İsmail BOZKURT

         Bir önceki gün, yani 18 Ekim 2020 Pazar günü, altı ay gecikmeli  Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu yapıldı ve Ersin Tatar, beş yıl için KKTC’nin beşinci Cumhurbaşkanı oldu. Kendisini içtenlikle kutlar, başarılı bir cumhurbaşkanlığı dilerim.   

Keşke bu seçim belleklerde “demokrasi şöleni” olarak yer etse! Ne yazık ki öyle olmayacağı kesin! Geride derin izler, ötekileşmeler, hatta yaralar kaldı. Sayın Tatar’a düşen görev, bu kötü izleri ve yaraları sarmak, toplumun birlik ve bütünlüğünü sağlamak olmalıdır.

            Yazılarımı izleyenler, bu seçimde yaşanmış ya da yaşandığı savlanmış birçok konuya, seçim gündemi olmadığı zamanlar yazdığımı anımsayacaklardır. Bu seçim için de söylenecek çok şey var ama bu aşamada bunun “davulcu yellenmesi”nden çok da farkı olmayacağını düşünüyorum.

            Gelin bu gün güzel bir kitabı konuşalım.

“VAROLUŞ MÜCADELESİNDE MAĞUSA SANCAĞI”

         Bu adada, 1878’den başlayan ve süregiden bir varoluş savaşımımız vardır. Hem de gerçek anlamda, efsanevî bir savaşım! Bu savaşımda, nice bilinmeyenler, daha doğrusu yazılmadığından toplumsal bellekte izi olmayanlar olduğunu bilmek insanı üzüyor.  

         Genel olarak ne varoluş savaşımımızın; ne özelde 1955 – 1974 arasındaki direnişimizin; ne 21 Aralık 1963’ten sonra bizim bakımımızdan buharlaşan devlet boşluğunu dolduran direnişimizin simgesi TMT ve onun öncesindeki küçük direniş gruplarının gereği gibi yazıldığını ve toplumsal belekte doğru biçimde yer aldığını düşünmüyorum. 1955 – 1974 arasındaki dönemin çok az yazılan bir yönü de, yörelerin ya da yerleşim birimlerinin (kent, kasaba ve köylerin) direnişidir. . 

1930’lu yılların başında dünyayı kasıp kavuran Büyük Ekonomik Buhran sırasında ABD’de, karşılıksız olmaması düşüncesiyle üretim karşılığında kişilere parasal transfer yapmak için birçok yönteme başvuruldu. Biri de yerleşim yerlerinin monografik çalışmalarını teşvikti ve bu uygulama dolayısıyla ABD’nin, yerleşim yerlere yönelik monografik çalışmalar bakımından zengin bir birikimi vardır.   

Bu örneği şunun için anlattım: Bizde de bu işin önemini ve yaşamsallığını   bilen siyasal erkler olsaydı, genelde varoluş savaşımımız, özelde yerleşim birimlerinin direniş öyküleri konusunda zengin bir birikimimiz olabilirdi.  Ne yazık ki olmadı.

Yakın bir geçmişte düzenlenen iki “Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi ve bu mücadelede TMT’nin yeri” konulu sempozyumlarda, yerel direniş öykülerinin sunumlara konu edilmesini özendirmeye çalıştığımız halde çok iyi sonuç aldığımızı söyleyemem.  

***

Konumuza dönelim: Değerli dostum Turgay Bülent Göktürk’ün kaleme aldığı “VAROLUŞ MÜCADELESİNDE MAĞUSA SANCAĞI,” adı üstünde tam da savunduğum ve olmasını istediğim bir şeyi, Mağusa Sancağı’nın direniş öyküsünü, yakından tanıdığım Hilmi Kırgın’ın arşivinden anlatıyor. Zaten kitabın üst başlığı da “Hilmi Kırgın (Hilmi Komutan)’ın Arşivinden!” biçimindedir.

Sayın Göktürk’ten, kitabın hazırlanışında kullanılan “belgelerin esasını, Hilmi Kırgın’ın Dal - II görevinde bulunduğu Mağusa Sancağı’na ait bilgiler”in oluşturduğunu öğreniyoruz. Sonuçta, “çatısını Sancak Ceridesi’nin oluşturduğu, diğer belgelerle de gelişen olayların desteklendiği bir kitap” ortaya çıktı. Kitaptaki “bazı olaylar, o dönemleri yaşamış olan şahitlerin ifadeleriyle teyit edildi.”   

            “Sancak Ceride”sinin ne olduğu bilinmeyebilir. Bunun, günlük olayların saat saat kaydedildiği, Sancağın “kurumsal günlüğü” olduğunu söyleyebilirim.  Nitekim kitapta olayları hem günü gününe, hem saati saatine izlemek olanaklı! Bu günlüklerden edebiyatımıza, öyküler, romanlar da kazandırılabileceğini belirtmiş olayım.  

        Rahmetli Hilmi Kırgın’la yakından tanışma olanağına kavuşmuştum. Tanıştığımızda Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Sivil İşler Ve Halkla İlişkiler Başkanlığı’nda çalışıyordu. Zaman zaman görüşüyorduk.

      Hilmi bey bir gün bana bir dönem BM Barış Gücü Komutan Vekilliği de yapan İngiliz Generali Michael Harbottle’ın anı kitabı The Impartial Soldier (Tarafsız Asker) kitabını gösterdi ve daha önemlisi kitabın Geçitkale/Köfünye ve Boğaziçi/Aytotro köyleri ile ilgili geniş bir bölümünün Türkçe çevirisini verdi. Direniş yıllarında, o bölgede görev yaptığımdan, “bu bilgiyi en çok senin bilmen gerekir” gibi bir şeyler de söyledi. O kitabın ve bölgemle ilgili bölümün Türkçe çevirisinin ne kadar işime yaradığımı anlatamam. Bu olay benim için Hilmi Kırgın’ın anlamlı anlayış ve geniş bakış açısının somut kanıtıdır ve onu her anımsayışımda bu olay canlanır gözümde!

***

      Hilmi Kırgın yalnız yaptığı görevlerle değil, bıraktığı arşiv belgeleriyle de anımsanacaktır. Onu saygı ile rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun.

      Değerli dostum Turgay Bülent Göktürk, toplumsal belleğimize çok değerli  bir yapıt kazandırdı. Onu yürekten kutluyorum. Ondan daha nice benzer eserler bekliyoruz. Başta kendisi, tüm katkıda bulunanlara sonsuz teşekkürler…