Bütün dünyada var olan bir anlayış vardır, insanları etkileme adına.  O da, “Psikolojik Savaş”tır.

            İnsanın yapısında var olan psikolojik ve sosyolojik etkileşimler, mutlaka günü geldiğinde kendini gösterir.

            Hani bir adama “Kırk gün sen delisin” dediler da, adam delirmiş...  Bu da onun gibi birşey.

            Özellikle çok gelişmiş ülkelerde psikolojik savaşın arkasında yatan düşünce pek kabul görmez de, yine etkileniyor insanlar yalanlardan, seçim meydanlarında atılan saçma sloganlardan ve bir sürü zırvadan.

            Yine aynı misali vermek istiyorum psikolojik savaş anlamında.

            Hitler Almanya siyasi hayatında halkı etkilemek adına şu ifadeyi kullanmıştı:

            “Yalan söyleyin, elbette inanan çıkacaktır.”

            Doğru bir yöntem yani, kendi adına.

            Psikolojik savaş, Birinci Dünya Savaşı’nda daha somut bir şekilde kendini gösterdi.  Tam olarak anımsayamıyorum...  O savaş günlerinde bir ülke kendi uçak alanına yüzlerce maket uçak yapmıştı, dışa güçlü bir mesaj vermek için.  Yani bir aldatmaca gibi...

            O maket uçakları gören, savaşa katılmış karşı ülkeler şöyle bir saptama yapmışlardı:

            “Filan ülkenin şu kadar savaş uçağı vardır.”

            Halbuki içi boş bir plandı o ama etkili olmuştu.

            Şimdi içinde yaşadığımız seçim sürecinde de millet habire atıyor.  At babam, at.  Elbette size inanan çıkacaktır.

            “Filan parti tek başına iktidar olacağını iddia ediyor, acaba tek başına iktidar olurlar mı?” sorusu kafalardan gelip geçerken, o acabanın gerisine bakmak lazım.  Yani böyle bir iddiayı ortaya atan bir partinin geçmiş seçimlerdeki başarı grafiğine.

            Ne kadar bir süre yaşadık elektrikli zamanları?

            Ondan sonraki süreçte, yine elektrikler kesilmeye başladı.

            Şayet bir parti çıkıp da “Bundan sonra biz iktidara gelirsek, elektrikleriniz kesilmeyecek” diyene inanmayın.

            Hatta “Bizi Rum’a muhtaç ettiler, elektriği Rumdan almaya başladık” diyenler de var.

            Halbuki Rumların Larnaka Rum rafinerisinde çıkan yangında bütün güney bölgesi elektriksiz kalınca, bizden elektrik almıştı.  Bu da ada olmanın bir gereği.  Ama eleştirel anlamda bunu unutanlar var.

            Veya “Gençlere mutlaka istihdam olanakları sağlayacağız” diyenlere de inanmayın.

            Hatta “Ülke turizmini istenen düzeye çıkaracağız” diyene de.

            Millet bol keseden atıyor ya...  Onlar da bilirler Ankara kesenin ağzını açmazsa hiçbir icraata imza atamayacaklarını.  Onlar da biliyorlar turizmin pandemi ile ilintili olduğunu.  Veya istihdam politikasındaki sıkıntıların giderilmesinin hayli zor olduğunu.

            Gerçekten “Tek başına iktidar iddiaları ile yola çıkan muhalif kanat, bir olası bir hükümet ortağı olurlarsa” ne yapacaklarını merak ediyorum doğrusu.

            Unutmayınız ki bütün verdiğiniz vaad ve sözlerin arkasında duramazsanız, bu seçmen size o sözleri yedirir arkadaş.  Hep hatırlatırlar size.

            “Hani siz tek başınıza iktidara gelecektiniz?  Hani istidam sağlayacaktınız?  Hani hayatı ucuzlatacaktınız?  Hani Kıbrıs meselesini bitirecektiniz?  Hani turzmi ayağa kaldıracaktınız?” sorularını sıralayıp duracaklar, bu da böyle biline.

            Ben de seçmene diyorum ki...  Haydi dişinizi sıkınız.  Seçimlere topu topuna üç gün kaldı.  Pazar gecesi sandıklar kapanınca ak koyun kara koyun belli olacak.  Kim sevinecek, kim üzülecek.

            Bu kadar aday yollara düştü.  milyarlarca lira aktı gitti.  Sokaklar afişlerle doldu taştı.  Televizyon ekranları adayların boyları ve endamları ile hareketlendi.

Ama kabul etmek lazım. 

            “Şu seçimler bitse de hepimiz de normal hayata dönebilsek” söylemleri aldı başını gidiyor.  Bu sözler sadece seçimle ilgili değil, pandemi ile de ilgilidir.

            Evet şu seçimler de bitecek, yeni milletvekilleri mazbatalarını alarak mecliste yemin ederek göreve başlayacak, yeni hükümet kurulacak, veya koalisyonlar dönemi devam edecek, yine mali sıkıntılar var olacak ama bitecek.  Şu veya bu şekilde.

            Yani söylemek istediğim şudur:

            Seçim süreçlerinde söylenen sözler, kesinlikle psikolojik etkileşimin temel unsurlarıdır.

            Size kim inanır sorusunu sorarken de, “Elbette size inanan çıkacaktır” diyen bir yargıya varılacaktır, yalan da olsa.

            Yani seçim guzzum...