Rumca’yı konuşmakta zorlanırım ama konuşmaları oldukça iyi anlarım. Yazmayı beceremem ama şöyle böyle okurum.

Sürecin doğal bir sonucu olarak radyo, araba yolculukları dışında yaşamımdan çıktı. Araba yolculuğum sürerken radyo genelde açık olur. Daha çok müzik ya da haber dinlerim ama sürücü değilsem, radyo kanallarında gezinti yaptığım da olur.

Birkaç gün önce bir Rum kanalında müzik programı olduğunu sandığım bir programa rastladım. Program sunucusunun okuyucularla diyalog kurduğu bir programdı ve -sanırım- istekler çalınırdı. Ben o kanala geçtiğim an da öyle bir diyalog vardı. Diyaloğa son veren sözlerini söylerken bir anda tüylerimi diken diken eden bir şeyler söyledi sunucu dinleyiciye: “İzmir’i kaybedişimizin 96’ncı yılında olduğumuzu unutmayalım.”

“Bu ne bu diye” diye aklımdan geçirdim. Bu bir “sayıklama” ya da “düşleme”dir diye düşündüm. Ama bu, “birinin sevgiliye aşk ilan etmesi,” “torunu ile oynaşan dedenin çocukça sevinci,” “kendisini buğday ambarında gören aç farenin sevinç çığlığı” ya da “düşünde zengin olan yoksulun mutluluk dışavurumu” gibi bir “sayıklama” ya da “düş görmesi” değildi. Düpedüz bir “hezeyan”dı, ya da daha yalın Türkçe’yle anlamsız, saçma sapan, abuk sabuk bir sözdü. Bir gerçeğin, potansiyel bir tehlikenin, şövenizm ve ırkçılığın dışavurumuydu. Tam bir  ''Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler" örneği idi. (Koca Ragıp Paşa’ya ait olan dizeyi, bu sayfada çokça kullandım. Yaptığı hırsızlığı, ya da başka yasal/uygunsuz olmayan davranışını, yiğitlik yaparmış gibi anlatmak anlamındadır.)

Ne ilginçtir ki Yunanlılar bakımından İzmir’in yitirildiğini söyleyen yalnız rastgele dinlediğim sunucu değil! Ilımlı Rolandis de söylüyor bunu!

ILIMLI ROLANDİS DA İZMİR’İN YİTİRİLİŞNİ UNUTMADI

Rum dışişleri eski bakanı Rolandis, arada bir ılımlı görüşler, gerçekçi ve eleştirel “çıkış”lar yapar. Genellikle de Kıbrıs Rumları’nın birçok fırsatı heba ettiğini söyler ama 19 Ekim 2016’da kamuoyu ile paylaştığı bir yazısında, Kıbrıs’ı İzmir’le benzeştirerek, doğrudan değil de dolaylı ama anlaşılır biçimde, Kıbrıs’ın da (herhalde Kuzey Kıbrıs’ı kastediyor) İzmir’in alınyazısını paylaşabileceği uyarısı yaptı.

Rolandis’e yakıştırılan ya da kendi kendine yakıştırdığı ılımlı kişiliğe hiç de uygun düşmeyen bağnaz helenist söylemler var o yazıda! Özeleştiri yapılıyor gibi görünse de dolaylı mesajlar müthiş, korkunç, şöven, ırkçı ve düşündürücü! Bu bağlamda, İzmir için yakılan ağıtlar anımsatılırken, Yunanlı tarihçilere atfen, Elenizm’in, Küçük Asya Felâketi ve Lozan’la “İyonya, Trakya ve Pontus Elenizmi”nin tarihteki 3000 yıllık muhteşem yürüyüşünü tamamladığı belirtilir. Açıkça söylenmiyor ama tabii ki Kıbrıs da, (benzeştirdiğine göre) İzmir, İyonya, Trakya ve Pontus gibi, “3000 yıllık muhteşem helenistik yürüyüşün” bir parçası olsa gerek! 

