’in o kabına sığamamasının nedeni, anne babasının ayrı olmalarıydı bana göre.  Ama o, çok zeki ve saygılı bir çocuktu, bütün hareketliliğine rağmen.

                Lisede yollarımız ayrılmıştı.  O yüksek tahsile gitti, ben memuriyete intisap ettim.  Anımsadığım kadarı ile eğitimini arkeoloji üzerine yapmıştı.

                Onun yüksek tahsile gidişinin hemen sonrasında, diğer Erenköy Mücahiteri gibi Erenköy macerası başlamıştı.

                Yüreği vatan ve bayrak sevgisi ile dolu bir insandı sevgili Mehmet. 

                Esasında Erenköy, diğer mücahitler gibi onun kayıp zamanlarının bir beldesiydi.  Neticede Türkiye’ye dönen diğer Erenköy mücahitleri gibi, o da dönüp eğitimini tamamlamıştı.

                O gençlik yıllarında özellikle 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında onun girişimciliğine hayrandım.

                Yıllar bizi yeniden bir araya getirdi..  Girne’de Kervansaray koyundan bir arazi satın almış ve küçük bir turistik tesis yapmıştı.  O günlerdeki görevim icabı sık sık bir araya gelirdik.  Neticede onun yapmış olduğu turistik tesise onay verip işlemesini başlattırmıştık.

                Ne kadar insan vardır devlet kapılarında çalışıp bir maaşa talim eden.  Mehmet Savarona öyle bir insan değildi.  Mutlaka kendine yeni bir gelecek hazırlayacak, ailesine yeni bir ekmek kapısı açacaktı.  Nitekim öyle olmuştu.  Memuriyetten emekli olunca bu işle uğraşmaya başlamıştı.  Sorunları oldu mu hemen bakanlıktaki odama gelir, hem karşılıklı kahve içer, hem de işini konuşurduk.

                Malum hepimizin Sarayönü dediğimiz Atatürk Meydanı, bütün emeklilerin mekanıdır.  Ben de zaman zaman oraya uğradığımda, onunla orada karşılaşır ve eski günleri yad ederdik.  Biraz da turizmden, ülke  gelişmesinden ve gidişatımızdan söz ederedik.

                Davranışları yıllar öncesinin heyecanlı insanını sergiliyordu.

                Onunla galiba bir birbuçuk ay önce görüşmüştük.  Göbeği aşağıya sarkmıştı.  Bayağı kilolanmıştı.  Kendisine şöyle demiştim.

                “Bu göbek, yakışıklı Mehmet Savarona’ya yakışmadı.”

                O da rahatsızdı kilolarından.  O da bana şöyle demişti:

                “Haklısın Güvenir kardeş.  Yerden göğe kadar haklısın.  Ama bir türlü bu kiloları veremiyorum.”

                Gerçekte onu, sırım gibi vücudu ve yakışıklı haliyle Amerikan artistlerine benzetirdik.  Lakin zaman ve yıllar acımasızdır.  Ne gençlik kalır, ne de yakışıklılık yıllar içinde.

                İşte öylesine şaka ile karışık bir imada bulunmuştum kendisine.

                Onun ölümü gerçekten çok acı oldu.

                Mehmet Savarona kardeşime Allah’tan gani gani rahmet, yaslı ailesine sabırlar ve başsağlığı dilerim.