Sözü edilen coğrafyalar (İzmir, İyonya, Trakya ve Pontus gibi), 1796’da yapılan ünlü Megali İdea haritasında, Kıbrıs’la birlikte düşsel “Büyük Yunanistan”ın parçasıdır ve gerçek şu ki, Rolansis’in “3000 yıllık tarih" dediği o düşsel haritanın gerçek diye sunduğu şey, düşsel bir tarihten başka şey değildir.

Evet, öyle bir tarih ve uygarlık vardı ama bu tarih ve uygarlığın yok oluşu 1920’lerde değil, yüzyıllarca önce gerçekleşmişti. Rolandis, yüzyıllar öncesinin tarih ve uygarlığına sahip çıksaydı, elbette ki ona diyecek bir şeyimiz olmazdı, çünkü gerçekten de var olan, bizim de hayran kaldığımız bir tarih ve uygarlıktan söz ediyor olacaktı.  

Üstelik düşsel bir tarih yanında, hâlâ daha 9 Eylül 1922'nin ve sonrasının hesabını yapan; Asia Minor (Küçük Asya) dedikleri Anadolu topraklarında neden oldukları felâketten, kırım ve kıyamdan doğru dürüst pay çıkartmayan; generallerini ve bakanlarını Anadolu'yu işgal etmeleriyle cinayetlerden değil, başarısızlıklarından sehpaya götüren bir anlayışın yansımaları söz konusudur.

“SU YOLUNU BULUR (MU?)

 “Rumlar bütün adanın tek sahibi olma imtiyazını sürdürmek istiyor. Kıbrıslı Türkler’le ne yetkiyi, ne zenginliği paylaşmak istemiyor.”

Yukarıdaki sözler, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, New York’ta BM Genel Sekreteri ile görüşmesinden sonra söyledikleri!

Aslında konunun o kadar da basit olmadığı çok açıktır. Rumlar, bütün adanın tek sahibi olma imtiyazını sürdürmek istiyor, çünkü adayı, Rolandis’in sözünü ettiği “İyonya, Trakya ve Pontus Elenizmi”nin tarihteki 3000 yıllık muhteşem yürüyüşünün bir parçası olarak görüyorlar.

Bu Elenizm sevdasından dolayıdır ki, Kıbrıs sorununun federal çözüme kavuşturulması artık hayale/ütopyaya dönüştü. Kaldı ki sorun federal çözüme kavuşturulsa bile, Rumlar’ın olası federasyonu içselleştirmeleri kolay olmayacaktır: Birçok veri, olası bir çözümden sonra da Rum Halkı’nda, Kıbrıs Türk Halkı’nı her yönden (statü, kimlik, ekonomi, kültür ve saire) eritme ve erozyona uğratma amacından sapmayacak güçlü Helenistik ve Ortodoks dinamiklerin varlığını açıkça göstermektedir. Potansiyel olarak bu amaç doğrultusunda çalışacak Ortodoks Kilisesi gibi bir kurumun, parlamentolarında temsil gücü olan bir partinin ve eski EOKA’cılar gibi grupların varlığının söz konusudur. Buna Rolandis gibi ılımlıların bile kafasında olan düşsel Elenizm tutkusunu da ekleyebilirsiniz.

Kıbrıs Türk Halkı, bunun ayırımına varmak ve kendisine bir rota çizmekle yüz yüzedir ama hâlâ daha tek çare olarak, aslında ağzımıza verilen “yalancı meme”den başka şey olmayan, bilinen görüşme sürecinden umutlu olanlar; hatta federal çözüme ulaşamamanın suçunu kendimizde ve de Türk garantisinde arayanlar vardır. Bu söylemler de sayıklama/düşleme olarak kabul edilse de mide bulandırıcıdır. 

Sürecin, “suyun yolunu bulması” gibi, gerçekler karşısında yolunu bulacağını, helenistik hezeyanların, Kıbrıs Türk Halkı’na gaflete düşmemesi için uyarıcı etki yapacağını; içimizden kaynaklanan sayıklama ya da düşlerin, kendi kendini zehirleyen akrep işlevine dönüşmemesini ümit edelim.